Aqlê sivik barê girane

 Kürtçede bir laf vardır, “Aklı hafif/gevşek olanın yükü ağırdır” manasında. Bazı tiplerin gerçeğini ortaya koyan bir sözdür.

Biliyorsunuzdur sanırım; takip ettiği gazetecilere, yazarlara küfretmeyi, hakaret etmeyi, laf sokmayı gündelik meşgalesi haline getirmiş bir “okur” tipolojisi var. “Okur” sözün gelişi tabii, yoksa bu türler genellikle okumaktan hazzetmiyor.

Eleştiri, polemik, tartışma, hatta üslubuyla adabıyla protesto, laf sokma tamam, ama küfür, hakaret, hızını alamayınca tehdit, tabii ki normal ve kabul edilebilir bir şey değil.

Beğenmiyorsan okumazsın; kazara okuduysan ve beğenmediysen, içinde “ukde” kalsın da istemiyorsan, eleştirirsin, adabınla varsa bir fikrin, söylersin, savunursun. Küfür, hakaret, tehdit nedir yani?

Daha da tuhaf ve psikolojik bakımdan enteresan olanı, hem beğenmiyor (beğenmek ne kelime, en hafifinden “hain” görüyor, “töröriz” olduğuna inanıyor) ama hem de yazılarını, konuşmalarını, sosyal medya paylaşımlarını filan yakından takip ediyor. Tabii ki hemen, “Bakın töröriz yine yazmış, devletimiz uyuyor mu?” mealindeki hissiyatını dışa vuruyor. İçinde tutup şişecek değil ya; kusması lazım. Bazıları da işi başından aşkın devleti yormamak için olsa gerek kendisi durumdan vazife çıkarıyor; “Nerde oturuyon sen lan? Erkeksen söyle geleyim!”

Bir ara “sadık” bir izleyicim yazılarımı kim bilir hangi “sırça köşkte” viski yudumlayarak yazdığıma (!) takmıştı. Ekonomik bakımdan sıkıntılı bir dönemimdi galiba. (Sanki şimdi rahata ermişim de, geçmiş zaman kipi kullanıyorum.) Laf aramızda, yine de bir gün heveslenmiş, paraya kıyıp viski almıştım, madem bu işin raconu budur, eksik kalmayayım diye. Pek bir değişiklik hissetmedim kendimde ama. Hadi viski alırsın dişini sıkıp, sırça köşkü nereden bulacaksın peki? Demek ki ikisi bir arada olunca ve tabii bir de Boğaz manzarası varsa “oluyorsun.” Ben “olmadım” daha ve ne yalan diyeyim, “olacağım” da yok. Yine de yazıyorum ama. İşim bu…

Arada, bugünden bakınca hayli gülünç birkaç ticaret denemem oldu (bir gün anlatayım siz de gülün), onları saymazsak, hapisten çıktıktan sonra hayatımı yazarak çizerek idame ettirmeye karar verdim. Başka işler yapmaya niyetlenip çuvallayınca bu tercih ve kararım daha da kesinleşti. O gün bugündür Türkiye şartlarında yazarak hayatını idame ettirmek gibi olmayacak bir işi başarmak için uğraş veriyorum. Kalemimi satmadan, onurumla. Neyse, dağıtmayalım mevzuyu.

Yukarıda da geçerken değindim, beğenmediği yazar, çizer, gazeteci erbabını izlemeyi bir “vatanseverlik vazifesi” bellemiş bu “okur” veya “takipçi” türü, aslında okumayı sevmiyor. Söz konusu olan bir yazı veya kitap ise, okumuyor. Bir konuşma ise, dinlemiyor. Üç beş kelimelik bir tivit ise bile, anlamıyor. Anlamak için yormuyor kafasını. Yaşını başını almış olsa da, beyni sıfır kilometre. Yormamış, yıpratmamış, taze. Sadece yeme içme ve sindirim sistemiyle ilgili konularda çalışıyor. Okumaya, kafa yormaya, düşünmeye ne gerek var? Nasıl olsa birileri kulağına üflemiştir, hazır bilgi, kim vatanseverdir, kim vatan haini, bilir.

