Kayıtlar

Nisan, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yemesek de olur. Ver mehteri!

Resim
Bir toplumu “toplum” yapan asgari değerlerin, ortak paydaların dejenerasyonuna tanık oluyoruz, yaşıyoruz… Memlekette artık gizlenemez boyutlarda yaşanan bir ekonomik kriz var… Enflasyon, hayat pahalılığı, her gün hemen her şeye gelen zamlar, emlak sektöründe enflasyon oranlarını ikiye, üçe katlayan fahiş fiyatlar herkesi kara kara düşündürüyor… Sadece dar gelirli vatandaşlar da değil; artık “patronlar”, sosyal hiyerarşideki statüleri yukarılarda olanlar, düne kadar insanların geçim sıkıntısı sorunlarına burun kıvıranlar, “ekmek yoksa simit yesinler, olmadı pasta yesinler” diyenler de ekonomik krizin ayrımına varmaya, etkilerini hissetmeye ve “ne oluyoruz?” diye düşünmeye başladılar… TÜİK’in 2021 verilerine göre işsizlik oranı yüzde 11,2 ve bu yaklaşık 4 milyon kişinin işsiz olması demek. Bu oranın gerçek işsizlik rakamlarını yansıtmadığı eleştirileri bir yana, 4 milyon yetişkin vatandaşın “işsiz” olması, aileleri ile birlikte düşünüldüğünde milyonlarca insanın sefalet şartlarında yaşam

Bu zorunlu eziyete son verin!

Resim
Demokrasi bir eşit yurttaşlık rejimi ise bu zulme, toplumu daha fazla bölüp parçalamadan son vermek gerekir.  Anayasa Mahkemesi (AYM), bir Alevi yurttaşın 2014 yılında zorunlu din dersi ile ilgili yaptığı başvuruyu nihayet karara bağladı (8 Nisan 2022). Karara göre zorunlu din dersleri, “Ebeveynlerin eğitim ve öğretimin kendi dinî ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama hakkını ihlal” ediyordu. Kararın ayrıntılı gerekçesi henüz açıklanmadı ama belli ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bu konuda daha önce vermiş olduğu kararlar, gerekçenin temel dayanağı olacak.  AİHM bu konuda ilk kararını 2007 yılında Hasan Zengin isimli yurttaşın iç hukuk yollarıyla sonuç alamaması üzerine vermişti. AİHM kararına göre din dersi “nesnel, çoğulcu ve eleştirel” değildi, “farklı din ve inanışlara ilişkin yeterli bilgiler” içermiyordu ve bu nedenle de “zorunlu” olmamalıydı. AİHM 2014 yılında Cem Vakfı üzerinden çok sayıda yurttaşın başvurusunu da aynı şekilde karara bağladı. Türkiye adına

Değerler eğitimi... 'Düşmanlar yine gelecek mi baba?'

Resim
Kızım dört yaşına girmemişti henüz. Okulundan, arkadaşlarından, öğretmenlerinden memnun görünüyordu. Ama bir gün okulundan aldım ve el ele eve yürürken, “Baba” dedi bana endişeli bir ses tonuyla, “Düşmanlar yine gelecek mi?” Eskiden ailenin yanı sıra mahalle, sokak diye bir şey vardı çocukların hayatında ve okul da bunun bir parçasıydı. Çocuklar, hayatın bu alanlarında sosyalleşmeyi ve beraberinde iyi ve kötüyü, yanlış ve doğruyu öğrenirdi. İlkokul, ortaokul, lise ve tabii ki üniversite arkadaşlığı diye bir şey vardı. Ne kadar olumluydu ya da değildi, bu başka bir tartışma konusu; kesin olan, çocuklar hayatı tam da içerisinde öğrenirdi, kişilik ve karakterleri hayatın tam da içerisinde şekillenirdi… İster istemez geçmiş zaman kipiyle andığımız o zamanlar geçmişte ve nostaljik filmlerde, dizilerde kaldı. Önümüzdeki ayın sonunda 11 yaşına girecek bir kızım var: Zerya. Bebekliğinden beri sohbet ediyoruz, oynuyoruz. “Bebekliğinden beri” derken abarttığımı düşünmeyin, kucağımdayken veya uyu

Diyanet... 'Çoğunluk memnun ise sorun da yok' mu?

