Her zaman hem suçlu hem güçlü olunmaz!

 Bu memlekette “devletin gücünü” Dersimliler bilmeyecek de kim bilecek? Sayın kaymakamın fazladan mesai harcamasına gerek yok.

Mümkündür ki unutulmuştur, önce olayı hatırlatmış olayım, üzerinden epey zaman geçti.

13 Şubat 2022 günü birçok medya mecrasında “Nazımiye Kaymakamından cemevi yöneticisine silahlı tehdit” şeklinde başlıklarla bir haber yayınlandı. (Mesela bu haber.)

Habere göre, Dersim’in Nazımiye ilçesi sınırları içerisinde bulunan Düzgün Baba Cemevi Başkanı Sinan Kırmızıçiçek son üç yılda cemevine verilen fahiş para cezalarını, “Bunlar hukuksuz cezalar, burası ticarethane değil” diyerek eleştirmişti.

Cemevinden yapılan yazılı açıklamada da verilen cezaların “hukuksuz” olduğu görüşü somut örneklerle açıklanırken Nazımiye Kaymakamı Uğur Tutkan’ın cemevine yönelik “sistematik bir baskı, sindirme, cezalandırma” tutumu içinde olduğu söyleniyordu. (Haberin tamamı burada.)

Bunun üzerine Nazimiye Kaymakamı Uğur Tutkan (sonradan Erzurum Palandöken Kaymakamlığına atanmış), beraberinde sivil, otomatik silahlı bir grup personelle baskın yaparcasına cemevini “ziyaret” etmiş ve “ziyaret” sonrası gazetecilere beraberindeki silahlı kişilerle poz vermişti. Bu fotoğrafın eşlik ettiği çok sayıda haber yayınlandı. Yukarıda bir örneğini verdim.

Adeta “kaymakam kral”

Olayın “kaymakamdan cemevi yöneticisine tehdit” olarak anlaşılması yersiz veya abartılı bir alınganlık filan değildi. Çünkü sayın kaymakam twitter hesabından aynen şöyle demişti:

“Dernek adı altında halkımızın inancını kullanarak para toplayıp, topladığı paraları da usulsüz, kanunsuz ve Düzgün Baba Cemevi ve mekânı dışında yani amaç dışı harcayacaksın, sonra da cemevlerimizi biz ticarethane göreceğiz. Kanunsuzluk, usulsüzlük kıblesi olanlara doğru yolu göstereceğiz. Türkiye Cumhuriyeti kanun ve hukuk devletidir. Sana da uzantılarına da öğreteceğiz kanunu, hukuku ve devletimizin gücünü.”

Bu tivittte, çok açık ki, sayın kaymakam hem savcı, hem yargıç, hem mahkeme, hem “öğretmen”, hem de infaz savcısı tutumu takınmış görünüyor. Ortada kanunsuz, hukuksuz bir işlem veya yolsuzluk varsa, savcılığa suç duyurusunda bulunmaya gerek görmemiş mesela; peşin peşin vermiş hükmünü. Bir de cemevini “kıblesi kanunsuzluk, hukuksuzluk” olmakla suçluyor. Kimin “kıblesi” nedir, bunu da biliyor. Kanundan, hukuktan bahsederken “devletimizin gücünü öğreteceğiz” de diyor. Bahsettiği “gücün” ne olduğu, silahlı kişilerin arasında “başkomutan” edasıyla çektirdiği fotoğraftan anlaşılıyor.

Sayın Uğur Tutkan okumuş kaymakam olmuş ama bana öyle geliyor ki kaymakam olmayı, bir tür o havalinin “kralı” olmak sanıyor. Bahsettiği kanunu, hukuku filan kendisi yerle bir ediyor.

Şunu da vurgulamadan geçmemek gerekir tabii ki; tivitinde “dernek” dediği, Düzgün Baba Cemevi. “Kralı” olduğunu sandığı Nazımiye ve Dersimlilerin ziyaret ve ibadet mekanlarından biri yani. Demek oluyor ki bu sayın kaymakam, “kaymakam kral” olunca insanların inancına, ibadetine, ibadet mekanlarına saygılı olmak zorunda olmadığını düşünüyor. Bir “kanun ve hukuk devleti” olduğunu söylediği Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Alevi meselesiyle ilgili “nasıl bir açılım yapsak” diye kafa yoruyor olabilir; ama bu kaymakamın öyle bir gündemi de duyarlılığı da yok. Cehalet mi, “aşmış adam abi ya” durumu mu acaba?

Tepkiler

Uğur Tutkan hazretlerinin bu apaçık tehditlerine tepkiler oldu elbette. Çok sayıda Dersim ve Alevi kurumu kınama açıklamaları yaptı, Dersim Barosu kaymakamın alenen tehdit suçu işlediğini savunarak hakkında idari ve cezai soruşturma açılmasını istedi. (İlgili haber burada.) Sosyal medyada da çok sayıda eleştirel paylaşımlar yapıldı.

