Kayıtlar

İlla da İzmir...

Resim
 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabevi

#ŞehirNöbeti notları :)

Resim
Uzun zamandır bayramlar “tatil” olarak anlaşılıyor ve öyle değerlendiriliyor toplumda. Her bayram öncesi “Bayram tatili uzatılacak mı?” haberleri gündem oluyor ve neticede genellikle hükümet de beklentilere uygun biçimde 3-4 gün olan bayram tatillerini haftasonu günleriyle birleştirip uzatma kararı veriyor. Bu, kamuoyunda gayet memnuniyetle karşılanıyor tabii ve herkes başlıyor tatil planları yapmaya. Hele ki mevsimlerden yaz ise... Bu Kurban Bayramı da öyle oldu, olağan bayram tatili uzatıldı ve “millet” düştü yollara... Pahalılık, ulaşımdaki, yollardaki yoğunluk filan bir yana yolların hali bir yana... Bu tablo, “Yahu hani enflasyon, pahalılık vardı bu ülkede, millet yoksuldu ve daha da yoksullaşmıştı?” tepkileriyle karşılanıyor. Bunun üzerine ben de düşündüm biraz doğrusu. Tatil yörelerine “akın” olması, belli bir gelir seviyesinin üstündeki yurttaşların ilgisine mazhar olmasından kaynaklanıyor. Yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı var tabii ama işte herkes de yoksul, işsiz, aç değ

"Zindanlar boşalsın, genel af!"

Resim
Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü veya ikinci yüzyılına girişi, siyaseten sloganlaştırılarak kullanılıyor ama bu yıldönümü binlerce yurttaş için bir başka anlam ifade ediyor: Genel af ilan edilecek mi? Bu, tabii ki durduk yere ortaya çıkan bir “merak” değil. Bu tür yıldönümlerinde “yeni bir başlangıç yapmak” saikiyle genel af ilan edilmesi, özellikle hapishaneleri tıklım tıklım olan ülkelerde devletten beklenen bir adım. Aslına bakarsanız hapishanelerin tıklım tıklım olması bile kendi başına bir genel af veya kapsamlı bir infaz düzenleme yasası çıkarma gerekçesidir... Genel af, siyasi aftır Genel af, genellikle siyasi, toplumsal alt-üst oluşların ardından, kapsamlı reform, devleti yeniden yapılandırma çabasının parçası olarak gündeme gelen bir uygulama. Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle dolu. Bunlardan bazılarını hangi dönemlerde gündeme geldiğine de dikkat ederek hatırlamakta yarar var. Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 26 Aralık 1923’te genel af ilan edildi, hapishaneler boşaltıld

Kılıçdaroğlu ve "etnik, mezhebi kimlik" sorunu

Resim
 MYK’daki kapsamlı “değişim” tepkileri dindirmeyince, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu “Gemiyi sağ salim limana yanaştırıp” değişimin önünü sonuna kadar açacağını, CHP için “nefer” olarak çalışmaya devam edeceğini açıkladı. Bu gelişmenin öncesinde Ekrem İmamoğlu “CHP’de değişime öncülük etmek” isteğini deklare ederek niyetini ortaya koydu. CHP Grup Başkanı Özgür Özel de “Hazırım” mesajı verdiği bir açıklama yaptı. Peşinden de Gürsel Tekin... CHP içindeki “hareketliliğe” ilişkin gelişmeleri ben de ilgili herkes gibi kulislerden bildiren haberci ve yazarlardan takip ediyorum. Yani bu yazıda herhangi bir yeni veya taze kulis bilgisi filan yok; durduk yere okuyanda beklenti yaratmayayım. Fakat sürekli CHP kulislerinden bildiren gazeteciler kadar olmasa bile (!) benim de gelişmelerden çıkardığım bir sonuç var ve o da şu; Kılıçdaroğlu o koltuktan kalkacak, kaldırılacak... Yakında anlarız. O koltuktan kalktığı anda, bakmayın “onursal başkan” filan rivayetlerine, Sayın Kılıçdaroğlu siyaset

