Ana içeriğe atla

Seçim sonrası halleri...

 Bazısı yazılara, sosyal medya paylaşımlarına da yansıyan seçim sonrası tutumları ilginç oluyor. Özellikle “muhalif” olarak adlandırılan mecralarda yazıp çizenler, konuşanlar açısından. Kimisi, “Yazıklar olsun! Madem öyle yazmayacağım artık, bana ne abi ya!” dedi. Kimisi, “Yetti gari, Paris’e yerleşeceğim ben, yurdu terk ediyorum, sizi bensizlikle cezalandırıyorum, müstahaktır size!” dedi. O kadar üst perdeden isyanını haykırma imkanı olmayanlar, “Siyaset yazmayacağım artık, Kaz Dağlarına yerleşip doğayla iç içe yeni bir yaşam kuracağım” dedi. Kaz Dağlarına da gidemeyenler, “Yine mi yenildik ya!” diyerek hayal kırıklığını halkın cehaletine yoran veciz sözler paylaştı...

Yaşadıkları sükut-u hayalin büyüklüğü, ne denli “bu sefer tamamdır” havasına girdiklerini ortaya koyuyor.

Aslında genel olarak muhalefet partilerinin tamamındaki “hava” buydu. Cumhurbaşkanı yardımcıları kimler olacak zaten belliydi, onların görev ve yetki alanları da belirlenmişti. Kimlerin bakan olacağı filan seçim sonrasına bırakılmadan tamamen hazır ve amade idiler. Seçim, adeta bir formalite idi ve 14 Mayıs günü formalitenin gereği yerine getirildikten sonra memlekete “baharlar” gelecekti...

Laf olsun diye cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalma ihtimalinden bahsedenler oluyordu elbette ama ilk turda iş bitecekti; kuşkusu olan bizden değildi... 

Bu kafadakilerin cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kaldığını, yani kimsenin kazanamadığı durumunu idrak etmeleri, 3-4 günü buldu. Bir imkan ve ihtimal daha vardı yani; meğerse o kadar erkenden bunalıma girmeye, halka, özellikle de deprem bölgesinde yaşayan halka sitemler yağdırmaya gerek yokmuş... 28 Mayıs dediğin şunun şurası, az daha sabır ve kalan sayılı günde slogan atmaya devam!

*** 

“Hile var” itirazları büyük ölçüde incelendi, değerlendirildi ve sonuçlandırıldı; ortaya çıkan sonuç değişmedi. Bunu da seçim öncesinde sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere muhalefet liderlerinin “güvenmiyoruz” dedikleri Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) açıklamalarına değil CHP ve Yeşil Sol Parti sözcülerinin açıklamalarına dayanarak söylüyorum.

Fakat bu tür zamanlarda dolaşıma sokulan öyle komplo teorileri, öyle uçuk kaçık senaryolar oluyor ki, şaşkına uğramamak mümkün değil. Watsap gruplarında dönüp duran son derece “gizli” bir gelişmenin (!) ifşa edildiği paylaşımlardan birine göre, “Aslında Kılıçdaroğlu kazandı. Ama Saray, Kılıçdaroğlu’ndan yargılanmama garantisi istiyor, pazarlıklar devam ediyor” imiş!

Bu kozmik uydurmalara inanan birine denk geldiniz mi hiç? “Her şey düzmece” diyor adam, “bir de gazeteci, yazar, bilmem ne geçiniyorsunuz! Dünyadan haberiniz yok!” Bu tipler, önceki yazımda söz konusu ettiğim Recep Tayyip Erdoğan’ı “uçuran” mürit vatandaş tipolojisinin bir başka versiyonu. Hani şu dünya ve memleket meselelerine OdaTv penceresinden bakan, bilgiç bir edayla “Dünyayı Rothschild ailesi yönetiyor, siz hâlâ Tayyip diyorsunuz” diye sayıklayan tipler. Memleketin başına ne gelse, kafası “Hep şu Yetmez Ama Evet diyenler yüzünden!” şeklinde çalışan familyanın türleri...

