Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Unutmak, hatırlamak, yüzleşmek…

 Bizi “iyileştirecek” olan unutmak değil hatırlamak, bağışlamak değil yüzleşmek bağlamında hesaplaşmak ve sözcüğün en geniş ve gerçek manasında sahici bir barıştan yana kararlıca saf tutmaktır… Bazen aklınıza düşüyor mu sizin de; misal, siz deyin on ben diyeyim yirmi yıl sonra veya “gelecek” dediğimiz bir belirsiz zaman diliminde, geriye bakıp şu yaşadığımız dönemi, günleri nasıl hatırlayacağız acaba? Geçmiş ve gelecek duygusunu yitirmiş olmak; bir bilinci, sadece bilinci de değil dünya görüşü, ilkeleri, sadece o da değil duygu ve duyarlılıkları, sadece o da değil değerleri muğlaklaşmış, yozlaşmış olmak halidir… Geçmişiyle yüzleşmekten kaçınanların bir gelecek tasavvurları da yoktur, olmaz, olamaz; “var” diyene biraz yakından bakın, sahtekârın, yalancının, şarlatanın önde gidenidir… Yüzleşmek, her yeri geldiğinde söyler, hatırlatırım; evet, kolay değildir, yürek ve cesaret gerektirir. Bunun için de sağlam bir muhasebe yapmış olmalı ve günü kurtarmanın ötesinde tutarlı bir gelecek t...

Adı olmayan “süreç” ne alemde?

 Bu “süreç” PKK’nin silahlı mücadeleye son vermesi ve dahası örgütsel varlığını feshetmesi süreci. Eğer siyasi gündem ve gelişmeleri bir parça görme, anlama, anlamlandırma ve değerlendirme yeteneğim varsa, “yeni paradigma” dedikleri bundan ibaret “Tamam gayet şiirsel yazılar yazıyorsun son zamanlarda ve tamam, güzel de yazıyorsun. Ama yani ‘süreç’le ilgili olup bitenlerle ilgili ne diyorsun? Siyasi gündemle ilgili analizlerini okumaya alışmıştık. Senin gibi kaç tane bağımsız, hakkaniyetli yazar kaldı ki?” diyen okur ve arkadaşlarım oldu son haftalarda. Sağ olsunlar. Bazen siyaset yazmak gelmiyor içimden; doğru. Ama işte Norveç’te veya Avustralya’da değil de Türkiye’de yaşıyoruz; yapacak bir şey yok… Neyse. Sadede gelelim. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı ve adı, “açılım”, “çözüm”, “barış” olmayan, illa bir isim verecekseniz “terörsüz Türkiye deyin” denilen süreçle ilgili görünürde “beklenen” gelişme halen olmuş değil. Beklenen gelişme, malum,...

Umudumuz, umutsuzluk adına inadımızdır

 Ne zaman umutsuzluk ile kararırsa yüreğiniz, aklınızda olsun: Umutsuzluk, daha fazla umutlu, daha fazla dirençli ve daha büyük inatçı, inançlı olmak gerekçesidir… İlk bakışta basit gibi görünse de aslında anlamı büyük ve derinlikli hayat dersleri vardır. Adı üzerinde, ders, yani deney ve deneyimler sonucunda edinilmiş bir bilgi ve hem, bazen de ağır bedeller göğüslemek gerektirmiştir. Misal, “üç günlük dünya” derdi büyüklerimiz. Genellikle ve herhangi bir nedenle yersiz hırs yaptığımızda, incir çekirdeğini doldurmayacak gerekçelerle bazen en yakın arkadaşlarımızla küstüğümüzde, kavga ettiğimizde, “üç günlük dünya” diye başlayan nasihatler dinlerdik onlardan. Bir kulağımızdan girip diğer kulağımızdan çıksa da… Malum, belli bir yaşa gelince “ruhumuz genç” türü teselli klişeleri düşmez oluyor insanın dilinden. Uzun zaman sonra karşılaştığımız arkadaşlar oluyor ve “kilo almışsın, saçların dökülmüş, hiç değişmemişsin valla” babında bir hasbihalin ardından, sözü bağladığımız cümle oluyo...

Özlem. Aşk gibi bir şey…

 İyilik, güzellik hatırına yaşanmış hikâyelerdir birbirine seslenen, sığınan; bir ağacın sesine ve bir suyun gölgesine sığınır gibi… Güzel ve güneşli günler, mavi bir ufuk, illa da özgürlük… Olur bazen, hikâyesine kapanır insan ve menkıbesinin, hayatın uçlarında baharla özdeşleştirdiği geleceği zorlarken, akıp giden zamanın hışmına uğramış bulur kendini; neler gördün, neler yaşadın, nereye akıyor zaman… “Yaşıyoruz işte” kırılganlığının girdabında yönünü şaşırmadan yürümek çabasıyla. Yönünü şaşırmak, kaybolmak demek ve kaybolmak, hayatın anlamlı bildiğin değerlerinin muğlaklaşması… Hani, “Sadece yaşamak yetmez” demiş ya kelebek, “gün ışığı, özgürlük ve küçük bir çiçek de gerek.” (H. Christian Andersen). Sadece yaşamak yetmez sahiden de; ona verdiğin anlam ve değer kadardır yaşadığın… İnsan evladı işte, mutlak ve sürekli bir mutluluk arayışı, beklentisi içindedir hep; bunun mümkün olmadığını bile bile hem de. Oysa, düşünsenize, herkes mutlu, her şey toz pembe; yok öyle bir dünya ve h...