Muhalefetin siyasetsizliği

Resim
HDP ve paydaşlarının dahi vekil hesabı yapmak dışında bir anlam ve değer atfetmedikleri Emek ve Özgürlük İttifakı için de söylenmesi gereken çok şey var. TİP tartışmasına girmeyeceğim. Diğer ittifak üyesi partiler için de sadece, “Biraz ciddiyet!” diyeceğim. Kürtleri, “kitle çalışması” yürütülecek bir toplumsal kesim görmekten hala vazgeçmemiş olanlar var çünkü  Kendini zamanın ve mekanın bilgeliğine bırak Gün ile gecenin sayfalarını oku Kendine istemeden önce başkalarına ver ki Hayat sana bir bedel biçsin.  --Zülfikar Akar Parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimindeki bariz yenilgiyi “tam yenilmedik aslında” şeklinde gerekçelendirme gayretinde olanların öne sürdükleri en önemli argümanlardan biri, malum, 6’lı Masa. Yani birbirine benzemez görünümdeki beş partiyi ana muhalefet partisi CHP’nin etrafında biraraya getirmiş olmayı bir “kazanım” olarak sunmak. İlk bakışta bu gerçekten de bir “başarı” gibi görünüyor ve tabii ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısı olarak değerlendiriliyor. Doğ

Seçim dersleri... 'Aslında kazandık' mı?

Resim
Parlamento seçimleri de, “Türk Tipi Başkanlık” seçimleri de bitti. Seçimlerin hemen öncesinde 6’lı Masanın estirdiği rüzgarı hatırlayın; Recep Tayyip Erdoğan gitmiş, parlemantoda da çoğunluk elde edilmiş, bir “devir” bitmiş ve memlekete yine “baharlar” gelmiş. (“Yine”?) Bu o kadar “kesin” idi ki, cumhurbaşkanı yardımcılıklarının, bakanlıkların paylaşımı yapılmış, hangi partinin kaç vekille meclise gireceği uzun toplantı ve pazarlıklar sonucunda belirlenmiş, kritik bürokrasi kademelerine kimlerin atanacağı da aşağı yukarı netleştirilmişti... Bir “geçiş” süreci olacaktı, “geliyordu gelmekte olan”; bazılarının telefonu acı acı çalacak ve telefonda duydukları ses, “Ben Kemal, geliyorum” diyecekti... Kim kimi havaya soktu bilmiyorum ama anket şirketlerinin çoğu da peş peşe AKP ve Erdoğan’ı yollayan veriler açıklıyorlardı... CHP ve Kılıçdaroğlu’nun öncülük ettiği muhalefet blokunun, her şeyden önce kendilerini destekleyen seçmene yaşattıkları bu hayal kırıklığı nedeniyle bir özür borcu var.

Siz, siz olun...

Resim
Bana sorarsanız, siz siz olun, insanları etnik kimliği, dili, kültürü, dünya görüşü veya cinsiyeti üzerinden ayrıma tabi tutmayı siyaset haline getirenlerden herhangi bir sorununuza çözüm beklemeyin. Hayal kırıklığına uğrar, çözüm beklediğiniz sorunları daha da ağırlaştırmış olursunuz. Zaten bu tür bir siyaset anlayışına sahip olanların herhangi bir sorunu gerçek manada çözüme kavuşturmak gibi bir niyetleri de, amaçları da, çabaları da yoktur. Nasıl olsun ki, beslendikleri şey birilerini aşağılamak, birilerini (=kendilerini) yüceltmek üzerine bina edilmiş ırkçı, ayrımcı, şoven, faşist bir kutuplaşma ortamıdır. Bu nitelikte bir sorun olmadığında temsil ettikleri siyaset anlayışının herhangi bir hükmü de kalmayacaktır çünkü. Bu nedenle memlekette kala kala “bir avuç” denecek kadar az sayıda Ermeni kaldığı halde Ermeni düşmanlığını canlı tutmak için bitmeyen bir enerjiyle çaba göstermekten bir an için olsun geri durmazlar. Sürekli alarm halinde olmak ve unutmamak gerekir, su uyur düşman u