Kayıtlar

Ocak, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kürt sorunu... Az gittik uz gittik, bir de baktık ki...

Resim
 Sonuçta olmadı ve yazık oldu. Hâlâ can yakan bir sorun olarak en önemli gündemimiz Kürt sorunu. — “20 yıl oldu ne oldu?” deyince ben de AKP’nin 20 yılını irdeleyeceksin sandım, ama sen kendi hikâyeni anlatıyorsun? — Doğru, öyle oldu biraz. Ona da geleceğim ama doğrusunu istersen söylenecek yeni bir şey de olmayacak; neticede yıllardır AKP aşağı AKP yukarı, hayatımızın merkezinde. Benim 20 yılım ile paralel olunca bu süreç, biraz da duygular, muhasebe psikolojisi ağır basınca kendi hikâyemi anlatıyor oldum. — Bitti mi? — Biter mi? Bu daha “le le”si bile değil. Aslına bakarsan doğru yerden mi başladım, ilk zamanların şaşkınlığı filan, ondan da emin değilim. Yazın da askerlik deneyimim üzerine yazmıştım, hatırlarsan. Orada bırakmalıydım belki. — Olur mu ya? Geçen deneyimlerini paylaşmanın önemli olduğunu yazmıştın; belki birilerine ilham verir, yararı olur diye. Doğru. Ben kendi hikâyeni anlatıyorsun deyince eleştirmek için demedim, AKP’li yılları anlatacaksın sandım, o anlamda... — Anla

Para lanetli bir şey, ama...

Resim
Çok para kazanmadım fakat laf aramızda “çok para kazanmam lazım” diye düşündüğüm, bu yönde girişimlerde bulunduğum dönemler oldu. İçeriden çıktıktan sonra ilk senem, daha önce anlattığım bir aylık bedelli askerlik süresini saymazsak, “dışarıya adapte olmak” çabasıyla geçti. Aslında içerideki son aylarımda bu çaba içerisine girmiştim. Ama kendi kendine psikoterapi de bir yere kadar tabii; birçok şeyi illa da yaşayarak, deneyimleyerek öğrenmen gerekiyor neticede, kaçış yok. “Özel” veya “kişisel” hikâyeler bende kalsın ama deneyimini paylaşmak, kayda geçirmek, ilgili okurla ve hiç değilse yıllar sonra içeriden çıkan tanıdıklara, arkadaşlara belki yardımı olur, ilham verir düşüncesiyle anlatmak istediğim şeyler de çok. “Çok” olunca bazen dağıtıyor da olabilirim; yapabildiğimce meramımı derli toplu anlatmaya çalışacağım yine de. İlk birkaç sene adapte olmak çabasıyla geçti ama bu çabanın, “tamam, oldum” denebilecek bir sonu yoktu ve sanırım olamazdı da. Sadece ilk günlerdeki “herkes bana ba

20 yıl oldu, ne oldu?

Resim
Birçok şeye alışıyorsun elbet, “herkes bana bakıyor” duygusundan arındım. Alışamadığım şeyler var hâlâ ve onlar zaten alışmamam gereken şeyler... Tesadüf işte, “cezam” bitip de Kaman Hapishanesinin küçük bahçesinde toprağa saygı duruşunda bulunduğumda, kimliğimde yazılı tarihe göre, tam 40 yaşına girmiştim. “Tam” derken, iki gün filan fark ediyordu; nüfusa göre 14 Kasım’da doğmuşum, tahliye olduğum gün ise 16 Kasım idi. Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılarak öldürüldüğü gün de, malum, 15 Kasım... Tarihlere, sayılara olmadık anlamlar atfetmek gibi bir merakım yok. Ama işte görüyorsunuz, kasım ayı mühim bir ay benim için... Kasım, sonbaharın son ayıdır ama kış mevsiminin ilk ayı kabul edilir fiilen. Zira havalar iyiden iyiye soğumaya başlar, kışlıklar çıkarılır, sobalar yakılır. Sobalar yakılır dediğim, dil alışkanlığı, kombiler yakılır yani, artık doğalgaz diye bir şey var. Ama çıktığım gün, 16 Kasım, günlük güneşlik bir gündü, “bahar gibi” dedirten cinsten. Araya kamu spotu da sıkıştıra