Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hayat işte, dedirten...

Resim
Güne, yeni bir haftaya, yeni bir haftanın ilk gününe iyi başlamak lazım, kendini iyi hissederek yani. Yalnız da olsan “günaydın” duygusuyla uyanmış olmalısın mesela; Günaydın. Rojbaş. Sodire xer. Good morning. Guten Morgen. Bonjour. Buenos dias. Kalimera. Pariluys.  “İyi, güzel bir hafta olsun, hiç değilse kötü bir şey olmasın” derdim her haftanın ilk günü, 6 Şubat gününe değin. Deprem alt üst etti bizi. Ama işte hayat devam ediyor, “eskisi gibi” olmasa da...  Kendini iyi hissetmek, günaydın duygusu ve kahvaltı ile ilgili biraz da. Bence. “Şükür” duygusu da denilebilir. Sofranda bir parça ekmek var. Yanında da çay. Saygı duymak gereken bir emeğin ürünü bu “şükür” duygusu ve o emeğin sahibi sensin... Bir de, üç günlük dünyanın ikinci günündeyiz neticede, galiba bunu aklımızda tutmamız gerek hep. Kıymetini bilmediğin zamanlar yeniden yaşanmayacak, hayatın tekrarı yok.  Malum, benim işim yazı-çizi işleri. Kafayı çalıştırmak gereken işler yani. Kafayı çalıştırmak da, akıl ve ruh sağlığını

Horoz öttüğü için güneşin doğduğunu sanıyor, ama...

Resim
Çığırtkanlar, “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var” diye bağırtılırmış. Osmanlı padişahlarına kibirli ve mağrur olmamaları hatırlatılırmış. 40 yaş ve üstündekiler hatırlar; bir zamanlar Fikret Kızılok’un yorumladığı “Süleyman, hep başbakan” adında bir şarkı vardı. “Süleyman” dediği, Süleyman Demirel’di. Şarkı, dünyada ve ülkede neler olmuştur neler, ama “o” hep başbakandır durumunu ti’ye alan bir şarkıydı. Misal, Ay’a gidilip dönülmüştür, Vietnam Savaşı başlamış ve bitmiştir, Bülent Ersoy henüz erkektir, Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilerek öldürülmüştür, 1971 “ara rejimi” ardından yeniden “normale” dönülmüştür, memleket sağ-sol kutuplaşması şeklinde ayrışmıştır, Kıbrıs Harekatı yapılmıştır, yeniden ve bu kez 12 Eylül darbesi olmuştur... O hep başbakandır. Memleketin 90’lı yıllarında yeniden “sahalara” dönmüştür ve yine önce başbakan ve sonra da cumhurbaşkanıdır... “Süleyman, hep başbakan... ” Üşenmeyip araştırdım, hesapladım: 1960 darbesinin ardından 1965-71 döneminde al

Umudun kadar özgür, korkuların kadar tutsaksın

Resim
Korku aşıldığında o hikmetinden sual olunmaz güçten de eser kalmaz. Üstelik iktidar değişmiş ama devlet de, vatan da bir yere gitmemiştir... Seçim kampanyaları, tarafların iktidar olmak veya iktidarda kalmak iddialarını yarıştırdıkları bir süreçtir, malum. Hitap ettikleri seçmenleri kendilerinden yana ikna etmek için sözler verir, vaatlerde bulunurlar. Tabii normal ve doğal olarak o sözlerin, vaatlerin seçmenlerin gündemleriyle, sorunlarıyla, talep ve beklentileriyle uyumlu olması gerekir. Aksi durumda, yani seçmenin gündemiyle, sorun, talep ve beklentileriyle alakasız bir kampanya yürütürseniz, “çuvallama” riskiniz büyüktür. Misal, hayat pahalılığının, enflasyonun, işsizliğin en büyük gündem olduğu bir ülkede seçmen karşısında başka telden çalıyorsanız, üstüne de “Biz uzaya çıkacağız diyoruz onlar soğan diyor” diye dalga geçiyorsanız, bunun, siyaseten ağır bir yenilgiye uğramanızın başlıca sebebi olması beklenir... Seçmenden oy isterken size niçin oy vermesi gerektiğini açıklamak, onu

"Mezhebi kimlik" rahatlığı

Resim
Rekabet, politika yapmanın “fıtratında” var ama etnik ve dini meselelerin siyasete böylesine “rahat” malzeme edilmesi, olmaz. CHP lideri ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” başlığıyla 19 Nisan’da Twitter’da yayınladığı üç dakikalık video çok ilgi gördü, kısa sürede izlenme rekoru kırdı. Pek tabii seçime endeksli siyaset gündeminin de başlıca konularından biri oldu. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun “Alevi” başlıklı açıklamasını hedef alan konuşmalar yaptı. Mesela şöyle dedi: “Bu zata kimse inancını, mezhebini, meşrebini sormadı. Bu zatı kimse bu kimlikleri üzerinden herhangi bir ithama da maruz bırakmadı. Niçin yaşın 74’e geldikten sonra, birden bire mezhebi kimliğinle kamuoyunun huzuruna çıkma ihtiyacı duydun?” (23 Nisan 2023) Katıldığı bir başka toplantıda yaptığı konuşmada yine bu konuya değindi ve şöyle dedi: “Hedeflerinize ulaşamayacaksınız, milletimizi etnik mezhep ile fitne sokamayacaksınız. 'Aleviy

Yerli, milli ve hatta anti emperyalist!

