Ana içeriğe atla

Doğanın efendisi değil, sadece bir parçasıyız...

Dersim’in her bir yanı doğadır, ziyarettir, tarihtir, hüzündür, ağıttır ve güzeldir. Ama Dersim, Munzur demektir biraz da… Dersim şehir merkezinden Ovacık’a (Pulur) kadar uzanan Munzur Vadisi, Munzur suyu ile, ormanları ile, ev sahipliği yaptığı hayvanları ile, ağaçları, çiçekleri, endemik bitki örtüsü ile ancak “yeryüzündeki cennet” olarak tabir edilecek bir doğa harikasıdır. 

Munzur aynı zamanda Dersim’de Alevilerin kavl-i karar eyledikleri ziyaretlerin de ev sahibidir. Yılın her mevsiminde, ama özellikle dünyanın dört bir yanından gelen insanlarımız vesilesiyle yazın, çıralar yakılır Ana Fatma’da. Dilekler tutulur, dualar edilir. Kurban kesilir gelip geçene lokma dağıtılır. Soluklanır kendinize ve Munzur’a kulak verirsiniz. Ana Fatma’yı geçersiniz ve Halvori Gözelerine varırsınız. 

Çılgın akan Munzur’un kıyısında yükselen dağların bağrından akan suların çağıltısına 38’den çığlıklar karışır orada. Duyarsınız. Hissedersiniz. Uçurumlardan “Ya Usene Kerbelay!” feryatlarıyla bedenlerini Munzur’un kollarına atan genç kızların; mağaralarda her nasılsa sağ kalan büyüklerimizin, “içeri bir duman saldılar” diye anlattıkları, zehirli gazlarla boğularak son nefeslerini veren insan evlatlarının, çevre köylerden toplanıp kurşuna dizilerek öldürülen Dersimlilerin çığlıklarıdır onlar… 38’de hatıra niyetine çekilmiş asker fotoğraflarının arkasına düşülmüş notlardır; “217 kişi kurşuna dizilerek öldürülmeye götürülürken…”

Munzur Gözeleri, asi Munzur ırmağının pınarıdır. Munzur dağlarının bağrında 40 gözde çağlayıp Munzur olan hayat kaynağıdır. Munzur Baba’dır. Efsanedir. Evliyadır. Adına adaklar adanır. Dilekler tutulur. Çıralar yakılır. Kurban kesilir. Lokma dağıtılır. Dualar edilir. Gözyaşı dökülür. İyiliğe güzelliğe dair kavl-i karar eylenir… Munzur’dur ve Dersim’in, dünyanın neresinde olursa olsun Dersimlinin kalbidir. Hasretidir. Sevdasıdır. Çünkü Munzur’dur ve tarihimizdir…

*** 

Yakın yıllara değin Munzur’a 8 yerinden kelepçe vurur gibi barajlar yapılmak istendi. (Şehir merkezinde Gole Çetu üzerinde yaptılar da. Gole Çetu da Dersim Alevilerinin ziyaret mekanlarındandır.) Uzun süren “Munzuruma dokunma” kampanyaları, protestolar ve hukuki mücadeleler sonucunda Munzur’u yok etmekten başkaca bir anlamı olmayan bu dayatmadan vazgeçildi. 

Munzur Vadisi, 1971 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla “Milli Park” ilan edilmiştir. “Milli Park”, yasal karşılığı itibarıyla doğal yapısının “mutlak korunma alanı” olarak kabul edilmesi demek. Ama Dersim söz konusu olunca yürürlükteki yasalar bazen “başka yasalar” ile yer değiştirebiliyor…

“Milli Park” Munzur vadisinin Halvori Gözelerinde, geçenlerde, bir otel inşa edilmesi ve işletilmesi için “resmi süreç” başlatıldığını öğrendik. İnşaat için ihaleye gidilecekmiş, vs. Bilmeyen ve kafası “işletmeci” mantığıyla çalışan biri, “E ne var bunda. Ne güzel işte. Geleni gideni çok olur, bölgenin kalkınmasına katkısı olur” diye düşünebilir. Alakası yok. 

