Ana içeriğe atla

Roboski... "Bize ne" demiyorsanız eğer...

Robozik rastiyek ‘sersalê ye’ û divê em li ser hinek bifikirin. Helbet heke hûn nebêjin ‘çi min re’…

Hayır, sevgili okur, niyetim kimsenin neşesini kaçırmak, tadını bozmak, yeni yıl heyecanına gölge etmek değil. Ama işte, Roboski diye bir gerçeğimiz var. Roboski, bir “yeni yıl” gerçeğidir ve üzerinde bir parça düşünmek gerektirir. “Bize ne” diyen, yazının devamını okumasa da olur.

İnsanın nefes alıp verdiği sürece unutamadığı, unutamayacağı, hafızasına çakılı kalan olaylar vardır. Üzerinden nice zaman geçerse geçsin…

28 Aralık 2011 günü yaşanan Roboski katliamı benim için ve tabii ki olayın acısını yüreğinin derinliklerinde hisseden herkes için, böyle olaylardan biri. 

O gün, TSK savaş uçakları sınırın Irak tarafından “kaçaktan” dönen çoğu çocuk yaşta Kürt köylülerin üzerine 21:37’yi gösterdiğinde bombalar yağdırdı. 34 kişi korkunç bir şekilde parçalanarak hayatını kaybetti. Bombardımanı çaresizce köydeki karakola koşup “Yapmayın! Onlar bizimkilerdir!” diye feryat ederek durdurmaya çalışan köylülerin çabası, bombardımanı durdurmaya yetmedi. Saat 22:24’e kadar o bölge ateşe boğuldu. İnsanlar yakınlarının parçalanmış cesetlerini topladılar etraftan. O akşam insan olanın yüreğini dağlayan ağıtlar yükseldi Roboski’den…

Bilen biliyordur elbette ama yine de hatırlatacağım. 

Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, ölen yurttaşlar için “Ölmeselerdi kaçakçılıktan yargılanacaklardı” dedi ve onları “PKK’nın figüranı” olmakla suçladı. Aynı Şahin, bakanlıktan ve sonra da partisinden ayrılıp “muhalif” takılmaya başlayınca (hattâ bir de parti kurdu galiba?), Roboski katliamı için bu kez “MİT’ten Bahoz Erdal sınırdan geçecek istihbaratı geldi o yüzden…” demeye başladı. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, özür ve soruşturma açılsın taleplerine cevaben, “30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? Bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır. Allah aşkına tazminatsa tazminat... Bizim resmî tazminatımız ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz” açıklaması yaptı. Erdoğan, izleyen yıllarda Roboski için adalet istemlerine “Varsa yoksa Uludere! Milletin huzurunu bozmayın” diyerek tepki gösterdi (2020). Roboskililer Erdoğan’ın “Neyse parası verelim” dercesine teklif ettiği tazminatı almadı. Bombardıman talimatını MGK toplantısında iken veren dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel olayla ilgili yaptığı ilk açıklamada, “Aralarında PKK’lı teröristler de var” dedi. Oysa, sonradan ortaya çıktı, Özel’e “Bunlar kaçakçı, terörist değil” raporu da verilmişti. Bombardımanda ölen katırlar için “yazık oldu katırlara” diye yazı yazanlar oldu. Asker savcılık olayla ilgili takipsizlik kararı verdi, “yanlışlık olmuş” denilerek dosya kapatıldı. Kimse yargılanmadı. Üstüne de, Anayasa Mahkemesi (AYM), “eksik evrak” gerekçesiyle yapılan başvuruyu reddetti ve sonrasında aynı gerekçeyle AİHM de olayı gündemine almayı kabul etmedi. Roboskili aileleri hukuk alanında bir de sözüm ona onların avukatlığına soyunanlar mağdur etti (2018)…

***

Bilen bilir. Savaş uçaklarının şeytanî bir uğultusu vardır. Bıraktıkları bombaların korkunç gürültüsünü ise tahayyül dahi edemezsiniz. 

O akşam kaçaktan dönen Roboskili köylüler, savaş uçaklarının seslerini ilk duyduklarında, kaçağa çıktıklarından köy karakolunun haberdar olmasının güveniyle, bu uçakların üzerlerine bomba yağdıracağını düşünmemişler, düşünememişlerdi. Katliamdan sağ kurtulanların anlatımlarından biliyoruz. Akıllarına gelmeyenin başlarına geleceğinden habersiz, uçak seslerini duyunca bir araya toplanmışlar. Etrafa dağılmamışlar, bir araya toplanmışlar. Uçaklar az sonra bulundukları yerden uzaklaşırlar düşüncesiyle. Bir “yanlışlık” olmasın diye. Bir araya toplandıkları yerde topluca hedefi olmuşlar başlarına atılan bombaların…

*** 

Roboski katliamını mıh gibi beyinlerimize çakılmasının en büyük nedeni, herhalde, katliamdan iki gün sonra İstanbul başta memleketin batı tarafında son yılların en şaşaalı yılbaşı kutlamalarının yapılmasıydı. Boğaziçi köprüsü ışıl ışıl aydınlatılmıştı. Havaî fişek gösterileri gece boyunca sürmüştü. Yılbaşı özel programları düzenlemiş eğlence mekanları tıklım tıklım dolmuştu. “Yılbaşıdır, eğleneceğiz” şartlanması içindeki insanlar alkolün dibine vurmuştu. TV ekranları, vur patlasın çal oynasın programlarından geçilmiyordu. Bütün bunlar, memleketin Roboski tarafı kan ağlarken, ölülerinin yasını tutarken oluyordu…

Bir toplumun sahiden de bir toplum olmasının en asgarî gereği, acıda sevinçte, kaygıda tasada, aynı duyguyu paylaşmasıdır denir. Öyledir. Roboski, seçim meydanlarında söylenen “Biz birlikte Türkiyeyiz” klişesine tutulan aynadır. “Birlik-beraberlik” nutuklarının kanlı çehresidir. Roboski, Kürde reva görülen “kader”dir…

Ve Roboski bu kadere razı gelip gelmeyeceğimizin sınavıdır. Bu sınavdan kimse kaçınamaz ve kaçınmamalıdır.

Hayır, sevgili okur, niyetim kimsenin neşesini kaçırmak, tadını bozmak, yeni yıl heyecanına gölge etmek değil. Ama işte, Roboski diye bir gerçeğimiz var. Roboski, bir “yeni yıl” gerçeğidir ve üzerinde bir parça düşünmek gerektirir. “Bize ne” demiyorsanız eğer…

İyi yıllar.

Naxêr xwendevanê hêja, armancamin ne ew e ku ez bibim asteng li gel kêf û kelecana sersalê, lê rastiyekî me heye û ew ji Robozik e. Robozik rastiyek ‘sersalê ye’ û divê em li ser hinek bifikirin. Helbet heke hûn nebêjin ‘çi min re’…

Nûsal pîroz be.

Ümit Kıvanç’ın “Ağlama anne, güzel yerdeyim” Roboski belgeselini izlemediyseniz: Ağlama anne, güzel yerdeyim on Vimeo 

28 Aralık 2021 

P24 - Roboski: “Bize ne” demiyorsanız eğer (platform24.org) 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...