Resim
Propaganda söylemini öne çıkarmaları, Saray ve AKP’nin seçmene söyleyecek yeni bir sözü kalmamasına delalettir ve korkunun ecele faydası yoktur. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz 18 Nisan günü partisinin Afyon’da düzenlediği ilk seçim mitingindeki konuşmasında ilginç bir cümle sarf etti; “Emperyalist sömürge düzenine biz dur dedik, meydan okuduk!” Bu, “yerli-milli” konseptinin yeni bir halkası olsa gerek; “emperyalist sömürge düzenine son vermek” yani. Ama aslında bu cafcaflı cümlenin yaldızlarını hafifçe kazıdığınızda çırılçıplak bir demagoji ile karşı karşıya kalıyorsunuz. “Tüh! Emperyalist sömürge düzenine karşı yıllarca mücadele ettik de son veremedik, bu AKP’ye kısmet oldu” diye hayıflanan aklı evvel bir solcu var mıdır acaba? Sanmıyorum. Bu laf olsa olsa Doğu Perinçek ve türevlerinde yankı bulur ve onlar da, misal, “Aslında bu bizim başarımız, biz başkanlık seçimine aday çıkaracak sayıyı bile bulamıyoruz ama fikrimiz iktidarda ve Saray’da” diyebi

Aleviler "vaat" bile değil

Resim
Kimseler adını dosdoğru koyarak Alevilerin talep ve beklentilerini karşılama, çözüme kavuşturma sözü vermiyor. Önceki yazımda AKP ve Erdoğan’ın 20 yılı aşkın iktidar sürecinde Kürt sorunu bağlamındaki “Bir var’mış bir yok’muş” pratiğini özetlemiştim. Sadece Kürt sorunu konusunda değil, hangi memleket meselesini ele alırsak alalım, maalesef aynı tutarsızlık, aynı ilkesizlik, aynı sorumsuzluk ve aynı “Dün dündür...” anlayışıyla karşı karşıya kalacağımız, neredeyse matematiksel bir kesinlik. Kanımca Türkiye siyasetinin temel problemi de bu... Biraz da bu nedenle değil midir ki bilebildiğim bütün zamanlarda Türkiye kamuoyu nezdinde siyaset kurumuna güven hep en diplerdedir. Bu durum gündelik dilimize de olumsuz manalarda yer etmiştir. “Bana siyaset yapma!” denir mesela. Ya da “Siyasetçi misin sen ya!” denir. Burada siyaset ve siyasetçi kavramlarına, bilindiği üzere duruma göre yalancı, üçkağıtçı, menfaatperest, dolandırıcı gibi anlamlar atfedilir. Bu, kuşkusuz maalesef demek gereken utanç

Bir varmış bir yokmuş veya Cumhur'un Kürtlerle sınavı

Resim
Belirli bir düşünce, hedef veya iddia doğrultusunda tutarlı olmak meselemiz var. Bizim siyasiler için çok yabancı bir kavram bu, “tutarlı” olmak... Türkiye siyasetindeki zikzak pratikleri, kuşkusuz birkaç yazı kapsamına sığdırılabilecek gibi değil. Abartısız ciltler dolusu kitap konusu olacak kadar uçsuz bucaksız zenginlikte bir konu bu. Dönemlere ve kendi içinde konu başlıklarına, sağ veya sol iddialı partiler gibi kategorilere tasnif edilerek bakılsa da aynı sonuçla karşılaşırız. AKP’nin 20 yılındaki politik “değişim ve dönüşümünü”, trajik manevralarını, velhasıl nereden nereye geldiğini, neler derken ne olduğunu anlatan, hatırlatan bir araştırma hazırlığına girişmiştim önceki sene. Pandemi nedeniyle kapanmış olmayı bu şekilde değerlendirmek istemiştim. Doğrusunu isterseniz, üstesinden gelemedim. Tabii ki vazgeçmiş değilim, tarihe not düşmek bakımından önemsediğim bir tarih kesiti bu. Ancak 2023 yılına yetiştiremedim işte. Tembelliğimden değil, “sigarayı bıraktım performansım düştü”