Eğer bu "sosyalizm" ise... Çavuşesku örneği
...Çavuşesku balkonda belirip konuşmaya başladığında tezahürat yapıldı. Muhtemelen "Yaşasın liderimiz Çavuşesku" diye sloganlar atılıyordu. Sonra birden bir kişiden bir "yuh" sesi duyuldu ve kısa süre sonra, az önce Çavuşesku lehine sloganlar atan binlerce kişi "Temeşvar! Temeşvar! Temeşvar!" diye bağırmaya başladı...
"Siyasi komiserler-Rusya örneği" konulu yazım beklediğimden daha çok ilgi gördü. "İlgi" gösterenlerin bazısı, "Sen ne anlarsın Bolşevik Devrimi'nden!" edasında tepki gösterenlerdi. Tam da eleştirdiğim anlayışı haklı çıkarırcasına. Aslında ben henüz eleştiri filan da yapmamıştım o "sosyalizm" maskeli bürokratik rejimlere. Ve dahası sözü, bazı okurlarımın tahmin ettiği gibi yurdum sol yapılarına getirecektim. Ama madem öyle bu bahsi biraz daha açımlamakta fayda var... Sıradaki örnek Romanya ve Çavuşesku "yoldaş" olacak...
"Siyasi komiserler-Rusya örneği" konulu yazım beklediğimden daha çok ilgi gördü. "İlgi" gösterenlerin bazısı, "Sen ne anlarsın Bolşevik Devrimi'nden!" edasında tepki gösterenlerdi. Tam da eleştirdiğim anlayışı haklı çıkarırcasına. Aslında ben henüz eleştiri filan da yapmamıştım o "sosyalizm" maskeli bürokratik rejimlere. Ve dahası sözü, bazı okurlarımın tahmin ettiği gibi yurdum sol yapılarına getirecektim. Ama madem öyle bu bahsi biraz daha açımlamakta fayda var... Sıradaki örnek Romanya ve Çavuşesku "yoldaş" olacak...
Ama öncesinde ilk sözüm "Sen ne anlarsın Bolşevik
Devrimi'nden" biçiminde çemkirenlere olsun. Tepkisini bu üslupla dile
getiren sayın okurlarımın cehaletine "Bilmemek değil, öğrenmemek
ayıp" demekle yetinebilirim aslında. Tabii ki benden daha iyi bilenler
vardır; ama kimsenin de beni bu mevzuların cahili sanmasını istemem. "İyi
bilirim" demeyeyim ama iyi-kötü bilirim diyeyim; bilmediği konular için
"bilmiyorum" demekten yüksünenlerden olmadığımı da ekleyerek. Bu
"siyasi komiser" kafalı "heval" ve "yoldaşlar" yazılarımı
tabii ki beğenmek zorunda değiller. Eleştirmek de haklarıdır. Ama unutmamaları
gereken iki şey var; birincisi "solculuk" kimsenin tekelinde değil ve
ikincisi, beğenmediği bir görüşe tepki verirken üsluba biraz dikkat...
"Sen ne biçim solcusun? Solcu musun ulan sen?" diyenlere de
"müjde!"; sorularına yanıt vereceğim bir kitap çalışmasına başladım
bile.
Bu mecburi girizgahı sonuçlandırıp Çavuşesku'nun hazin ve
bir o kadar da herkesin dersler çıkarması gereken hikayesine geçebiliriz artık.
Hayır; adamın hayat hikayesini anlatacak değilim. Meraklısı
araştırıp öğrenir. Beni ilgilendiren (ve bu satırları hala okuduğunuza göre
sizi de ilgilendiren), adamın çöküş hikayesi...
***
Malum; Romanya, 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerin Balkanlardaki "gizli"
müttefikiydi. Sözde tarafsız kalıyor ama Alman ordusunun ülkelerini
"üs" olarak kullanmasına da izin vermişlerdi. Nazilerin yenilgiye
uğraması üzerine de hemen saf değiştirmişler. Tutukladıkları Alman askerlerini
Kızıl Ordu'ya teslim ediyorlar ve Romanya'daki rejim değişikliğinden ibaret "devrim"
de böyle gerçekleşiyor.
