Ana içeriğe atla

Newroz pîroz be!

 Newroz, aynı zamanda bir barış ve özgürlük kararlaşmasıdır. Barışa duyulan büyük özlemdir. Newroz, bir sözdür. Karardır. Özlemdir. Bahardır… Ve bahar, içimizde karartılamayan umuttur.

Newroz, uzun süre yasaklıydı. 1995 yılında dönemin hükümeti tarafından “Bu işi Kürtlerden kurtaralım” hesabıyla “bahar bayramı” olarak kabul edildi. Dönemin başbakanı Tansu Çiller idi ve muhtemelen talimat üzerine valiler “resmi nevruz” kutlamaları düzenlemeye başlamışlardı. Hatırlar mısınız; medyada “Nevruz coşkusu” başlıklarıyla koyu takım elbise ve kravatlı birtakım kişilerin ateşin üstünden atladığı görüntüler, fotoğraflar yayınlanıyordu. Gayet ciddi görünümlü devlet adamlarının zoraki bir gülümsemeyle yumurta tokuşturduğu fotoğraflar da vardı. Bu “yumurta tokuşturma” etkinliğinin “nevruz” ile alakası neydi; bilmiyorum. Bildiğim, “coşulacak, coş!” deyince devlet ricali dışında kimsenin coştuğu yoktu, hadi 23 Nisan, 29 Ekim filan olsa neyse de 21 Mart’ta ne diye coşuluyordu ki?

Hayli eğlenceli görüntülerdi. Ama devamı gelmedi ya da benim dikkatimden kaçtı. Düşünsenize, sayın Erdoğan başta olmak üzere Saray erbabı, devlet ricali sırayla bahçede yakılan “nevruz ateşinin” üzerinden atlıyor, sonra da gazetecilere poz vererek yumurta tokuşturuyorlar…

Bir de, sayın Devlet Bahçeli’nin örste demir dövdüğü sahneler olduğunu hatırlıyorum. Sağlığı elverse belki balyozu eline alır bu sene de. Bahçeli ve MHP’nin önceki yıllarda yayınladıkları “nevruz” mesajlarına baktım bu yazıyı yazarken; öyle böyle değil, “nevruz” safi Türk bayramı: “Türklerin Ergenekondan çıkışı”, “Türk milletinin nesilden nesile taşıdığı bahar meşalesi”, “Türklüğün hayat ve varlık haklarının tescili” vb. (Tırnak içindeki ifadeler, Bahçeli’nin geçen yıl yayınladığı mesajdan.)

90’lı yıllar boyunca birçok yerde Newroz etkinliklerini kana boyadılar. Ama Kürtlerin, varlıklarını ve var olmaya dair inatlarını, direnişlerini sembolize eden Newroz kararlılığından hiçbir şey eksilmedi. Aksine bu inkâr ve zulüm siyaseti nedeniyle Newroz, daha da Kürtleşti, daha da siyasallaştı, daha da önem kazandı…

Aleviler de baharın müjdecisi olmasının dışında birçok anlamlı gün ve yıldönümünü Newroz günü ile özdeşleştirerek kutlarlar. Buna göre Hz. Ali Newroz günü doğmuştur. Hz. Muhammed’in Gadr-i Hum’da okuduğu hutbede Hz. Ali’yi vasi tayin etmesi bir newroz gününde olmuştur.Alevi inancının mihenk taşlarından birini oluşturan Kırklar Meclisi, newrozda toplanmıştır, vs.

***

Newroz, baharla birlikte doğanın muhteşem dirilişini, uyanışını simgeler. Türk, Kürt, Fars, Arap Ortadoğu halklarının bayramıdır. Kürtlerle özdeşleşmesi, Zalim Dehaq ve Demirci Kawa efsanesi ve beraberinde inkâr siyasetine, zulme karşı direnişin sembolü haline gelmesi nedeniyledir.