***

28 Mayıs’ta yeniden sandık başına gideceğimiz aklımızda olmak kaydıyla, değinmek istediğim birkaç husus var. 28 Mayıs aklımızda olsun dememin sebebi, cumhurbaşkanlığı yarışı açısından asıl sonucun 28 Mayıs akşamında ortaya çıkacak olması elbette.

Öncelikle meseleye nerede durarak baktığımız önemli. Zira “oradan” bakınca veya “buradan” bakınca gördükleriniz farklı olabilir. Bir başka ifadeyle “bardağın yarısı boş” demeyi de “hayır, yarısı dolu” demeyi de mümkün kılan bir tablo söz konusu.

Kesin olan, parlamento seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın meclis çoğunluğunu elde ettiği ve son 20-30 yılın en sağcı, milliyetçi-muhafazakar meclis bileşiminin ortaya çıktığıdır. Baraja takılmasın diye baraj oranı yüzde 7’ye düşürülen MHP yüzde 10.06 oy aldı. Cumhur İttifakı, yüzde 49,37 oyla 321 milletvekili, Millet İttifakı 35,12 oyla 213 milletvekili, Emek ve Özgürlük İttifakı ise yüzde 10,53 oyla 66 milletvekili çıkardı.

Bu tablo, meramı demokrasi, barış, adalet ve özgürlükler olan herkes için düşündürücü olmalıdır... 

Bu tabloya bakarak Erdoğan ve AKP’nin yürüttüğü devlet merkezli güvenlikçi zihniyet ve sloganların, seçmen üzerinde hayat pahalılığı gibi daha reel sorunlara galebe çalan bir anlamı ve etkisi olduğunu söylemek mümkün.

Bu sonucu CHP de çıkarmış olmalı ki ikinci tura sayılı günler kala milliyetçi temalı yeni bir kampanya yürütecekleri görülüyor; “Mültecileri yollayacağız, terörle işbirliği yapan sizsiniz, vatanını seven...”

Yok, eleştirmeyeceğim, sadece tespit yapıyorum. Sağcılığın hemen her türüne kucak açtıktan sonra “baharlar gelecek” gibi huzur vaat eden sloganlardan vazgeçip milliyetçi-muhafazakar seçmenin gönlüne hitap eden söylemler benimsemeleri çok da zor olmaz. CHP’ye gönül vermiş seçmenlerin ağırlıklı bir kesimi, “İşte bu!” diye düşünüyor.

Sinan Oğan’a oy veren seçmenler de önem kazandı. Erdoğan da, Kılıçdaroğlu da bu seçmen kitlesine göz kırpıyor ve Oğan da “Görelim bakalım kim ne verecek” tavrı içinde...

Ya Kürt seçmen? E onlar da idare edecekler, sineye çekecekler yani. Bir de tabii kaybedilirse hazır mazeret olurlar. (Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na en net destek ülkenin “o tarafından” gelmesine rağmen, Kılıçdaroğlu’nun yüzde 45’i geçmediği anlaşılınca klavyenin tuşlarına hızla ve hırsla basarak ezberden “Kürtler yine sattı bizi” diyenler oldu sosyal medyada. Pes doğrusu!)

“Seçim var” yazılarımda yapabildiğimce objektif ve hakkaniyetli, temkinli değerlendirmeler yapmaya çalışmakla beraber, eğri oturup doğru konuşalım, daha çok “gidecekler” eğilimi içindeydim ben de. 21 yıl olmuş, yaptıkları yapamadıkları ile birlikte kimsenin azımsayamayacağı bir süre. Üstelik topluma vaat edecekleri somut bir gelecek tasavvurları da yok, kalmamış, ekonomi malum, milliyetçi-muhafazakar hamasetle buraya kadar...

Kuşkusuz ki “objektif” ve “hakkaniyetli” olmak “tarafsız” olmak demek değil. Aksine demokrasiden, haktan, hukuktan, barış ve adaletten yana net biçimde taraf olmak gereken bir dönem yaşıyoruz.

Sandık başında eliniz vicdanınızda olsun ve meselenin geleceğimizle ilgili olduğu da aklımızdan çıkmasın...

 -----

Kapak Görseli: Tania Dimas (Pixabay)

19 Mayıs 2023

P24 Blog - Seçim sonrası halleri...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...