Resim
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), bilindiği üzere ayrıcalıklı bir devlet kurumu. Kuruluşundan (1924) günümüze değin yapısı, statüsü ve faaliyetleri dolayısıyla bazen artan bazen azalan ağırlıkta sürekli tartışma konusu. DİB’in bir “devlet kurumu” olma vasfı herhangi bir başka devlet kurumu ile kıyaslanmayacak ölçüde belirgin. Zira anayasada Genel İdare içerisinde konumlandırılmış, devlet bütçesinden doğrudan pay alan ve dahası Siyasi Partiler Kanununun 89. Maddesi ile hiçbir devlet kurumuna tanınmayan anayasal bir “dokunulmazlık” zırhı ile koruma altına alınmış bir kurum. Bilindiği üzere diyanet, din, iman, ibadet işleri demek. DİB, ayrıcalıklı bir devlet kurumu olarak, devlet adına, devletin sağladığı her yıl artan devasa bütçesi ve artırılan etki alanlarıyla birlikte ülkenin din, iman, ibadet işlerini yürütüyor. Bu, birçok bakımdan ayrımcılık üreten bir kurum olmasının da başlıca nedeni. Çünkü faaliyetlerini ülkede Lozan Antlaşması ile “azınlık” kabul edilen “gayrimüslim” yurttaşlar d

'Maksat seçmen kaçmasın abi'

Resim
Bence Türkiye, “Bunlar iktidara gelirse camileri ahır yapacaklar… Türkçe ezan okutacaklar… İmam hatipleri kapatacaklar” dönemini aştı. Perinçek destekli AKP-MHP koalisyonu seçmen ve kamuoyu desteğini hızla yitiriyor. Bu artık deyim yerindeyse, “görünen köy.” 20 yıllık bir iktidar sürecinin ardından ülkeyi kötü yönettiklerini görüyor insanlar ve en “yandaş” olanlar dahi bu iktidarı savunmakta giderek daha fazla zorlanıyorlar. Nasıl zorlanmasınlar ki, memleketin temel demokratikleşme sorunlarını bırakalım çözüme kavuşturmayı demokrasinin kendisini iyiden iyiye tartışılır hale getirdiler… Bazen “Avrupa Birliği perspektifinden vazgeçmiş değiliz” şeklinde açıklamalar yapsalar da AB ile ilişkiler derin dondurucuya kaldırılmış gibi… Dış politikada düğümlenmiş sorunlar var… “6 ay içinde Şam’da Emevi Camii’nde namaz kılacağız” şehvetiyle bodoslama müdahil oldukları Suriye’deki iç savaşın ekonomik, politik ağırlığı altındalar ve “Hep CeHaPe’nin yüzünden” de diyemiyorlar… Ekonomi ise, malum; günü

'Çıkar telefonunu bakiiim!'

Resim
Eskiden televizyon mu vardı? Yol mu vardı? Telefon mu vardı? İnternet mi vardı? Sorular peş peşe sıralanıyor. Siz misiniz enflasyondan, hayat pahalılığından, çarşı pazarın el yaktığından yakınan, “geçinemiyoruz” diye feryat eden, civarda varsa bir “Ben Reisçiyim” vatandaşı, ânında yanı başınızda bitip “Çıkar telefonunu bakiim!” diye size çıkışabilir. Eleştirileri, şikayet ve yakınmaları bastırmanın en kestirme çıkışı haline geldi bu nicedir. Bu “parlak” buluşun mucidi ise, AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal. Geçen yılın başlarında katıldığı bir TV programında, 2018 seçimlerinde Maraş’ta genç bir çiftçinin yakınmalarına karşılık olarak söylemiş bunu. Övünerek anlattı. Sonra da yayıldı. “Çıkar telefonunu bakiim” derken umulan beklenti; şikayetçi çiftçi, işçi, öğrenci, esnaf vatandaşın aslında ne denli “bozguncu” biri olduğunu faş etmek: “Bak, elinde son model pahalı bir cep telefonun var, bir de utanmadan, arlanmadan, haline şükretmeden şikayet ediyorsun! Seni gidi bozguncu seni!” Bir soka