"Zindanlar boşalsın, genel af!"

Cumhuriyet’in yüzüncü yıldönümü veya ikinci yüzyılına girişi, siyaseten sloganlaştırılarak kullanılıyor ama bu yıldönümü binlerce yurttaş için bir başka anlam ifade ediyor: Genel af ilan edilecek mi?

Bu, tabii ki durduk yere ortaya çıkan bir “merak” değil. Bu tür yıldönümlerinde “yeni bir başlangıç yapmak” saikiyle genel af ilan edilmesi, özellikle hapishaneleri tıklım tıklım olan ülkelerde devletten beklenen bir adım. Aslına bakarsanız hapishanelerin tıklım tıklım olması bile kendi başına bir genel af veya kapsamlı bir infaz düzenleme yasası çıkarma gerekçesidir...

Genel af, siyasi aftır

Genel af, genellikle siyasi, toplumsal alt-üst oluşların ardından, kapsamlı reform, devleti yeniden yapılandırma çabasının parçası olarak gündeme gelen bir uygulama.

Cumhuriyet tarihi bunun örnekleriyle dolu. Bunlardan bazılarını hangi dönemlerde gündeme geldiğine de dikkat ederek hatırlamakta yarar var.

Cumhuriyet’in ilanından hemen sonra 26 Aralık 1923’te genel af ilan edildi, hapishaneler boşaltıldı. (Tek Parti yılları boyunca ihtiyaç duyulan hallerde başka birçok af kararı daha alındı.)

Çok partili sisteme geçişin ardından yeni hükümet 14 Temmuz 1950’de kısmi genel af ilan etti.

27 Mayıs darbecilerinin ilk işlerinden biri, 28 Haziran 1960’da “Hürriyet Mücadelesi Uğrunda İşlenen Bazı Suçların Affına Dair Geçici Kanun” adıyla af kararı almak oldu. 26 Ekim 1960’da ise, “devlet aleyhine, ırza yönelik ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar” dışında tutularak kapsamlı bir genel af ilan edildi.

Darbe döneminin ardından 3 Ağustos 1966’da 1. Demirel Hükümeti olarak bilinen dönemde genel af ilan edildi.

1971 12 Mart faşizminin ardından 1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümeti genel af ilan etti.

12 Nisan 1991’de Turgut Özal hükümeti, sonradan Anayasa Mahkemesinin kapsamını genişlettiği bir şartlı salıverme yasası yürürlüğe koydu; sağcısı solcusu “içeride” olan bütün 12 Eylül mahpusları tahliye edildi.

28 Ağustos 1999’da “Basın yoluyla işlenen suçların ertelenmesine dair kanun” kabul edildi.

22 Aralık 2000’de kamuyoyunda “Rahşan affı” olarak bilinen “Şartlı salıverme ve erteleme” kanunu kabul edildi. “Devlete karşı işlenen suçlar” mahpuslarının dışında tutulduğu kanunla 70 bin kapasiteli hapishanelerdeki tutuklu ve hükümlü sayısı 40 bine kadar düştü. (Ancak üç yıl içinde hapishaneler yeniden kapasitesini aşan mahpuslarla doldu.)

Dikkat edilirse, Cumhuriyet’in ilanı, çok partili sisteme geçiş, darbe dönemleri ve darbe dönemlerinin ardından darbeci yargı kararlarının bir nevi düzeltilmesi ihtiyacı gibi nedenler, bu genel af uygulamalarının başlıca gerekçeleri olarak öne çıkıyor.

Genel af uygulamasının mantığı, “devlete karşı işlenen suçlar” veya kamuoyunda bilinen adıyla “siyasi suçlar” kapsamındaki cezaların ortadan kaldırılmasıdır. Bu, son derece anlaşılır bir şey. Zira kişilerin zarar gördüğü adli suç vakalarını devletin “affetmesi”, kaçınılmaz biçimde başka mağduriyet ve şikayetlerin konusu olmakta. Örneğin 2000 yılındaki “Rahşan affı” ile hapishanelerdeki çok sayıda hırsız, arsız, tecavüzcü, gaspçı, katil salıverildi. Bu kişilerin işledikleri suçların mağdurlarının adalet duygusu rencide edildi, hiçe sayıldı...

