Her deprem olduğunda...

Her deprem olduğunda bir kez daha hatırlıyoruz: Türkiye bir deprem ülkesi. Anadolu’dan geçen koyu renkli fay hatlarını gösteren haritalar bu gerçeği kimsenin görmezden gelemeyeceğini söylüyor.

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Bazı aklıevvel ayrıksı tiplerin böyle zamanlarda ortaya attıkları saçmalıkların aksine, deprem ne “ilahi adalet”, ne “kader” ve ne de bir başka bilinmez olay; yerküredeki sismik dalgaların oluşturduğu ani enerji salınımından kaynaklanan yer kabuğundaki sarsıntılar...

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Depremi tarihiyle, saatiyle öngörmek mümkün değil ama yer bilimciler, yer küredeki fay hatlarını da, depremin hangi fay hatları üzerinde enerji biriktirdiğini ve potansiyel sarsıntı riski taşıdığını da tespit edebiliyor, uyarılarda bulunuyorlar.

Mesela AFAD, elindeki verilerin analizinden hareketle 2020 yılında K. Maraş’ı “pilot il” olarak belirlemiş, “Risk Azaltma Planları” (İRAP) yapmış. Ne var ki “riskli” bölge olduğu bilinen Maraş’ta olası bir depremin yıkıcı etkilerini azaltmak için neler yapıldığını bilmiyoruz. Aslında biliyoruz; 6 Şubat günü sabaha karşı bölgede sözcüğün en gerçek anlamıyla bir felaket gerçekleşti çünkü...

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Ülkemizde ilki 1947’de sonuncusu 1997 ve 2007 yıllarında revize edilerek yürürlüğe konulan bir bina deprem yönetmeliği var. Acaba niye var? AFAD sitesinde, “Hazırlanan bu yönetmeliklerde, yapının bulunduğu deprem bölgesi ve zemin özellikleri dikkate alınarak yapıların, depreme dayanıklı tasarımı ve yapımı için gerekli olan minimum koşullar verilmektedir” deniyor. Bu koşulların yerine getirilip getirilmediğini denetlemekle yükümlü kamu kurumları var, değil mi? Depremde içindeki insanlarla birlikte yerle bir olan binaların deprem yönetmeliğine uygun inşa edildiğini kim savunabilir peki?

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Yardım ve arama-kurtarma çalışmaları çok önceden hazırlıklı olmayı gerektirir. Ülkemiz bir deprem ülkesi ve her an deprem olabilir riski taşıyan çok sayıda şehrimiz olduğu herhalde hiç kimse için “sır” değil. Depremzede yurttaşların imdat çığlıklarını, yardım çığlıklarını, “devlet nerede?” çığlıklarını duymayan ve yüreği yanmayan var mı?

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Yakın tarihimizdeki en yıkıcı ve canımızı yakan depremlerden biri olan Gölcük depreminden (1999) sonra devlet “deprem vergisi” getirmişti. Hatırlıyoruz ama bilmiyoruz: Bu amaçla toplanan vergiler nasıl kullanıldı, ne yapıldı, ne oldu? Canımız yanıyor ve soruyoruz. Sorunca da, cevap almak yerine “Yoksa sen hükümetimizi yolsuzlukla mı suçluyorsun?” soruşturmasına uğrama riski var.

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Deprem değil, çürük binalar öldürüyor... Denetimsizlik öldürüyor... Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay'da binlerce insanımızı yitirdiğimiz depremde yerle bir olan binalar “çok eski” olduğundan yıkılmadı. Camiler, hastaneler, sözüm ona deprem yönetmeliğine uygun inşa edilmiş olması gereken “yeni” binalar, siteler, yıldızlı, havuzlu oteller, rezidanslar DA yıkıldı. O yıkıntıların altında binlerce insanımız hayatını kaybetti... Sorumluları bulunacak, hesabı sorulacak mı? Şu hale bakın: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre depremden etkilenen 10 ilin sekizinde binaların en az yarısı 2001’den sonra yapılmış... (İlgili haber burada.)

Her deprem olduğunda hatırlıyor ve uzmanlara soruyoruz, “Neden bu kadar çok bina yıkıldı? Neden bu kadar kayıp verdik?” diye ve örneğin Naci Görür’den şu yanıtı alıyoruz: “Buradaki yapılarımız gerçekten deprem kentinde olmaması gereken yapılar. Ayrıca bina yapılmaması gereken yerlere bina yapılmış. Sefer tası gibi yıkılmış binalar. Bunların böyle yıkılması için ya kolon olmayacak ya da statik hesabın yanlış yapılmış olması gerekiyor. Demirin demir, çimentonun çimento olmaması lazım. Bakanlıklar, valilikler ve yerel yönetimlerle bunu çözmemiz gerekir. Deprem ülkesinde yaşadığımızın milletimizin farkında olması lazım. Bu fay sistemi 13 milyon yıl önce başladı, daha milyonlarca yıl devam edecek. Buna göre yaşamamız gerekiyor. Yöneticiler deprem eğitimini almalı, vatandaş bilinçli olmalı, çevre ve ekonomi deprem bilinçli hale getirilmeli. Bunları yapmak zor değil.”

Her deprem olduğunda, birileri yitirdiğimiz canların, enkaz altında feryat edenlerin değil de “Aman devletimiz, hükümetimiz yıpranmasın” telaşına kapılıyor. İnsanların kaygılarını, endişelerini, üzüntülerini daha da arttırmaktan başka bir işe yaramadığı halde, mesela sosyal medyayı kısıtlıyor. Bazı gazeteci kılıklı kişiler de durumdan vazife çıkarmayı ihmal etmiyor ve feryat eden insanların sesini kısıyor...

Her deprem olduğunda hatırlıyoruz: Hangi yıllarda nasıl sarsılmıştık, kaç can vermiştik, nasıl büyük bir felaketti, acıydı, çaresizlikti...

Her deprem olduğunda acıyoruz, kanıyoruz, ölüyoruz... Sonra, unutuyoruz.

Bu kez geride kalanlar olarak unutmayalım... Enkazların başında çaresizce yıkıntılar altında feryat eden yakınlarının kurtarılması için imdat çığlıkları atan insanlarımızın sesi, dinmesin kulaklarımızdan, yüreklerimizden...

Hayat devam ediyor, evet, ama bu felaketlerin acısıyla...

Türkiye’nin başı sağolsun... Tez zamanda yıkıntılar arasından yeniden ayağa kalkabilmek için, dayanışma zamanı...

9 Şubat 2023 

P24 Blog - Her deprem olduğunda...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlla da İzmir...

#ŞehirNöbeti notları :)

Dersim'de hakim kanaat: Gülistan Doku...