Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yeni yıl hayalleri

 İyi dileklerimiz, en çok yolda, zorda, darda olanlar, hastalar, hapiste olanlar ve onların yolunu gözleyen anne baba ve eşler, çocuklar için olsun derim… Adettendir, her yılbaşında yeni yıla devreden hedefler, istekler vardır: Bu sene sigarayı bırakacağım, Oytun Erbaş isimli madrabazın “reçetesine” uyup fakir yaşam tarzına geçeceğim, spora başlayacağım gibi. Yanlış anlaşılmasın kendim için değil bu satırları okuyanlar için verdim bu örnekleri. Yoksa ben sigarayı bırakalı iki yıl oldu ve o madrabaz dedi diye değil mecburiyetten “fakir yaşam tarzını”  terk edemiyorum zaten. Her sabah spor da yapıyorum. Neyse mevzudan sapmayalım.  Bir de yeni yıl dilek ve temennileri var tabii, o da adettendir. İnsanlar birbirlerine iyi dileklerini iletir; yeni yıldan beklentilerini sağlık, başarı ve en çok da barış sözcükleriyle dile getirirler. Bence güzel, anlamlı bir duygudur bu, hayal de olsa ve her sene yeni yıla devretse de… Bu dilek ve temennileri hayaller aleminde somutlaştırmaya ç...

Linç Dosyası: “Katl-i vacip” Aleviler “yurttaş” Olmak İstiyor

Egemen İslam anlayışı ve uygulamalarının tanımadığı, üzerine baskı kurarak yok etmeye, asimile etmeye, değiştirmeye çalıştığı bir inanca mensup olunca, inancınızı koruma ve yaşatma çabalarınız, kaçınılmaz olarak sizi çevreleyen egemen çoğunluğa ve onları esas alan politikalara ve uygulamalara karşı bir hayat-memat anlamı ifade eder Türkiye’nin tarihi temelleri de bulunan köklü toplumsal meseleleriyle ilgili anlayış ve bakış açısı bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek yüzeysel olan çok sayıda kişi, Aleviler ve sorunları söz konusu olduğunda, “Eskiden Alevi mi vardı?” diye söylenirler. Genellikle aynı özelliklere sahip kişilerin Kürt sorunuyla ilgili olarak da benzer bir tepkileri olduğunu biliyoruz: “Eskiden Kürt sorunu mu vardı?” Denilebilir ki bu bakış açısı, devlet merkezli sistematik manipülasyonların sebep olduğu, rahatlıkla “alıklaşma” olarak da okunabilecek bir körleşme, duyarsızlaşma, kendine, çevresine, ülke meselelerine yabancılaşma durumu oluyor. Buna göre, “H...

Maraş...

 Herhalde artık kimsenin kuşkusu kalmamıştır: Maraş katliamı, 12 Eylül darbesinin şartlarını “olgunlaştırmak” amacıyla gerçekleştirilen bir kanlı operasyondur “Dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanıyoruz.”  –Frida Kahlo Neredeyse her günümüz bir acı ve “derin” olayın, katliamın yıldönümü. Başka ülkelerin de tarihlerinde “acı” olaylar vardır kuşkusuz. Ama bizdeki kadar “sıcak” mıdır, sanmıyorum. Bizde acısı “sıcak”; çünkü ne devlet ne de toplum bu olaylarla yüzleşmeye açık. Yüzleşmeyince, yara kanamaya devam ediyor. “Geçmişte kalmış bir olay” olmuyor, olamıyor. Dersim kitabımın alt başlığı idi bu: Yüzleşmedikçe Hiçbir Şey Geçmiş Olmuyor… Hafızası ağrısı, sızısı geçmek bilmeyen “acı” olaylarla canlı insanların ülkesi Türkiye.  İşte; “Milli Mücadele” dönemine katkıları nedeniyle devlet tarafından “kahraman” olmakla taltif edilmiş Maraş deyince aklımıza hala “katliam” geliyor. 19-26 Aralık 1978 günleri arasında devletin gözetimi altında gerçekleşen katliam...

Uzağa bakmak...

 “Uzağa bakmak lazım ara sıra” dedik birbirimize, gözlerimizi birbirimizden gizleyerek silip, “uzağa bakmak iyi gelir gözlere.” Karşımızda olanca heybetiyle Mazgirt Dağları vardı, hani “Kırklar Dağı” dediğimiz ve Munzur akıyordu yanı başımızda Kitap fuarından daha iyi “vesile” mi olur deyip geçen ayın sonunda Diyarbakır’a gittim, malum. Hayli zaman olmuştu, özlemiştim. Oradan Elazığ ve sonra da Dersim’e gittim, annemin elini öptüm, bir parça nefes aldım… 30 yılın ardından hapishanelerde mahpusların başında sallandırılan Demoklesin Kılıcı idare ve gözlem kurullarının keyfi engellerini de aşarak “dışarı” çıkan birçok arkadaşımı da görme imkanım oldu, Diyarbakır ve Dersim’de. 30 yıl, bir ömür, ama gayet iyi ve moralli idiler; “olağan” denilebilecek sağlık sorunlarını saymazsak… “Devlet açılımı” ile ilgili bölgedeki atmosferi geçen yazımda ele aldım. Diyarbakır ve konuyla ilgili konuşabildiğim Elazığ’da insanlar hadi “karamsar” demeyeyim ama son derece “temkinli” idiler. Esasında, ben ...

"Apo'yu bilmem, önce Selahattin'i bıraksınlar görem"

 Kitap Fuarı vesilesiyle bulunduğum Diyarbakır’dan “son siyasal gelişmelere” dair konuştuğum insanlarla sohbetlerimden derlediğim görüşleri paylaşacağım sizinle… Madem söz verdim önceki yazımda, sözümü tutacağım mecbur ve Kitap Fuarı vesilesiyle bulunduğum Diyarbakır’dan “son siyasal gelişmelere” dair konuştuğum insanlarla sohbetlerimden derlediğim görüşleri paylaşacağım sizinle, özetleyerek. Değişik meslek gruplarından (“eski mahpus” hariç, “eski mahpus” olmak meslek sayılmıyor tabii ki) Amedlilerin malum “Devlet açılımı” ile ilgili görüşleri şöyle: > Devlet bu yaw! Hem bildiğimiz devlet, hem de MHP lideri Devlet. Bugüne değin her iki devletten de bir “hayır” görmüşlüğümüz var mı? Üstüne üstlük “terörün belini şöyle kırdık, böyle kırdık” diye konuşup durdukları bir zamanda, yani “bayram değil seyran değil devlet bizi niye öpmek istiyor” gibi bir durum var. > Kapalı kapılar arkasında bir şeyler çeviriyorlar. Tabii isteriz barış olsun, çözüm olsun, acılar son bulsun, yepyeni v...