Birilerini kızdırmak pahasına söyleyeyim: Naçizane gözlemim bu okuma-yazma-düşünme işlerinden hazzetmeyip okuyan-yazan-düşünen kişilerden gıcık kapan çeşitler, genellikle milliyetçi, ultra milliyetçi, ırkçı, ultra ırkçı oluyorlar. Nefret dolular. Nefret taşıyorlar. Nefretlerinin odağında bütün zamanlarda Ermeniler başta olmak üzere “gayrimüslim” yurttaşlar var. Bir de elbette kart-kurt-Kürt olanlar. Son zamanlarda mülteciler de hedeflerinde. Sen misin Ermeni soykırımı, Kürt sorunu, mülteci hakları filan diyen; linçlerden linç beğen.

“Reis” ve takiben iktidar sözcüleri ara sıra “ensar”, “büyük ve güçlü devletiz, kucak açtık” türü açıklamalar yapsalar da nafile: Suriyeliler gitsinler! Bu açıklamaların karşılık bulmadığını gördükleri için zaten geri yollama planları, hazırlıkları yapmaya başladılar; malum, önümüzde seçimler var…

Kaldığı kadarıyla Ermeni yurttaşlar da politik havaya, rüzgarın yönüne, “seçimlerde iş görür mü acaba” hesaplarına binaen hep hatırlardadır. “Bana affedersin Ermeni bile dediler!” Hadi ya? O derece yani? Maksat müşterinin, pardon seçmenin milli duyguları hoş olsun, kabarsın ve milli duyguları kabarmayanlara karşı nefretleri canlansın, kanlansın…

Kürtsen, Kürt sorunu filan diyorsan, başka ne dediğin demediğin hiçbir anlam ifade etmiyor; bölücü törörizstsin. “Ne alaka ya, bir dakika!” diye itirazını bir duyan olursa eğer şaşmaz test sorusu hazır: Söyle bakem, sen PeKaKa’yı terörist görüyor musun? Kınıyor musun? Hadi kına bakalım! (Toprağın bol olsun Tahir Elçi…)

Bir de Alevi mevzusu var elbette. Olmadık yerde karşına çıkabilir; “Sen bir de Kızılbaştın değil mi? Kürt, Alevi, solcu. Nerden baksan katli vacip!”

***

Belirtmeden geçmeyeyim; yazarların okurlarıyla, takipçileriyle iletişim ve etkileşim halinde olmasının karşılıklı yararı olduğuna inanırım. Övgü de olabilir yergi ve eleştiri de. “Yazar” iseniz övgü tamam ama asıl eleştirel tepkilere karşı saygılı ve özeleştiriye açık, demokrat bir tutumunuz olmalıdır. Kendi adıma, kafası, “Koskoca yazarım ne saygısı ne özeleştirisi?” şeklinde çalışanlardan değilim şükür. Ama kuşkusuz saygının karşılıklı olunca anlam kazandığını da unutmamak gereği var.

Bazen artıyor bazen azalıyor ama bu tür okur veya takipçi tiplerinin ilgisinden (!) azade değilim ben de. Hayli zamandır, çok okunan yerlerde ve daha sık yazmıyor olmama rağmen. “Okurdur ne dese yeridir” diyecek halim yok. Bu yazının gereği ve gerekçesi de bu zaten.

Kürtçede bir laf var, “Aqlê sivik barê girane” diye. “Aklı hafif/gevşek olanın yükü ağırdır” manasında. Bu tür tiplerin gerçeğini ortaya koyan bir sözdür.

Bir de, “Tu rê û rêbaz li cem van kesan tüneye” denir. “Bu tip insanlarda hiçbir yol yordam yoktur” manasında ve hiçbir konuda gerçek, sahici bir fikri olmayan, tutarsız kişilerin durumu için söylenir.

Ama bu türün bir de sözüm ona okumuş yazmış, solcu, duruma göre demokrat, Kemalist ve hatta “komünist” versiyonları var. Daha kibirli, daha üst perdeden, üslup olarak agresif, saldırgan ve dünyanın kendi etraflarında döndüğünü zanneden karışık bir ruh halleri var. Gönül koymasınlar, aman; bu türden takipçilerim ve verdikleri tepkiler öbürlerinden daha az değil. Bunlar da gelecek yazının konusu olsun.

16 Eylül 2022 

P24 - Aqlê sivik barê girane (platform24.org) 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlla da İzmir...

#ŞehirNöbeti notları :)

Dersim'de hakim kanaat: Gülistan Doku...