Ana içeriğe atla

Yazmadan olur mu?

Hayır. Olmaz. Yazmadan olmaz. Konuşmadan olmaz. Seyirci kalarak, "Bana ne" diyerek olmaz. Çünkü daha iyi, güvenli ve özgür bir yaşam her birimizin, hepimizin hakkı. Daha da önemlisi, çocuklarımıza karşı görevimiz, sorumluluğumuz...

Bu görevin, bu sorumluluğun sahibi olmayı önemsiyorsanız, hiçbir "memleket meselesi" için "Bana ne" demeyeceksiniz. Seyirci olmayı, susmayı, bir görüşü, tavrı, duruşu olmamayı "marifet" saymayacaksınız...

Hasbelkader bir gazeteciyim. Epeydir de "işsiz" gazetecilerden biriyim. Medyanın mevcut ve "malum" hali nedeniyle herhangi bir medya kuruluşunda elbette ki mevcut duruşumu, değer ve duyarlılıklarımı koruyarak "iş" bulma imkan, ihtimal ve şansım olduğunu düşünmüyorum. Buna karşılık kitap çalışmalarıma ağırlık verme imkanım, zamanım oldu. Devam da edeceğim tabii ki...

Ne var ki, klişe bir tabir olacak ama gerçek de bu: Ülkemiz zor bir dönemden geçiyor (Hiç "kolay" bir dönemi de olmadı gerçi...) ve "Ne yapayım, yazacak yer yok" mazeretine sığınmaktansa zaman zaman da olsa memleket meselelerine dair düşüncelerimi buradan paylaşmak istedim. Hiç değilse bu tür kendi yönetebileceğin medya imkanları var artık.

Kuşkusuz "sosyal medya" da anlaşılamaz, kabul edilemez ölçüde baskı altında. Twitter paylaşımları nedeniyle yüzlerce kişi hapiste, daha fazlası hakkında yürütülen soruşturmalar, davalar var. Fakat susmak "çare" de "çözüm" de değil, vicdanen yaşadığınız rahatsızlık da "cabası" oluyor...

Bağımsız ve vicdani, ahlaki ilkeleri olan bir yazar olmanın zorlukları malum. "Satılık" biriyseniz oradan oraya döner durur para da kazanırsınız. Bedeli kişilik ve karakter yoksunu bir ahlaksız olmak olur ve bu, çok ağır bir bedeldir; benden uzak olsun...

Madem "yazar" kimliği taşıyorum. Yazacağım o halde.

Belki birilerinin gözüne çarpar, düşünmesine vesile olur. Kızanlar, bozulanlar, eleştirenler de olur elbette; üsluplarını bozmadıkları müddetçe canları sağolsun diyeceğim öteden beri dediğim gibi...




 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...