Romanya, krallık rejimine son verip Romanya Halk Cumhuriyeti
oluyor. "Devrimi" kucağında bulan Romanya İşçi Partisi'nin lideri Gheorghe
Gheorghiu-Dej’in iz bırakan pek bir icraatı yok. Bin dolayında üyesi olan
Romanya İşçi Partisi'ni 1947 yılından itibaren kısa sürede ülkenin en büyük ve
tek partisi olarak organize etmesini saymazsak.
Gheorghe Gheorghiu-Dej’in 1965 yılında ölümünden sonra
Nikolay Çavuşesku sonradan adını Romanya Komünist Partisi olarak değiştiren
İşçi Partisi'nin yeni Genel Sekreteri oluyor. ("Romanya Halk
Cumhuriyeti" adını da "Sosyalist Cumhuriyet" olarak
değiştiriyor.) Daha sonra kendisini Devlet Başkanı da seçtirerek (1974) ülkenin
tek adamı oluyor. Biliyorsunuz, adı konulmamış bir KP geleneğidir; bir kez
"Genel Sekreter" olan, ölene kadar bu görevi ifa ediyor. Çavuşesku da
ölene değin 25 yıl boyunca Romanya'nın Tek Adam'ı oldu...
Bilenler bilir; Çavuşesku, Rus Kızıl Ordusu'nun Çekoslavakya
Prag Baharını kanla bastırmasına (1968), Kızıl Ordu'nun Afganistan işgaline
karşı çıkmış, Batı alemine sosyalist kampın "ılımlı" aktörü izlenimi
vermeye büyük önem vermiştir. Sonradan faturasını çok ağır şartlarda halka
ödeterek ABD'den para yardımı bile almıştır.
Batı'ya "ılımlı", "Sovyet Kampı'na
soğuk" imajı veren Çavuşesku, ülke içerisinde ise tam bir dikta rejimi
kurmuştu. "Daha fazla üretelim yoldaşlar!" kampanyalarının sonucunda
elde edilen ürünler Batı'dan alınan borçlara karşılık olarak dışarıya
yollanırken ülkede düpedüz açlık, yokluk, yoksulluk kol geziyordu. Çavuşesku'nun
baskıcı düzeni yıkıldıktan sonra adına "Halk Sarayı" dediği Saray'da
ele geçirilen lüks eşyalar, uzun süre Batı medyasına malzeme oldu. Meğerse
Nikolay ve Elena Çavuşesku çifti, biraz (!) lükse meraklı imişler; altın
kaplama mobilyalar, Elena yoldaşın elmas işlemeli ayakkabıları vs.
Tipik bir bürokratik, baskıcı dikta rejimi oluşturmuşlar ve
adına da "sosyalizm" demişler. Ne tür baskılar uygulanmış, bunların
detayına girmeyeceğim, ama birkaç enteresan ve "özgün" Çavuşesku
icraatından bahsetmeden de geçmek olmaz.
Regl polisi
Çavuşesku yoldaşlar kadınların doğurmasına büyük önem
vermişler. Bunda bir "acaiplik" yok tabii; çok olalım, genç nüfusumuz
çok olsun filan diye düşünmüş olmalılar. Acaiplik, "Çocuklar halkın ortak
mülküdür" demelerinde... Çocukların "halk" adına "devlet
mülkü" görülmeleri, dahası "mülk" görülmeleri ne tür bir
sosyalizm oluyor acaba? Sırf bu zoraki doğurtmak kampanyası nedeniyle
Romanya'da yüz binlerce anneleri, babaları tarafından terk edilmiş yetim çocuk
olduğu söyleniyor. Dolayısıyla "sosyalist" Romanya'dan kaçıp
"kapitalist" Batı'ya iltica eden binlerce de kadın var...
Kadınlar, halk arasında "Regl polisi" olarak
adlandırılan "Gebelik komiserlerinden" kaçmışlar. Bu komiserler 45
yaşın altındaki kadınları işyerlerinde regl olup olmadıklarını, hamile olup
olmadıklarını kontrol etmekle görevli imişler. Tahmin edileceği üzere kürtaj da
yasak zaten. Kadına bir tür "makine" muamelesi yapmak, her şey bir
yana, son derece aşağılık bir uygulama...
