Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Devlet, nasıl “devletimiz” olur?

 Mevcut haliyle devletin “devletimiz” olmasına daha çok var demek ki. Unutmuyoruz; umutsuz olmaz. Umut dediğimiz bir hayat devam ediyor diyalektiğidir ve iyilik, güzellik, özgürlük adına mücadeleye dairdir… Madem önceki yazımın sonunda, “Devlet hiç mi ‘devletimiz’ olmayacak peki?” diye sordum ve sonraki yazımda cevap vereceğimi deklare ettim, ağır basan gündemlerden izinle daha fazla “ötelemeden” cevabımı kayda geçireyim o halde… Ülkenin, herkesin gayet içten biçimde desteklediği, desteklemekle kalmayıp uyulmasını ve uygulanmasını denetlemeyi görevi, sorumluluğu addettiği, insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan, ilk maddesinde “Bu anayasa insan onur ve haysiyetine saygılı olmanın taahhüt belgesidir” yazan bir anayasası olsa… Bu anayasa, toplumun hemen tüm kesimlerinin ortak mutabakatı ile hazırlanmış, oylanmış ve kabul edilmiş bir anayasa olsa… Devlet, “ana, baba” veya “ulu, yüce, kutsal” olmayıp yurttaşlardan topladığı vergilerin karşılığı olarak vatandaşların yol, su, elektr...

Devlet “devletimiz” olur mu?

 Bu adımları atmış olmak “barış oldu” demek değildir, “devlet, devletimiz oldu” demek de olmadığı gibi. Bu adımları atmış olmak, barış ve demokratik haklar için siyasi ve barışçıl mücadele araç ve imkânlarını esas almak demektir. Dolayısıyla durduk yere devlet “devletimiz” olmaz! Boynunda 38’den kalma kocaman bir mavzer kurşunu taşıyan rahmetli dedeme, bir müjde veriyor edasında, “Devlet artık bizim de devletimiz oldu!” deseydim bir gün, elinden eksik etmediği asasıyla kovalardı beni en iyi ihtimalle. Rahmetli nineme söyleseydim bunu, sunturlu Kirmançki küfürler eşliğinde sıkı bir sopa yemekten kurtulamazdım, kesin. Rahmetli babam, muhtemelen şaka yaptığımı düşünürdü. Ya Hasan Amcam? Rahmetli asabi biriydi ve yalan yok, bunu ona söyleyemezdim bile, korkardım. Anama söylesem? Bana hâlâ bile her konuştuğumuzda “Olaylara karışma oğlum!” diye sıkı sıkıya nasihat eden anam, ne der acaba? Hâlâ cesaretimi toplayıp da söyleyemedim. Galiba söyleyemeyeceğim de. Ciddiye almaz; “De rehat finde...

“Her şeyin bir şeyi var”

 Kalıcı, nihai ve onurlu bir barış; iktidar koalisyonunun “terörsüz Türkiye” dedikleri durum; örgütün kendini feshetmesi, silahlarını teslim etmesi ve bunun karşılığında devletin de Öcalan’a “umut hakkı” tanıması demek değildir. Kaldı ki hala siyasi bir genel af ilan etmenin, onu da geçtim hasta mahpusları serbest bırakmanın lafını bile etmiyorlar “Yüzleşme” konusunda çalışmalarımı ve genel olarak duyarlılığımı bilen arkadaşlarımdan soranlar oldu ve oluyor; “yüzleşmeden barış olur mu?” diye… Barış ve yüzleşme, kuşkusuz ki birbiriyle çok yakından bağlantılı kavramlar, süreçler. Malum; “Barış” deyince herkesin bundan anladığı, kafasından veya gönlünden geçen, birbiriyle alakasız olmasa bile, aynı değil. Misal, görünen haliyle iktidar koalisyonunun, daha yerinde bir deyişle devletin bu kavrama yüklediği anlam, “Terörsüz Türkiye.” “Barış” bile demiyorlar. PKK kendini feshetsin, silahlarını teslim etsin, “sorun” çözülür. Sonrasında, teşbihte hata olmaz, devlet de eşek değil ya, yapar bi...

‘Bir ve beraber olmak’ bu mudur?

  Bunların anladığı ve bugüne değin sistematik bir zor ve zorbalıkla dayattıkları birlik-beraberlik ideolojisi şu: Kürtler Kürt olmayacak, anadilde eğitim de dahil bir halk olmaktan ileri gelen hiçbir hakları olmayacak; Aleviler de Alevi olmayacak; “gayrimüslim” vatandaşlar yatıp kalkıp hâlâ yaşıyor olduklarına şükredecekler Yıllardır, naçizane, memleket meseleleri üzerine hak, hukuk, adalet ve demokrasi, insanlık değerleri “kıblesinden” şaşmamaya özen ve gayret göstererek yazıyorum, çiziyorum, kitaplar yazıyorum, mikrofon uzatan olduğunda konuşuyorum. Bir doğruyu sahiplenmekten, savunmaktan yana kolay kolay yorulmam, yılgınlığa kapılmam. Fakat neticede insanız işte, belki yaşlanıyor olmanın da etkisi vardır; son zamanlarda neredeyse matematiksel kesinlik içeren netlikte bazı konularda dahi süzme cehalet içeren görüşlerini gayet kendinden emin, kibirli, küstah bir üslupla savunanları gördüğümde, yorulduğumu hissediyor, öfkeleniyorum. Öfkem öncelikle kendime diyeyim; demek ki yeteri...