Ana içeriğe atla

Neler oluyor hayatta...

 70’li yılların akılda kalan şarkılarından biriydi bu, belli bir yaştaki herkes hatırlayacaktır: 

Neler oluyor hayatta

Bir de şu rüya gerçek olsa

Sabah olup uyanınca, her şey yine aynı kalsa...

Hatırlayan olur eminim; şarkı, 70’li yılların hala da TV’lerde çıktığında zevkle izlenen Kemal Sunal’lı, Halit Akçatepe’li, Tarık Akan’lı Hababam Sınıfı filmlerinden birinde de oyuncular tarafından seslendirilmişti. 

İnsanlar mutlu ise, kendilerinden, birbirlerinden memnun ve barışık iseler, kuşkusuz, sabah olup uyanınca, tabii ki “her şey yine aynı kalsa...” isterler. 

Şarkı bir aşk şarkısı aslında. Ve sevdiği kadının da kendisini sevdiğini anladığında duyduğu sevinci anlatıyor. Fakat tabii “Neler oluyor hayatta” memlekette olup bitenlere karşı şaşkınlığımızı ifade eden bir hayret tümcesi bizim için...

“Neler oluyor hayatta?” dedirten o kadar çok şey oluyor ki ülkemizde...

Türk lirası dolar ve euro karşısında durdurulamayan bir erime yaşıyor ve para-pul, hazine ekonomi işleriyle ilgili sayın bakan, bununla ilgili ne diyecek diye merak edilirken “Bakmıyorum ben o işlere” diyor. Sayın bakan ve de ilgili ilgisiz hükümet sözcülerine göre ekonomimiz “uçuyor”. Ama çarşı pazarda yangın var. Kiminin ekonomisi uçuyor kiminin ise yanıyor... 

Ağzını her açtığında kapadığında “Türk” diyen iktidar koalisyonunun ortanca ortağı MHP lideri “Askıda ekmek” kampanyası başlatırken bu “uçuş” ve “yangın” ikilemiyle “Türk milliyetçiliği” arasında enteresan paralellikler kuruyor, “denklemler” konusundaki maharetinin sınırlarını zorluyor...

Pandemi sürecinde canla başla çalışıyor görüntüsü takdir edilen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da “halk sağlığı”nın yanına “ulusal çıkarlarımız” hassasiyetini koyarak kafalarda zaten var olan soru işaretlerini daha da koyulaştırdı. Salgın, ağır hastalar, kayıplarımız ile ilgili veriler “ulusal çıkarlar” gereği olduğu gibi açıklanmıyor mu yani? Tehdit ve tehlikenin gerçek boyutlarını bilmemek, salgına karşı kendimizi ve çocuklarımızı daha “iyi” korumamıza mı neden oluyor? 

Sayın Cumhurbaşkanı bir üniversite külliyesinin açılış töreninde yaptığı konuşmada, “Eğitimde köklü reform şart” ve “Medya yeterince bizi yansıtmıyor” dedi. 18 yıllık AKP iktidarları döneminde bu kaçıncı “eğitimde köklü reform şart” açıklamasıdır, saymadım. Her gelen Milli Eğitim Bakanı sınav sistemi başta olmak üzere çok sayıda “düzenleme” yaptı. Öğrenciler ve velileri yap-boz oyun tahtasına çevrilen bu işten hayli sıkıldı. Ve hala içeriğini bilmediğimiz bir “reform” hazırlığından bahsediliyor. Bir ülkede eğitim sistemi ve müfredatı tartışma gündeminden bir türlü düşmüyorsa, o ülkede başka hiçbir şeyin “oturmuş” olmasından bahsedilemez... Sayın Erdoğan’ın medyadan şikayetine ise, adı “yandaş medyaya” çıkmış medya kuruluşlarının yazar ve yöneticileri ne der bilmiyorum ama ben sadece acı acı gülümsemekle yetiniyorum...

Doğu Akdeniz’de “kriz” haline adapte olmaya, kimin sorunu nedir anlamaya çalışırken bu kez de Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ sorunu nedeniyle çatışmalar patlak verdi. Sayın hükümetimiz ve Bahçeli Bey hemen müdahil oldular duruma; barış ve diplomasi değil de “savaşsa savaş!” mealinde bir tutum alarak... Rusya devreye girdi de ateşkes sağlandı. Dileyelim ki diplomasi galebe çalar ve sivillerin öldüğü, öleceği çatışmalar bir daha başlamaz, kalıcı barış sağlanır. Ve tabii kaldığı kadarıyla ülkemizde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşamlarını sürdüren Ermeni ve Rum yurttaşlara yaşatılan korku ve endişeler de tekerrür etmez...

Neler oluyor hayatta dedirten iç ve genellikle birer iç siyaset konusu haline gelmiş dış meselelerimiz bu yazıya sığdırılamayacak kadar çok aslında. 

Biz şarkıyı dinlemeye devam edelim:

Neler oluyor hayatta

Bir de şu rüya gerçek olsa...

Rüyalarımız iyiliğe, güzelliğe, barışa, özgürlüğe dair olsun...

Sağlıcakla kalın...

CS. 20 Ekim 2020. TKNMZHBR




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...