Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Demeyin o kadar da değil, oluyor

 Biz nicedir şaşırmayı unuttuk, memleket meseleleriyle ilgili hiçbir olumsuz olasılık için, “Yok, o kadar da değil!” demiyoruz, diyemiyoruz artık. “O kadar da değil” deyip de sonradan mahcup olmak var; zira, bakıyorsun, olmaz dediğin oluyor Ekrem İmamoğlu operasyonu görünen köy idi aslında; özellikle Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul’da CHP’li belediyelere yönelik soruşturmalarla ilgili “Bu daha ne ki?” dercesine sarf ettiği o cümleden sonra; “Turpun büyüğü heybede.” Gerçi hala “turpun büyüğü” lafları ediliyor ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve birinci dereceden çalışma arkadaşlarının “şafak operasyonu” ile gözaltına alınması, ardından da tutuklanması, memleketin hal-i pür melalini bilmeyenler için “O kadar da değil!” dedirten bir gelişmeydi. Biz nicedir şaşırmayı unuttuk, memleket meseleleriyle ilgili hiçbir olumsuz olasılık için, “Yok, o kadar da değil!” demiyoruz, diyemiyoruz artık. “O kadar da değil” deyip de sonradan m...

Newroz pîroz be!

 Newroz, aynı zamanda bir barış ve özgürlük kararlaşmasıdır. Barışa duyulan büyük özlemdir. Newroz, bir sözdür. Karardır. Özlemdir. Bahardır… Ve bahar, içimizde karartılamayan umuttur. Newroz, uzun süre yasaklıydı. 1995 yılında dönemin hükümeti tarafından “Bu işi Kürtlerden kurtaralım” hesabıyla “bahar bayramı” olarak kabul edildi. Dönemin başbakanı Tansu Çiller idi ve muhtemelen talimat üzerine valiler “resmi nevruz” kutlamaları düzenlemeye başlamışlardı. Hatırlar mısınız; medyada “Nevruz coşkusu” başlıklarıyla koyu takım elbise ve kravatlı birtakım kişilerin ateşin üstünden atladığı görüntüler, fotoğraflar yayınlanıyordu. Gayet ciddi görünümlü devlet adamlarının zoraki bir gülümsemeyle yumurta tokuşturduğu fotoğraflar da vardı. Bu “yumurta tokuşturma” etkinliğinin “nevruz” ile alakası neydi; bilmiyorum. Bildiğim, “coşulacak, coş!” deyince devlet ricali dışında kimsenin coştuğu yoktu, hadi 23 Nisan, 29 Ekim filan olsa neyse de 21 Mart’ta ne diye coşuluyordu ki? Hayli eğlenceli gör...

“Felaket arkadaşlarım” diyor ki…

 Önüne gelen konuşuyor, olumlu veya olumsuz yorumlar yapıyor, ama ömürlerinin gençlik zamanlarını hapishanelerde direnerek yaşayan insanların konuyla ilgili görüşlerini pek az kişi merak ediyor. Egemen medya açısından kuşkusuz sürpriz değil bu durum ama renkleri ve hassasiyetleri ile “muhalif” medya, “özgür” medya açısından naçizane bir eleştiri olsun bu da… Epeydir dilimden düşmüyor bu: Eski ama eskimeyen arkadaşlıklar, dostluklar, yoldaşlıklar kıymetlidir. Yıllar sonra, yollar sonra, bitmek tükenmek bilmeyecekmiş gibi görünen hapislik zamanları, hasretlik zamanları sonra; çoğunlukla zor zamanlar paylaştığınız arkadaşlarınızla bir gün gelip de yeniden bir araya gelince, birbirinin yüzüne, gözlerinin içine bakacak durumda olmak, birbirine yılların hasretiyle sarılırken hissettiğiniz duygular, yaşadığınız zamanların, göğüslediğiniz çileli zamanların kalbinizi ayaklandıran ödülüdür. Bu, paha biçilmez bir ödüldür ve size insanlığınızı hissettirir… Mümkündür ki bazılarıyla, bugünlerin ...

“Siyasi komiser” özentileri ya da ideolojik kazmalık

 Kendi kendilerine ideolojik zabıta rolü vehmetmiş kişi ve çevreler, “barış” sözcüğüne de fena halde gıcık kapıyorlar. Kurulu düzeni zorlayacak herhangi bir “devrimci” ve de “sınıfsal” mücadele güçleri, mecalleri ve gündemleri yok. Neredeyse bütün enerjilerini Kürt hareketine odaklanmış olarak harcıyorlar Biliyorsunuz ya da bilmiyorsanız da benden duymuş olun; eski Sovyet sisteminde “siyasi komiserlik” adında, “parti çizgisini korumak ve temsil etmek” ile yükümlendirilmiş bir yapı vardı. Partinin “çizgiye hâkim” deneyimli mensupları, başta parti tarafından öncelikle önem verilenler olmak üzere hemen bütün alanlarda görevdeki yöneticilerin yanı başında işlerin parti ve sosyalizmin çıkarlarına uygun yürütülüp yürütülmediğini denetlemekle görevli idiler. O alandaki çalışmalarla ilgili teknik veya mesleki manada herhangi bir bilgileri, becerileri, donanımları olmasa da “çizgi” adamı oldukları için asıl yetki bu komiserlerdeydi. Misal, mühendislik bilgisi, deneyimi gerektiren bir alanda...