Kayıtlar

Mayıs, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

'Benim hala umudum var'

Resim
Aşağıda okuyacağınız yazı, Bursa Özel Tip Hapishanesi’nde tuttuğum mahpushane güncelerimden bir kesit, 2001 yazı. Ama önce o dönemi yaşadığım mekana yansıyan boyutuyla anlatmaya çalışacağım. Kanlı F Tipi Cezaevi operasyonları yapılmış, hapishanenin üst bölümündeki mahpuslar kan revan içerisinde F Tipi cezaevlerine yollanmış. Bizi de her an bir yerlere götürebilirler. Öcalan, İmralı’da. Kendini yakma eylemleri nihayet durmuş. Açlık grevleri var. Ölüm orucu da sürüyor. Hapishaneler içeridekilere tam anlamıyla “zindan” olmuş. Kürt hareketi şaşkın ve Öcalan’ın duruşmalarda ve avukatları aracılığıyla paylaştığı notlarındaki “yeni” çıkışını anlamlandırmaya çalışıyor herkes. Öcalan Şeyh Said ve arkadaşlarının Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda asılarak öldürüldüğü gün (29 Haziran 1925) idama mahkum edilmiş (sonradan idam cezası kaldırılınca “ağırlaştırılmış müebbet hapis”). Ağır bir siyasi atmosfer ve belirsizlik var. Memleket hep olduğu gibi “zor bir dönemden” geçiyor… İki haftada bir ve bazen d

Gezi davası... Boş çuval dik durmaz

Resim
 “Bekliyordum, biliyordum böyle olacağını” diyenler vardı elbette ama Gezi davasında karar duruşması öncesi, yakın çevremde gözlemlediğim bir iyimserlik de vardı; Osman Kavala’ya “yattığı süre göz önüne alarak” gerekçesiyle bir miktar ceza verir ama serbest bırakılmasına karar verirler. Diğer sanıklar da ya beraat eder ya da hafif cezalar alırlar… Ancak birinin AKP’den milletvekili adayı ve “Reis sevdalısı” olduğu ortaya çıkan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bir üyenin muhalefet şerhiyle, “bekliyordum” diyenleri bile şaşırtan bir karar verdi: Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman için ise, “Hükümeti devirme suçuna yardım” (TCK 312) suçundan 18’er yıl hapis cezası ile birlikte tutuklama kararı verildi. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, yani Osman Kavala’nın da dediği gibi, ellerinde “ip” olsa idam edecekler… Açıklanan karara bakarak ve tabii yargının

Dirbetin bi dirbeta xo zaneno / Yaralı yarasını bilir

Resim
“Bilsem ki, onlar benim kellemi alarak sizin yakanızdan düşerler, hemen şimdi gidip vereyim kellemi onu isteyenlere.” 4 Mayıs, Dersimlilerin hafızasında kanla kazınmış unutulmaz tarihlerden biridir. “Roza Şaê” diyoruz biz, yani “kara gün”, tıpkı Seyit Rıza ve arkadaşlarının asılarak öldürüldüğü 14 Kasım’ı 15 Kasım’a bağlayan o uğursuz gece gibi… Dersim 38 gerçeklerinin yazılmayan, konuşulmayan, söylenmeyen bir yönü kalmadı denilebilir. Ne var ki hâlâ gerçeği resmî tarih yalanlarından ibaret zannedenler var. “İsyan” diyen var, “İngiliz oyunu” diyen var, hatta “olayın” arkasında Fransa’nın, Rusya’nın olduğunu iddia edecek denli bilerek veya bilmeyerek gerçekleri tahrif edenler veya bu tahrifatlara inananlar var. Üstelik bunlar oldukça çeşitli bir yelpazeyi oluşturuyorlar. Kimisi sağcı, kimisi “solcu”, kimisi milliyetçi veya mütedeyyin olarak kendilerini tarif ediyor.  4 Mayıs, 15 Kasım gibi yıldönümleri vesilesiyle Dersim gerçeklerini her dile getirdiğimizde, kefensiz toprak olan ataları

38... Ağladığımız, yandığımız, öldüğümüzdür...

Resim
Bazı konularda yazmak zordur, ama yazılmalıdır işte. Bu da o yazılardan biri benim için. Daha fazla erteleyemezdim. Yeni bir yılın ilk günlerine denk geldi. Kusursa değerli okur, kusura bakmayın lütfen.  Sanırım yıllar önce ilk defa, işkencecilerle ilgili “Nasıl yapabiliyorlar bu iğrenç ve alçakça işi?” diye düşünmüştüm… İşkence yapmak bir “iş” olabilir miydi ayrıca? Bu insan suretindeki mahlukların annesi, babası, eşi, çoluk çocuğu yok muydu? İnsan içine çıkmıyorlar mıydı hiç? Vicdanları, insanlıkları nasıl bu denli kararmış olabilirdi? Sonraki yıllarda, 38 için de benzer bir soru aklıma düştü… Büyüklerimizden dinlediğimiz o korkunç 38 anlatımlarının “diğer” tarafında, o katliamı gerçekleştirenler vardı. Bu gerçekle nasıl yaşayabiliyorlardı?  Dersim üzerine araştırmalarım süresince bu soru hep aklımın bir köşesinde idi.  İhsan Sabri Çağlayangil, ölmeden anılarını anlatmıştı, evet. Seyit Rıza ve arkadaşlarının nasıl yargılandıklarını, nasıl idam kararları alındığını ve Elazığ Buğday Me