Belirtmeden geçmek eksiklik olur. Düzgün Baba Cemevi’nin maruz kaldığı cezalarla ilgili cemevini silahlı personelle ziyaret eden ve sonrasında “Size devletin gücünü göstereceğiz” açıklaması yapan sayın kaymakam bey hazretleri için çok sayıda “görevden alınsın” tepkisi gösterilince Tunceli Valiliği mevzuya bigane kalamadı ve bir açıklama yaptı. Açıklamaya göre kaymakam cemevine yolların yapılması için gitmişti ve silahlı personelle çektirdiği fotoğraf ise, “güvenlik görevlilerini onore etmek” için idi. Açıklamada kaymakamın eleştirilere konu olan “Size devletin gücünü göstereceğiz” şeklindeki tehdidine ilişkin ise herhangi bir şey yoktu. (Açıklamanın tamamı burada.)

Ne demişim?

Tepkiler, eleştiriler, kınamalar, soruşturma çağrıları... Ama sayın kaymakam bey hazretlerinin en çok dikkatini çeken ben olmuşum galiba. Çünkü şikayetçi olmuş ve hakkımda “kamu görevlisine alenen hakaret” davası açılmış durumda.

Ne demişim de davalık olmuşum? Adamın yaptığının “zorbalık” olduğunu söylemişim ve görevden alınmasını istemişim. İbadet mekanlarına saygılı olmayı öğrenmesi gerektiğini söylemişim.

Sorun aslında ne...

Benim ne dediğim demediğim bir yana, mesele esas olarak tabii ki şahsen hiçbir tanışıklığım olmayan bu zat-ı muhterem nezdinde bir “terbiye” sorunu. Çok bilinen o fıkrada denildiği gibi, “padişah olmuşsun ama adam olamamışsın” sorunu.

Kimsenin sahip olduğu titr, ona insanların inanç ve ibadetine, ibadet mekanlarına saygısızlık yapma “imtiyazı” vermez. Devlet görevlisi olmak, yasa, kanun, hukuk kavram ve değerlerini çiğnemek değil gözetmek sorumluluğu taşımayı gerektirir. Demokrasilerde eleştiri, şiddet içerikli olmamak kaydıyla protesto, istifa çağrısı, sadece bir yurttaşlık hakkı değil aynı zamanda yurttaşlık sorumluluğudur. Devlet görevlisi olmak “devlet olmak” demek değildir ve bunun için bir demokrasi terbiyesi dersi almak lazımdır.

“Devletin gücü!”

Bir de “devletin gücünü öğretmek” meselesi var. Düzgün Baba Cemevi başkanına ve “uzantılarına” diyor bunu. Kimseye diyemez. Kimseyi böyle alenen tehdit edemez. Ama bir de “uzantıları” diyerek daha geniş ve belirsiz bir yelpazeye söylüyor bunu. Dolayısıyla bütün Dersimlilerin bu lafı kendine bir tehdit olarak anlaması gayet doğal.

Fakat... Mesele şu ki, bu memlekette “devletin gücünü” Dersimliler bilmeyecek de kim bilecek? Sayın kaymakamın bu konuda fazladan mesai harcamasına, kafasını yormasına, canını sıkmasına gerek yok. “Devletin gücünü” 37-38 Dersim kırımından biliyoruz biz... Darbe dönemlerinde memleketimizin açıkhava işkencehanesine çevrilmesinden biliyoruz.... “Yeşil” türü devlet görevlisi katillerden biliyoruz... 94’te köylerimizin yakılıp yıkılıp boşaltılmasından biliyoruz... Hapishanelerden biliyoruz... Yaşadığımız ayrımcı uygulamalardan biliyoruz... Ormanlarımızın yakılmasından biliyoruz... Daha sayayım mı? İyi biliyoruz yani...

***

16 Kasım günü Nazımiye Adliyesinde olacağım. Öncesinde 1937 yılının 14 Kasım gününü 15 Kasım’a bağlayan bir gece vakti Elazığ’da asılarak öldürülen Seyid Rıza, Uşenê Seydi, Aliye Mirzê Sili, Hesenê İvraime Qıji, Hesen Ağa, Fındık Ağa ve Resik Uşen’in cesetlerine devletin ne yaptığını soran anma etkinliklerine katılacağım. Ölülerimizin anısına ağıt yakacağız, çerağ tutuşturacağız, “unutmadık” diyeceğiz, “unutturmayacağız” diyeceğiz...

Ben mahkemede olacağım ve her zaman “hem suçlu hem güçlü olunmaz” diyeceğim de kaymakam orada olacak mı, ne diyecek, bilmiyorum.

Bu yazının ana fikri olsun: Erzincan’da yakalandığında Müfettiş-i Umumi İzzettin Paşa, Seyit Rıza’ya “Seyit Rıza sen misin?” diye sorar. Seyit Rıza yanıt verir: “Ben Dersimli Rızo'yum, Dersim’de her meşe altında, her dağ başında binlerce Rızo vardır. Şu halde siz hangi Rızo’yu soruyorsunuz?”

11 Kasım 2022 

P24 Blog - Her zaman hem suçlu hem güçlü olunmaz! 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlla da İzmir...

#ŞehirNöbeti notları :)

Dersim'de hakim kanaat: Gülistan Doku...