Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Vaatlerde dile gelen memleketin hal-i pür melali

 İstanbul için “Türkiye’nin özeti” denir. Öyledir sahiden de. Buradan hareketle İstanbul seçimleri için var olan manzaranın Türkiye’nin umumi halini yansıttığı da söylenebilir rahatlıkla… 31 Mart’a şunun şurasında ne kaldı, heyecan dorukta! Seçim sonuçları akşam saatlerinde aşağı yukarı belli olacağına göre 1 Nisan sabahını beklemeye de gerek yok; o akşam bazıları evlerine kapanırken bazıları da sokakları “şenlendirecek.” 31 Mart akşamı Türkiye yeni bir güne uyanacak. Pardon, 1 Nisan sabahı yani, Türkiye yeni bir güne uyanacak! . …Desem de inanmayın. Hayat 1 Nisan sabahı da kaldığı yerden devam edecek; herkesin derdi tasası kendine. Her ne kadar adaylığı kesinleşen adaylar ve partiler kendi heyecanlarını seçmenlerine aktarabilmek için seçim araçlarından bangır bangır seçim şarkıları, marşlar yayınlıyor ve seçmenlerine “1 Nisan sabahı yeni bir güne uyanacağızzz!” müjdeleri veriyor olsalar da, görebildiğim, bir avuç partizan vatandaş dışında kimsenin oralı olduğu yok. O bir avuç part...

Neresinden baksan, malamat...

 CHP’nin -ve genel olarak muhalefetin- kamuoyuna verdiği “koltuk için birbirlerine düştüler” imajının seçim sandığına nasıl yansıyacağını tahmin etmek kimse için zor olmasa gerek Yerel seçimler için “geriye sayım” başladı. Caddeler, sokaklar, alt ve üst geçitler, billboardlar partilerin ve belediye başkan adaylarının afişleriyle, pankartlarıyla kaplandı çoktan. (Gerçi benim oturduğum mahallede daha çok muhtar adaylarının afiş ve pankartları var. Hepsi de hizmet vaat ediyorlar tabii; ama semt sakinleri olarak o hizmet vaatlerinin ne olduğunu bilemiyoruz. Birinin pankartında seçilirse semtimizin “Yüzyılın semti” olacağını yazmıştı; nasıl olacaksa…) Öncesinde de aday adaylarının pankartları vardı. Aday adayı olunca her tarafı pankartlarla donatmak nereden icap ediyor, anlamış değilim. Ankara’daki parti merkezleri hangi aday adayı daha çok pankart asmış diye kontrol mü ediyor sanki? (İç ses: Belki de ediyorlardır, nereden biliyorsun?) Hoparlörlerinin sesi sonuna kadar açık araçlar da d...

Yine mi: Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete!

 “AKP gitsin de…” cephesi, yerel seçimler yaklaşınca yeniden toparlanmaya başladı. Bu toparlanma Saray iktidarına karşı değil ama… Biliyorsunuz, toplumun daha çok “belirli” kesimlerinde can-ı gönülden veya kerhen ya da mecburiyetten CHP etrafında kümeleşmiş hayli çeşitli çevrelerden mütevellit bir “AKP gitsin de…” gruplaşması var. 2023 seçimleri öncesinde “geldik, geliyoruz” heyecanından yerinde duramayan bu kesimler, seçim yenilgisinin ardından ciddi bir hayal kırıklığı yaşadılar. “Bu halk adam olmaz abi!” psikolojisinden bir parça sıyrılmaları için memleketin yeni bir seçim sath-ı mailine girmesi gerekti. Bireyler düzeyinde istisnalar kuşkusuz vardır ama bu çevrelerde seçim yenilgilerinin ardından özeleştirisel bir muhasebe yapmak yerine öne çıkan söylemler, her defasında Türkiye halklarına dair kerameti kendinden menkul “vecizler” oluyor. (Ben nezaketimden “veciz” diyorum, ne demek istediğimi siz anlayın.) “Tayyip ve AKP gitsin de…” bir siyaset değil. “Hele bir gitsinler sonrası...

"Mesele koltuk değil, hizmet ateşi!"

  …AKP ne der sizce? “Allahım bu muhalefeti başımızdan, yanımızdan yöremizden eksik etme. Amin!” Memlekette çok şey değişti ama bazı şeyler hiç değişmiyor. Seçim zamanlarında siyasi partilerde yaşanan “küstüm, oynamıyorum!” dalgalanmaları mesela… Malum, siyaset sahnesinde Deniz Baykal’ın ölümüyle birlikte (11 Şubat 2023) “eskilerden” kimse kalmadı. “Eski” derken, yaşarken hiç bitmeyecek sandığımız Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş yıllarını kastediyorum. İster iktidarda ister muhalefette olsun her genel ve yerel seçimde aday listeleri açıklandığında partiler karışır, seçimler bittikten sonra toparlanmaları biraz zaman alırdı. Küsüp istifa edenlerin yeniden “yuvaya” dönmeleri ise, kamuoyuna “partimizin önlenemez büyümesi sürüyor” edalarıyla lanse edilirdi; kaybettiği eşeğini bulma misali… Bu yapay ve dönemsel karışıklığı diğerlerine göre asgari ölçülerde, fazla sarsılmadan yaşayan parti, sanırım MHP idi. Bunda “Başbuğ” partisi oluşlarının payı büyüktü elbette ve bir de “davadan dönen...