Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Roboski... Heyfa we bu lavo

O günden bu yana değişmedi duygularımız; isyan eden insanlığımız kanamaya devam ediyor. Roboskili anaların göz pınarları kurudu ağlamaktan… Muhtemelen en büyük korkuları kıştan yana idi yola düşerken… Kıştır sonuçta, kardır, soğuktur, dağdır, zordur. Bager (kar fırtınası) kopabilir mesela, birden göz gözü görmez olur, grup kopar birbirinden, yolu şaşırırsınız, aslında yerlerini çok iyi bildiğiniz mayın tuzaklarına rastlayabilirsiniz. Beraberinizde ilk kez kaçağa çıkmış çocuklar vardır ve karda yürümek zordur, bir çukura yuvarlanabilirsiniz, ayağınızı kırabilir, taşıdığınız yüke zarar verebilirsiniz mesela. Onlara moral vermeniz gerekir, “şu tepeyi de geçtik mi, tamamdır.” Sınır köylerinde Kürdistan’ın, kaçağa çıkmak, kayaların arasında gözden kaybolmuş sınır taşlarına basmak, bir “adam olmak” ölçüsüdür; en çok da çocuklar heyecanlıdır bu yüzden… Kaçağa çıkmak deyip de geçmeyin. Bir tür “gerilla” düzen ve disiplini gerektirir. “Öncüsü” vardır grubun, “artçısı” vardır, yola düşmenin kura...

Türk, Türkçü, komünist!

Olay ve olguları, kişilerin iyiliği veya kötülüğü ile izah etmek, Marksist jargonla söylenecek olursa, idealist bir yöntemdir… “Türk komünistlerinin Şeyh Said ile imtihanı” başlıklı yazım tahmin ettiğim, beklediğim üzere Türk komünistlerinden çeşitli tepkiler aldı. Bunlardan hepsine değilse bile bazılarına cevap vermek durumundayım; maksat kayda girsin. Tepkisini bol ünlemli cümlelerle ifade eden çeşitlerden biri, kendilerinin “Türk değil Türkiyeli komünistler” olduklarını vurguladıktan sonra “Sizin feodal, milliyetçi hezeyanlarınızı hoş görmek zorunda değiliz!” diyerek kendince mevzuya son noktayı koymuş. Bu, 1925 yılında “Bunları asmak, kesmek yetmez, yok edelim!” diyen ve 2023 yılında da aynı kafada olduklarını sloganlarla deklare eden uyduruk ve milliyetçi bir “komünist” türü. Taş bile durduğu yerde bulunduğu şartların etkisiyle eriyor, çürüyor, yosun bağlıyor, yani değişiyor, başkalaşıma uğruyor: ama bu “komünist” türü mevzu Kürtler olunca ısrar ve inatla doğanın diyalektiğine mey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

Türk komünistlerinin Şeyh Said ile imtihanı

 Kürt sorunuyla ilgili bu sosyal şoven ve bazen de direkt şoven görüş ve tutumların “sosyalizm”, “komünizm” adına sergilenmiş olması utanç vericidir. Bu ara sağcı, milliyetçi, ulusalcı, ulusolcu ve ırkçı olarak bilinen siyasi partiler bayağı hareketli ve hararetli. Resmi ideoloji nizamını savunmakta öteden beri birbirleriyle rekabet halindeki bu partiler, peş peşe yaptıkları açıklamalarla bu kez Şeyh Said’e hakaret yarışına girdiler. Bilmeyen de 28 Haziranı 29 Hazirana (1925) bağlayan bir gece vakti Diyarbakır Dağkapı Meydanında asılarak öldürülen Şeyh Said ve 46 arkadaşının, bilinmeyen mezarlarından dirilerek yine “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğünü” tehdit ettiklerini filan sanır… Oysa ki mesele, kayyım yönetimindeki Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin, şehirdeki yeni bir yola “Şeyh Said” ismini vermesi sadece. Mesela ne dediler, kısaca hatırlatmış olayım; mümkündür ki hayat gaileleri nedeniyle gözünden kaçmış okurlar vardır. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, “…Hangi...

O gün Vartinis'te kıyamet koptu, ama...

İnsan onur ve haysiyetine sahip çıkmak, adalet ve hakikati savunmak bir “zaman” değil insan olmak sorunudur… Geçtiğimiz 5 Aralık günü, Kırıkkale 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesinde 3 Ekim 1993 günü evlerinde askerler tarafından yakılarak öldürülen Öğüt ailesiyle ilgili davada “zaman aşımı”kararı verdi, dava düşürüldü… Yakılan evde biri ailenin babası Nasır Öğüt, anne Eşref Öğüt ve en küçüğü 3 en büyüğü 12 yaşında ailenin yedi çocuğu, Sevim, Sevda, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Aycan, Cihan, Cinal Öğüt korkunç bir şekilde can verdiler… Aileden sağ kalan tek kişi o anda evde olmayan Aysel Öğüt idi ve Aysel Öğüt o gün bugündür katledilen ailesi için adalet arıyor… Aslında “normal” şartlarda hızla sonuçlandırılabilecek bir dava idi söz konusu olan. Sanıklar belliydi; askerler. Tanık ve mağdurlar da belliydi: Feryat ederek katliamı “izlemek” durumunda kalan köylüler, katliamdan tesadüfen kurtulan Aysel Öğüt… Ancak o zamanlar bölgede önüne ge...

Özde, sözde, közde...

 … bu zihniyet sağlıklı, işleyen bir demokrasi ile sözcüğün en genel ve gerçek manasında toplumsal barışın önündeki en büyük engeldir. Şaşırmadım, hatta bekliyordum. MHP lideri Devlet Bahçeli partisinin grup konuşmasında Özgür Özel’in opera sanatçısı Pervin Çakar’ı elini öpüp çiçek vererek tebrik etmesi konusunu atlamaz; atlamadı da nitekim. Dedi ki: “Türk milleti onuruna düşkün bir millettir. Sözde ve bölücü bir sanatçının hürmetle elini öpüp ardından ‘onurum, gururum’ diyen CHP Genel Başkanı’na hatırlatırım ki, bizim onurumuz da, gururumuz da Türk milletidir ve ona mensubiyet duygusuna sahip herkestir.” (28 Kasım 2023. Konuşmasının tamamı burada. Mevzunun siyasi polemik boyutuyla çok da ilgili değilim açıkçası. Ama bir sanatçının “sözde” ve “bölücü” olarak yaftalanması için çok şey söylenebilir. Konuştuğunda barıştan, kardeşlikten, eşitlikten bahseden biri nasıl ve neden “bölücü” olmakla itham edilir? Yoksa sorun, ana diliyle şarkılar söylemekteki ısrar ve duyarlılığı mı? Öyle gö...