Son yıllarda barış özlem ve beklentisinin de Newrozla bütünleşen bir anlam kazandığını belirtmek gerekir. Kürt halkı, yıllardır bölündüğü her parçada kendi kimliğiyle, değerleriyle barış içerisinde yaşamak özlemi içindedir. Ne kimsenin toprağında gözü vardır, ne egemenlik, yayılma, asimilasyon gibi hesapları, arzuları vardır ve ne de kendi kimlik ve benliklerinden vazgeçme ihtimalleri…

Bu yıl da erkenden başlayan ve devam eden Newroz kutlamalarının öne çıkan teması yine barış oldu. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın örgütü feshetme çağrısı vesilesiyle insanlar devletin de adım atması gerektiğine dair görüşlerini ve sahici bir barış özlemlerini dillendirdiler.

Bu arada Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, gazetecilerin sorusu üzerine, “Görüntülü mesaj olmaz ama mektup olabilir” açıklaması yaptı. Yeni bir İmralı görüşmesi bu satırları yazdığım ana dek gerçekleşmiş değildi. Muhtemelen İmralı Heyeti, Öcalan’la yaptıkları görüşmelerden derledikleri düşüncelerini bir Newroz mesajı olarak düzenleyip 23 Mart günü Diyarbakır Newrozunda kamuoyuna açıklayacaklardır. Önceki Newroz kutlamalarındaki mesajlarını hatırlayalım:

İlk kez, 2013 yılında kamuoyuna açıklanan Newroz mektubunda, Öcalan, silahlı güçlere sınırdışına çekilme çağrısı yapmış, “Silah değil siyaset” demişti. Çözüm Sürecinin devam ettiği 2014 yılında açıklanan mektubunda, “kalıcı bir barış için yasal çerçeve gerekir” görüşü öne çıkmıştı. 2015 Newrozuna ilişkin mektubunda ise, Erdoğan’ın sonradan “tanımıyorum!” dediği 28 Şubat Dolmabahçe deklarasyonunu hatırlatarak “silahlara veda” çağrısı yapmıştı…

2025 Newrozunda, eğer yeni bir mektubu kamuoyuna ulaştırılacaksa, öncekilerden farklı olarak örgütü feshetme çağrısını yineleyip, Türk-Kürt kardeşliğinin önem ve gerekliliğini vurgulayan mesajlar verecektir sanırım.

Bu arada, belli ki, Kandil’den gelen “Fesih kararının alınması için Öcalan’ın bir şekilde kongreye katılması” beklentisi, İmralı Heyetinin yeni görüşmesinin gündemi olacak. Rojava’ya yönelik bombalı saldırıların gölgesinde kalan HTŞ ile imzalanan anlaşma da öyle…

***

Newroz, Kürtlerin diriliş ve direniş bayramıdır. Ortadoğu halklarının zulme, zorbalığa karşı başkaldırmasını sembolize eder. Bu nedenle Newroz, aynı zamanda bir barış ve özgürlük kararlaşmasıdır. Barışa duyulan büyük özlemdir. Newroz, bir sözdür. Karardır. Özlemdir. Bahardır… Ve bahar, içimizde karartılamayan umuttur.

Onurlu ve sürekli bir barış temennisiyle. Kutlu olsun…

Newroz, cejn a berxwedan û nûjiyanê ye . Ji bo gelên Rojhilata Navîn, tê wateya serhildana li hemberê zilm û zordariyê. Ji ber wê yekê, Newroz, biryardayîna aştî û azadiyê ye. Ew hêviyek mezin a aştiyê ye. Newroz, soz e. Biryar e. Bêrîkirin e. Bihar e. Û ew bihar, hêvîyek di dilê me de ye kû, tu car nayê tarîkirin û kuştin .

Bi hêviya aştiyek bi rûmet û mayende. Pîroz be…

21 Mart 2025

https://platform24.org/newroz-piroz-be/




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...