Çavuşesku Romanyasında bekarlık "sultanlık" filan
değilmiş; "Bekarlık vergisi" varmış çünkü. Gençler bir an önce
evlensin devlete çocuklar yapsın diye... (Çocuk sahibi olana değin bekar
yoldaşlar gelirlerinin yüzde 10'unu vergi olarak devlete veriyorlarmış.)
Kürtaj yasağına getirilen gerekçe ise, "Siz yeter ki
doğurun, bakmak istemiyorsanız yetiştirme yurtlarına verin, devlet sizden iyi
bakar." Bu "doğurun" kampanyası nedeniyle Romanya'da Çavuşesku
dönemi, çocuk ölümlerinin de arttığı bir dönem olarak geçmiş kayıtlara.
Securitate
Cumhuriyeti
Her 30 kişiden biri "gizli polis" imiş Romanya'da,
Yani bir tür "komiser" diyelim. Yanınızdaki yörenizdeki yoldaşlardan
herhangi biri aslında iş arkadaşınız, komşunuz filan değil de "polis"
olabilir endişesi halkın en büyük korkusu imiş doğallıkla. Kimsenin kimseye
güvenemediği bir toplum...
Çavuşesku'nun oluşturduğu rejimin en büyük
"güvencesi", diğerlerinde olduğu gibi "polis",
"ordu" ve "istihbarat" gücü. Komiserler topluluğu yani. "Securitate",
gizli polis gücünün adı. "Güvenlik" anlamına geliyor. Her 30 kişiden
birinin "securitate" olduğu dikkate alınacak olursa Çavuşesku'nun bu
yapıya verdiği önem gayet net anlaşılıyor. Bu yapı yıllarca Roman halkına
dehşet saçmış. Çavuşesku bu korku imparatorluğunun üzerinde hüküm sürmüş.
Bir kişi 'yuh'
çekince...
Berlin Duvarı 1989'da yıkılır. Tarihin bir dönemi sona
ermektedir ve kimse bunun önüne geçecek durumda değildir. "Sosyalizm"
adı verilerek oluşturulan bürokratik dikta rejimleri yıkılacaktır...
Çavuşesku önce bunun dışında kalabileceğine inandı. ABD ve
Batı alemi ile "iyi" geçinmeye çalışmıştı. Borçlarını da halkın
açlığı pahasına ödüyordu. Reformsa reform da yapardı gerekirse... Ama kendisinin
ve Stalin'den farksız sosyalizm anlayışının Rusya ve diğerlerinden
"farklı" olduğunu göstermek için görkemli bir miting düzenlese, bütün
dünyaya bunu TV aracılığıyla canlı yayınlasa ve dünya alem Romanya halkının
Çavuşesku'yu ne kadar sevdiğini, desteklediğini görse iyi olurdu. Bu kendi
fikri miydi, Elena yoldaşın fikri miydi ya da komiserler ordusundan birilerinin
fikri miydi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, bu "muhteşem miting" fikrinin onların
sonunu hızlandırdığıdır...
İlk kıvılcım, 15 Aralık 1989'da Temeşvar'da çakmıştı. Macar
Kilisesi'nden Peder Laszlo Tökes'in Çavuşesku rejimini kınayan konuşmalar
yaptığı söyleniyordu. Securitate din adamını korumaya çalışan halka saldırmış
ve 115 kişi hayatını kaybetmişti. Baskılardan, açlıktan, yokluktan bunalan halk
"patlama" noktasına gelmişken Çavuşesku, dünyaya "Bakın halkım
beni ne kadar candan destekliyor" şovu yapmaya hazırlanıyordu. Oysa
Temeşvar'da halka müdahale eden ordu birliklerinden halka ateş açmayı reddedip
saf değiştirenler askerler olmuş ve Bükreş sokaklarında da çatışmalar
başlamıştı. Olağanüstü hal ilan edilmişti ama "karşı devrimcilerin"
protesto gösterileri önlenemiyordu. Sadece Bükreş'teki çatışmalarda binden
fazla insanın öldürüldüğü söyleniyor...Kıvılcım yangına dönüşmüştü ve
Çavuşesku, hazırlık yaptığı mitingi belki de göstere göstere gelen sonunu
önlemek için "son şansı" görüyordu...