Hapishaneler tıklım tıklım

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin (CISST) derlediği verilere göre halen Türkiye’de toplam 291.592 kapasiteli 279 kapalı ceza infaz kurumu, 90 müstakil açık ceza infaz kurumu, 4 çocuk eğitimevi, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere toplam 400 hapishanede 356.587 mahpus tutuluyor. Bu, hapishanelerin kapasitesinin yaklaşık yüzde 22 oranında “dolu” olduğu anlamına geliyor.

127.637 mahpus açık, 228.950 mahpus kapalı hapishanelerde kalıyor. Bu mahpusların 315.197’si hükümlü, 41.390’si tutuklu. Mahpusların 200 tanesi LGBTİ+, yaklaşık 15.000’i yabancı, 581’i engelli, 1.453’ü ise ağırlaştırılmış müebbet mahkumu.

Hapishanelerde 100’ü kız çocuğu olmak üzere 18 yaş altı 2.592 çocuk var. 14.695 kadın mahpusun yanında annesi ile kalan çocuk sayısı ise 383.

Hapishanede hayatını kaybeden mahpus sayısı 2019 yılında 107, 2020 yılında 95, 2021 yılında ise 128.

Bu rakamlar, Türkiye’nin Avrupa’da nüfusa göre cezaevlerindeki mahpus oranında ilk sırada olması anlamına geliyor. 2021 yılı verilerine göre Türkiye’de 100 bin kişiden 356’sı cezaevlerinde bulunuyor. Bu oran AB ülkelerinde 106. (Türkiye, Avrupa'da nüfusa göre cezaevlerindeki mahpus oranında ilk sırada | Euronews )

“Ama Öcalan?”

Beğenmek beğenmemek ayrı bir tartışma konusu ama Türkiye 2017 yılında Türk Tipi Başkanlık Sistemine geçti. Öncesinde, 15 Temmuz 2016’da bir darbe girişimini püskürttü. Olağanüstü hal ilan edildi. Kanun Hükmünde Kararnamelerle binlerce insan herhangi bir yargı kararı olmaksızın işlerinden atıldı... Bu süreçte olup bitenleri sıralamak hayli uzun sürer ama bu kısa hatırlatma da herhalde son birkaç yılda yaşananları özetlemeye yeter.

Bu nedenle, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına, evet, yine sorunlarıyla birlikte giriyoruz ama hiç değilse binlerce insana bir “yeniden başlamak” fırsat, şans veya imkanı tanınması gereği ciddiyetle düşünülmeli.

Kuşkusuz hapishanelerde “kader mahkumu” olarak nitelenen binlerce insan da var. Ancak affın mantığı, yukarıda da değindim, siyasi olmasıdır. Devletin adli suçları, o suçlardan mağdur olmuş insanlar adına “affetme” hakkı yoktur. “Yetkisi” olabilir, ama hakkı yoktur. İnfaz düzenlemesi ile hapiste geçirecekleri süre düzenlenebilir, vb. ama “af” başka bir şey...

Mümkündür ki bazıları “Ama Öcalan?” diyecektir. Başka bazıları “Fetöcüler?” diyecektir. Veyahut da toptan bir ifadeyle, “Teröristler?” diyecektir...

Şöyle düşünelim: Öcalan hapisten çıkarsa kırk kez “miadı doldu” dediği silahlı mücadeleyi yeniden mi başlatır? Zamanında dağa çıkmamışken şimdi mi dağa çıkar yoksa dağdakileri de düze indirmeye mi çağırır? Demokratik cumhuriyeti savunurken yeniden “bağımsız Kürdistan” davasına mı döner? Sahi, “Olmaz! Olamaz!” demeden önce Öcalan’ın salıverildiğini düşünelim, ne olur? Olacak olan, bence, “Kökünü kurutacağız” denilen PKK’nin kendini feshetmesi olur. (Rojava konusu farklı.)

