Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devir devran... Nereden nereye...

Resim
Bir zamanlar “Kahrolsun ABD emperyalizmi” sloganı, Türkiye solunun ortaklaştığı ender duyarlılıklardan biriydi, beraberinde “Bağımsız Türkiye” sloganı elbette… 1968 yılında Deniz Gezmiş’in de içlerinde olduğu devrimci gençler İstanbul’a gelen ABD 6. Filosu’nu bu sloganlar eşliğinde protesto ettiklerinde sadece emniyet güçlerinin değil “milliyetçi-muhafazakar” halkımızın da adeta hedefi haline gelmişlerdi… Misal, M. Şevki Eygi’nin “İslamcı” gazetesi Bugün, devrimci gençleri “kafir” ilan etmiş, 6. Filo askerlerini denize döken “kafirleri” “boğmanın” zamanı geldiği manşetleri atmıştı. Sağcı-milliyetçi basının estirdiği havayla milliyetçi-muhafazakar gençler 6. Filo’ya karşı çıkanları “gebertmek” için ant içmişler, 6. Filo gemilerini “korumaya” almışlardı. Beyazıt ve Taksim’de çıkan olaylarda ölenler olmuş ve emniyet güçleri göz yumdukları saldırganları değil taşlı bıçaklı saldırıya uğrayan devrimci öğrencileri gözaltına almıştı… Biliniyor; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, i

'Eskiden Kürt mü, Alevi mi vardı yani?'

Resim
Çok duymuşuzdur; “Eskiden Kürt sorunumuz mu vardı? Benim en iyi komşum Kürt imiş ama benim haberim bile yoktu Kürt olduğundan…” diyen insanlar. Veyahut; “Eskiden kim Alevi kim Sünni bilmezdik. Benim en iyi askerlik arkadaşım bir Alevi idi mesela…” Bu ve benzer cümleleri kuran insanlarımızın genellikle iyi niyetli olduklarından kuşku duymuyorum. Kürt, Alevi gibi bizi birbirimizden “ayrıştıran” sorunların varlığından duydukları rahatsızlığı ifade etmek istiyorlar aslında. En iyi komşusu veya en iyi askerlik arkadaşının Kürt ya da Alevi olduğunu bilmediği zamanlarda herkes “aynı” gibiydi ve ne güzeldi… Sorun da burada zaten. Kimsenin “Kürt” veya “Alevi” olmadığı, herkesin “Türk” ve Sünni Müslüman olduğu/göründüğü bir ortamda insanlar birbirinin “aynı” gibi miydi gerçekten? Soruyu bir başka açıdan da sorabiliriz: Kürt olup da yaşadığı, çalıştığı yerde bunu gizlemek durumunda olmak; Aleviliğini “sır” gibi saklamak ve çocuklarına da bunu sıkı sıkıya tembihlemek, kendisini böyle da

Cumartesi Anneleri için... 670. Hafta izlenimleri

Resim
670 hafta… Dile kolay… Yaz kış, sıcak soğuk, yağmur kar demeden Cumartesi Anneleri/insanları 670 haftadır aynı gün ve saatte Galatasaray Meydanı’nda bir araya geliyor ve “kayıp” yakınlarının akibetini soruyorlar, sorguluyorlar, “adalet” taleplerini dile getiriyorlar…   Bilen bilir; onların hakikat ve adalet adına “kayıp” yakınlarının akibetlerini öğrenmekteki ısrar, inat ve kararlılığını “sınayan” sadece hava şartları değildi. Yıllardır her cumartesi günü saat 12.00’de Galatasaray’da, güvenlik çemberi içerisinde kayıp yakınlarının akibetini sormayı, sorgulamayı bir “hak” olarak elde etmeleri, baskılara, tehditlere, gözaltılara karşı direnmeleri ile mümkün olabilmiştir… Burası Türkiye: “Kayıp” yakınlarınızın akibetini sormak için bile direnmeniz gerek; baskı ve tehditlere karşı acınızdan aldığınız güçle, adalet ve hakikat değerlerine duyduğunuz inançla… Sadece Mehmet Ağar’ın İçişleri Bakanı, Adalet Bakanı olduğu dönemleri hatırlatmakla yetineceğim…   Cumartesi Anneleri’nin eyl