Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eylül, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yazmak, ciddi bir iştir

 Kürt sorunu ve barış üzerine yazdım en çok. Belki de milliyetçilik ve çeşitliliğiyle anlamlı bu ülkeyi tek tipleştirme dayatmalarının yanlışlığı üzerine. Ya da eşit yurttaşlık sorunlarımız üzerine yazdım en çok. Ama neticede meramım, demokrasi ve özgürlükler üzerineydi hep… Yazmak ciddi bir iştir, Nâzım’dan ilhamla, şakaya gelmez. Bakın neden… Yazı ile ilgili herkesin kendince yazmaya yüklediği bir anlam vardır kuşkusuz. Benim için yazmak, öncelikle kafanı meşgul eden veya gündemindeki bir konu, bir sorun hakkında derli toplu bir düşünmek biçimi oluyor. Neden, niçin, nasıl gibi sorular etrafında o konu veya sorunla ilgili kendi tutum ve değerlendirmenizi bence en iyi yazarak oluşturur, ifade edersiniz… Ben yazılarımı öncelikle düşünerek kafamda yazıyorum; yürürken mesela. Sokakta, parkta, mümkünse bir deniz kenarında volta atarken… Bir arkadaşla, tanıdıkla rastlaşırsam, “Derinlere dalmışsın yine?” veya “Çok düşüncelisin, hayırdır?” gibi sorularla karşılaşıyorum. “Doğrudur” deyip g...

Stalin “Huzur Türklükte” demiş! Cidden mi?

 Türklüğü bir “üst kimlik” olarak kurgulamak isteyenlerin, öncelikle Türklük dayatmasıyla yaşanan bu tarihle ve Kürtler başta olmak üzere “diğer” halklara Türkleştirme amaç ve gerekçesiyle reva görülen bu zulümle yüzleşmesi gerekir Irkçının, faşistin cahil cühela olanı neyse, adam ya da madam bilmiyor yazık filan deyip geçebilirsin, eğer dinliyorsa meramını bile anlatabilirsin, en azından kafasında soru işaretleri uyanması ihtimali var. Ama bunların küstah, ukala, çok bilmiş olanları hiç çekilmiyor! Söylediğini dinleme, yazdığını anlama zahmetine girmeden üst perdeden en agresif dille başlıyorlar saydırmaya. Çok öfkeli ve saldırganlar. Her memlekette bir şeylerin “değişiyor” olma ihtimali belirdiğinde sinirleri zıplıyor. Kürtleri zaten sevmiyorlar, hadi “nefret ediyorlar” demeyeyim, bir de Kürtlerle barış, eşit yurttaşlık, ana dilde eğitim filan; yok, daha neler! Her şeyi en çok ve en iyi kendileri bildiği(!) için ve Kürt “kökenli” kişilerin DE “bilgili” olabileceklerine ihtimal ve...

“Em hemû Tirk in!”

 Türklük, herhangi bir etnik kimlik gibi, mesela Kürtlük gibi, bir ulusal kimliktir. Başka, farklı etnik kimlikleri bir etnik kimlik içerisinde eritmeye, yok etmeye çalışmak ve bunu da olmadık demagojik gerekçeler icat ederek yapmak, dümdüz, katıksız bir ırkçı, faşizan dayatmadır 12 Eylül darbecileri Diyarbakır Cezaevini Kürtler için bir “Türklük okulu” olarak tasarlamışlardı. Cezaevinin işkenceleri ve vahşetiyle nam salmış, son yıllarda bazı ırkçı faşist çevrelerin hasretle anmaya başladıkları Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, hapishaneye gelen tutuklulara hitaben yaptığı konuşmalarda üzerine basa basa söylüyormuş bunu: “Burası sıradan bir cezaevi değil, hatta cezaevi de değil, Türkleştirme okulu! Burada Türk olacaksınız!” Cezaevinin duvarları “Ne mutlu Türküm diyene!”, “Türkiye Türklerindir!”, “Türk öğün çalış güven!”, “Türkçe konuş çok konuş!” gibi sloganlarla bezenmişti. Sabah akşam işkence edilen mahpuslara İstiklal Marşı ve yanı sıra Türklüğü yücelten başka marşlar öğretiliyor, in...

“Türk olmaktan niye rahatsız oluyorsunuz ki?”

 Türk olmayı Kürtlere ve başka etnik kimliklere dayatmadan önce bunun kısa hikâyesini bilmek gerekmez mi? Mesela Türklük bir “üst kimlik” olarak kurgulansaydı başından beri, bir ihtimal, bu tarih daha farklı yaşanabilirdi Ufukta belli belirsiz bir “barış” ihtimalinin görünmesi bile, ortak paydaları düpedüz ırkçılık olan “çeşitli” kişi ve çevrelerin alarm ilan etmelerine yetti de arttı. Değişik tonlarda Türk milliyetçisi ya da Türk ulusalcısı olan bu “çeşitli” kişi ve çevreler içerisinde Mustafa Kemal’den ilhamla “Doğrudan doğruya Türk milliyetçisiyiz ulan!” diyenler, “solcu”, “komünist” kisvesi takınmış olanlar, anlı şanlı ve ünlü tarihçi, akademisyen başta olmak üzere farklı meslek gruplarından insanlar var. “Türkiyeli değil Türküm!” kampanyası yürütüyorlar sosyal medyada. Kahvehane muhabbeti olsa belki “neyse” denilebilir ya sabır çekip, ama bunlar, dediğim gibi, siyasetçi, akademisyen, tarihçi, kalp doktoru gibi sıfatlar taşıyan gayet okumuş yazmış tipler. Her yeri geldiğinde sö...