“Fetö” davaları ise, direkt değişik düzeylerde darbecilikle ilişkili oldukları için yargılananlar bir yana, zaten başlı başına hukuki kapsam ve niteliği tartışılır davalar. Filanca gazeteye abone imiş, şu bankada hesabı varmış, Fethullah kitapları okuyormuş (vb.) diye ağır hapis cezasına çarptırılan, çoluk çocuğuyla hapse atılan binlerce hayatı karartılmış ve zaten çoğu etkin pişmanlık yasasından yararlanmış veya yararlanmak için başvurmuş insan var. (Çoğunun, salıverildiklerinde en sıkı Reisçi olmaları da kuvvetle muhtemel.) Meseleye ideolojik ya da siyasi değil, insani ve hukuki bir duyarlılıkla bakmak gerek.

“Zindanlar boşalsın, genel af!”

Bir zamanlar sol, demokrat, muhalif kesimlerden yükselen bir slogandı bu: Zindanlar boşalsın, genel af! Türkiye’nin bütün zamanlarında “içeridekiler” genellikle solcular olduğu için bu sloganın daha çok o cenahtan yükselmesi de gayet anlaşılır bir şey. Gelgelelim, mevzunun özünü bilerek veya bilmeyerek ıskalayıp, “Ne affı? Kim kimi affediyor? Devrimciler af istemez. Biz devrim yaptığımızda...” diye af talep ve sloganlarını “reformist” bulan sınırsız sorumsuz radikal görüşler de vardı. Zaten, bilen bilir, solun hissedilir bir güç olduğu Türkiye zamanlarında mesaisinin büyük kısmını işgal eden, kavram tartışmalarıydı ve bu da onlardan biriydi: Devrimciler “af” ister mi istemez mi?

Artık kimse bu tartışmayı yapacak durumda değil. İsteyen “af” desin isteyen “infaz düzenlemesi” veya bir başka şey. Yakınları içeride olanların, kimsenin duymak istemediği ve bir türlü gündem olamayan talebidir bu. İçeridekiler ne siyasetin gündeminde ne de toplumun. Eski HDP milletvekili ve bakan Müslüm Doğan lafını etmese sosyal medyada da gündem olmazdı... (Umarım Müslüm Bey sahiden bir bilgiye istinaden dile getirmiştir bunu.)

Bize düşen de bu; bir duyan olur, gören olur, üzerinde düşünen olur diye ümit etmek ve yazmak: Hapishaneler tıklım tıklım dolu... Yargının durumu içler acısı ve toplumun adalet duygusu ciddi biçimde yaralı... Madem ki Cumhuriyet’in ikinci yüzyılıdır, hiç değilse herkesin paylaştığı bir umutlu yeniden başlangıç imkan ve ihtimalini kimse kimseye çok görmesin...

***

Bayramdır. Ölmüşlerimizi hatırlıyoruz. Büyüklerimizin ellerinden öpüyoruz. Küçüklerimizin gözlerinden öpüyor ve onları sevindirmeyi ihmal etmiyoruz. Bu pahalılıkta kurban kesenler bunu ortalığı kan gölüne çevirmeden yapıyor. Bayramı “tatil” niyetine değerlendirenleri kıskanmıyor ama hapisteki yakınlarımızı ziyaret etmeyi de ihmal etmiyoruz.

Bayram gibi bayramlar umudumuz daim olsun.

23 Haziran 2023 

P24 Blog - “Zindanlar boşalsın, genel af!”




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlla da İzmir...

#ŞehirNöbeti notları :)

Dersim'de hakim kanaat: Gülistan Doku...