21 Aralık 1989 günü, devlet güçleri seferber edilerek
"Halk Sarayı"nın önüne yaklaşık yüz bin kişi toplandı. Ellerinde orak
çekiçli kızıl bayraklar, Romanya bayrakları, Çavuşesku posterleri ve pankartlar
bulunan binlerce insan... Romanya'nın yegane devlet televizyonu mitingi canlı
yayınlıyordu. Mitinge gelemeyen ülkenin diğer bölgelerindeki insanlar da TV
başında liderlerini izleyebilsinler, dinleyebilsinler diye. Çavuşesku balkonda
belirip konuşmaya başladığında tezahürat yapıldı. Muhtemelen "Yaşasın
liderimiz Çavuşesku" diye sloganlar atılıyordu. Sonra birden bir kişiden
bir "yuh" sesi duyuldu ve kısa süre sonra, az önce Çavuşesku lehine
sloganlar atan binlerce kişi "Temeşvar! Temeşvar! Temeşvar!" diye
bağırmaya başladı. O anda Çavuşesku'nun hemen yanında bir securitate belirdi ve
kulağına bir şeyler fısıldadı. Muhtemelen "Bu bir isyan, kaçalım"
demiştir. Zira hemen sonrasında securitatenin canlı yayının kesilmesini
istedikleri öğrenildi. Kameralar gökyüzüne çevrildi. Ama TV kanalı da
"isyan" etmiş ve yayını kesmemişti; görüntüler gökyüzünü gösterirken
Nikolay ve Elena Çavuşesku'nun "Yoldaşlar, sessiz olun" sesleri
duyuluyordu. Binlerce insanın saray önündeki isyan haykırışları duyulmasın diye
olsa gerek, az sonra "Alo! Alo!" sesleri duyulmaya başladı. Çavuşesku,
balkonu terk etti. (Youtube'da "Çavuşesku'nun son konuşması" başlığıyla
bu görüntüler izlenebilir.)
Balkonu terk edip Saray'ın çatısındaki helikoptere bindi
yaşlı karı koca, kaçtılar. Ancak çok uzağa gidemeden yakalanıp civardaki bir
askeri üsse götürüldüler. 25 Aralık günü bir "halk mahkemesi"nin
önüne çıkarıldılar. İdam cezasına çarptırıldılar ve cezaları da orada infaz
edildi.
Nikolay Çavuşesku'nun yaşarken en büyük korkusu
kurşunlanarak ölmekmiş deniyor. Karısıyla birlikte kurşunlanarak öldürüldü. Kurşun
sıkan üç askerden biri, Çavuşeskuların en "gözde" komutanlarından
General Victor Stanculescu idi...
'Ben sizin annenizim'
Diktatörlerin ilginç bir psikolojisi var. Genellikle kendi
varlıklarını ülkelerinin varlığıyla özdeşleştiriyorlar; "Ben olmasam bu
ülke, bu devlet olmaz" dercesine. Galiba bu bir saplantı veya zamanla bir
saplantı haline geliyor ve sahiden inanıyorlar da. Anladığım kadarıyla hayat
hikayesi bir çiftçi çocuğu olarak başlayan ve ömrü parti çalışmalarında geçen
Nikolay Çavuşesku için "film", idam mangası karşısına çıkarıldığında
kopuyor ve son sözleri "Romanya sonsuza kadar yaşayacak" oluyor.
Belli ki öncesinde bundan şüphesi varmış...
Bayan ve de yoldaş Elena'nın son sözleri daha da ilginç ve o
sözler de ruh hali hakkında fikir veriyor. Onun son sözleri de, "Ben sizin
annenizim" oluyor. "Ben sizin annenizim, beni nasıl
öldürürsünüz" şaşkınlığı...
Hukuki olmaktan uzak bir mahkemede yargılanıyor ve alelacele
öldürülüyorlar.
Pek yorum yapmamaya, detaylara da girmemeye çalışarak
aktardım hikayeyi. Eğer bu bir "sosyalizm" pratiği idiyse, o
"sosyalizm" öldü...
Ne dersiniz; başlamışken Arnavutluk örneğini de anlatayım
mı?
Yorumlar
Yorum Gönder