Barajlarla doğası, iklimi, sahiplik ettiği yabanıl hayvan ve bitki örtüsü, tarihi, kültürel ve inançsal mirası yok edilemeyen Munzur Vadisi, bu kez de “işletmeye”, “işletmelere” açılan herhangi bir “yer” haline getirilerek tanınmaz hale getirilmek isteniyor. Halvori Gözelerine otel yapılması demek, bölgenin doğal yapısının bozulması ve giderek daha fazla bozulmasının önünün açılması demektir. Tarihe, inancımıza, doğal ve kültürel değerlerimize biraz saygı…

Ve bu, “Milli Park” kabul edildiği için devlete ve topluma “doğal yapısını bozmadan koruma” görevi verilmiş olması nedeniyle hukuka da aykırı…

Konuyla ilgili Dersim Kültürel ve Doğal Miras Koruma Girişimi Sözcüsü Avukat Barış Yıldırım’a son durumu sordum. Kamuoyu Halvori Gözelerine “Bungalov tipi otel” yapma girişimini Yıldırım’dan öğrenmişti. Ve zaten Yıldırım da olayı tesadüfen öğrenmiş. Halvori’de keşif yapan birilerini görünce ister istemez orada ne yaptıklarını sormuş. “Yolu genişleteceğiz” gibi bir yanıt almış, fakat bu cevaptan tatmin olmayıp araştırmaya devam edince asıl projenin ne olduğunu öğrenmiş. Yıldırım bana henüz fiilen bir inşaat çalışması başlamadığını ama konuyu izlediklerini ve tarihi, doğal, kültürel değerlerimizi korumak için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her türlü demokratik ve hukuki imkanları kullanacaklarını vurguladı.

Halvori Gözelerine “otel” projesinin şaşkınlığını yaşarken bir de Munzur Gözeleri için bir “peyzaj düzenlemesi” gündeme geldi. 

Hemen belirtmeliyim ki, Munzur Gözeleri ve çevresinin bir düzenlemeye kesinlikle ihtiyacı var. Özellikle yaz mevsiminde binlerce insanın ziyaret ettiği Gözeler ve çevresi, üzülerek belirtmek durumundayım ki, gelip geçenlerin, piknik yapanların geride bıraktığı çöplerden adeta geçilmiyor. Bu tamamen “bizim” utancımız. “Değer” kabul ettiğimiz ve devletten de haklı olarak saygılı olmasını istediğimiz bölgeye herkesten önce bizim duyarlı ve saygılı olmamız gerektiği çok açık…

Gündeme gelen peyzaj düzenlemesini görmedim. Bu nedenle “bilerek” bir değerlendirme yapacak durumda değilim. Ne var ki geçtiğimiz ay Dersim Belediyesi konferans salonunda bu gündemle bir toplantı yapıldı. Toplantıyı düzenleyen Munzur Özgür Aksın Meclisi’nin gündemi, Fırat Kalkınma Ajansı Sosyal Gelişmeyi Destekleme Programı kapsamında hazırlanan ve onaylanan Munzur Gözeleri peyzaj projesine idi. Toplantıya Munzur Gözeleri ve çevresindeki köylerden yurttaşlar katıldı. Toplantıda söz konusu peyzaj düzenlemesinin Gözeleri “koruyan” bir proje olmadığı sonucuna varıldı ve projenin iptali istendi.

Dersimlilerin kabul etmediği bir proje hayata geçirilemez, dayatılamaz. Çevre ile ilgili bir düzenleme, öncelikle o çevrede yaşayan, o çevre ile doğrudan ilgili kişi ve kurumların mutabakatını gerektirir. 

Büyüklerimizden öğrendiğimiz ve yaşadıklarımızın verdiği derstir: Doğanın efendisi değil sadece bir parçasıyız…

Bu bilince ermek ve bu bilinçle hareket etmek, yaşamak insan evladının neden olduğu birçok sorunun çözümünün de ilk halkası olacak…

8 Temmuz 2020




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...