Kayıtlar

Haziran, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devlettir ayrımcılık da yapar, küfür de eder!

Resim
Toplumun ciddi ve cesur bir yüzleşme sorumluluğu var; öylece duruyor orta yerde. Geçtiğimiz 28 Mayıs günü Tahir Elçi Vakfı’nın Diyarbakır’da düzenlediği “Ayrımcılık” konulu konferansta, memleketin ayrımcılık sorunları masaya yatırıldı. Bu alandaki çalışmalarıyla tanınan değerli isimlerin sunumlarını hüzünle dinledim. Ben de Alevilerin bu coğrafyada yaşadıkları ayrımcı uygulamaları, mağduriyetleri anlattım. Bu coğrafyada hasbelkader Kürt olarak dünyaya gelmişseniz, ömrünüz çilelerle örülü bir yolda geçecek demektir. Hayatın her alanında “olağan şüpheli” muamelesi göreceksiniz; “bölücü” olabilirsiniz yani. Hele ki Kürtlüğünüzün ayrımında biri iseniz… Gerçi “gizlemeye” çalışsanız da nafile; şivenizden bellidir, gözlerinizden, duruşunuzdan bellidir… Alevi iseniz, ayrımcılık derken aklınıza her ne geliyorsa, bunu misliyle çarpmak durumundasınız. Çok uzun bir evveliyatı olan birbirinden iğrenç iftiraların, tahrifatların, yalanların, önyargıların şekillendirdiği bir toplum tarafından kuşatılm

'Ama adam Alevi?!

Resim
 “Normal” olduğumuzu düşünüyorsanız, ben dünden yanılmaya da, ikna olmaya da hazırım. TİP milletvekili Ahmet Şık’ın Medyascope’ta katıldığı bir programda Cumhurbaşkanlığına aday olacağı konuşulan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için sarf ettiği ve kamuoyunda “Ama o Alevi” şeklinde anlaşılan sözleri hayli gürültü kopardı. Birçok Alevi kurumu, “Biz oy verirken kimin Alevi, kimin Sünni olduğuna bakmıyoruz” şeklinde açıklamalar yaptılar. Şık, tepkiler üzerine sonradan “Meramımı iyi anlatamamışım, daha dikkatli olmalıydım” diyerek özür diledi, konu kapandı. Şık yönünden kapanmış olabilir elbette ama konu gerçekten kapandı mı, emin değilim. Çünkü kanımca, memleket seçim sath-ı mahalline girdi ve önümüzdeki günlerde, hele ki Sayın Kılıçdaroğlu adaylığını resmen deklare ettiğinde, miting meydanlarında “Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi” şeklinde manidar sözlere tanık olma ihtimalimiz gayet ciddi bir ihtimal. “Nasıl yani?” veya “Nereden çıkarıyorsun bunu?” diye soracak olursanız eğer, hemen söyleye

'Ben ırkçı değilim, ama...'

Resim
 “İktidara gelirsek…” vaatleri arasında, “Mültecileri ülkelerine geri yollayacağız” sözleri en revaçta olanı. Kimine göre bir ideoloji, kimine göre bir hastalık, kimine göre ilkellik filan olarak adlandırılıyor ama neredeyse herkes ırkçılığın kötü bir şey olduğunu düşünüyor. Ne var ki bunun gerekleri konusunda pek de iyi bir sicilimiz, pratiğimiz olduğu söylenemez. Konunun evveliyatı oldukça derin, uzun ve kimselerin maalesef cesaret edemediği kapsamlı bir yüzleşme sorunumuz var. Güncel, gündelik ilişkilere, konuşmalara, sohbetlere, diyaloglara, sosyal medya paylaşımlarına ve bazen de “eylemlerine” konu olan boyutları üzerinde durmak, belki, hiç değilse bu sorun üzerine bir parça düşünmeye vesile olabilir… Madem insanları kendini “merkeze” koyup etnik, dini kimliği, rengi, cinsi, memleketi nedeniyle aşağılamak, horlamak, dövmek, sövmek, yani ırkçılık yapmak kötü bir şey, cennet vatanımızda kimsenin kendini açık açık “ırkçı” olarak nitelendirdiğini de kolay kolay duyamazsınız. Gerçi son

Hapistekiler ve hapsedilecekler ülkesi...

Resim
  Eğer kayıtsız şartsız biat etmeye elverişli değilseniz, devletten korkmanız, uzak durmanız gerekir. Ülkenin geçmişinde hapishanelerin, dolayısıyla mahkemelerin, gözaltı ve tutuklamaların hayatın “olağan” akışının bir parçası olmadığı bir dönem hatırlıyor musunuz? Bence hafızanızı boşuna zorlamayın. Çünkü öyle bir dönem yok ve dahası, maalesef görünen gelecekte de olmayacak gibi görünüyor. Bu, tabii ki ülkemize özgü bir durum değil. Diktatörlüğün, otokrasinin, oligarşinin hüküm sürdüğü, diğer bir deyişle asgari manasında demokrasiden uzak veya uzaklaşan bütün ülkelerde böyle. Neden böyle diye düşündüğünüzde, karşınıza hikmetinden sual olunmaz bir “devlet” kavramı çıkıyor. Devlet adeta her şeyin başı ve sonudur, “kutsaldır”, “ulvidir”, kendi başına topluma dayatılan bir “kader” gibidir ve elbette ki herkesin her an “korumak” için tetikte olması gerekendir. Çünkü hep “tehdit ve tehlike” altındadır, “iç ve dış düşmanlar” vardır, “beka” sorunu vardır ve “devletin bekası” deyince akan sula