Ana içeriğe atla

Güz geldi. 'Sevgim acıyor'

Son zamanlarda mı arttı ben mi yeni fark ediyorum, emin değilim; bazı şairlerimizin mısraları çokça paylaşılır oldu. Turgut Uyar bunlardan en önemlisi. Eylül bitti ya, sonbahar geldi, güz, hazan mevsimi. Turgut Uyar'ın, "Eylül toparlandı gitti işte. Ekim filan da gider bu gidişle" mısraları ile sosyal medyada karşılaşmayan yoktur herhalde. Uyar'ın "Acıyor" başlıklı şiirinden bir dizedir o. Şiirin ilk dizeleri ise şöyledir: "Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum/Dikey ve yatay mutsuzluktan/Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun/Sevgim acıyor."


1985 yılında hayatını kaybettiği zaman da bu denli şiirleri, sözleri paylaşılan biri miydi Turgut Uyar? O'nun terk-i diyar ettiği zamanda ülkemizin üzerine çöken 12 Eylül karanlığı hükmünü sürdürüyordu henüz. Karmaşık duygular içinde olmalıdır. Ve, duygu dünyasını yansıtan şiirlerinin, sözlerinin bir zaman gelecek herkesin dilinde, kaleminde olacağını bilmiyordu doğal olarak. Bunu çok da umursadığını sanmıyorum. Hiçbir "iyi" ve "sahici" şair yoktur ki "Bir gün gelecek herkes benim şiirlerimden alıntılar yapacak" hesabı, beklentisi içinde olsun. Bu tür beklentiler içerisinde olarak şiir yazamazsınız çünkü.


Eylül gitti ve "sevgim acıyor." İnsansoyunun "mükemmel" mutsuzluğu, kendisiyle beraber sürüyor çünkü. Ve farkında mısınız bilmem, o "mutsuzluk" hali en çok güz mevsiminde zamanın, ayaklanıyor insanın içinde. Hissedebilen, hissederek yaşayan için...

Yapraklar sararıyor çünkü ve dökülüyor önümüze. Çiçekler sararıyor. Doğa, sislere bürünüyor ve kışa hazırlanıyor. Ve her kış, yenilenmeye dair, kendini yeniden var etmeye dair, bir büyük bahar umududur doğanın, bahar hazırlığı ve sınavıdır...

Sevgisi neden acır insanın?

'Çiğ süt emmek'

Böyle bir deyim var, biliyorsunuz; "İnsan evladı çiğ süt emmiştir" denir, iyilik gördüğüne genellikle çıkarları için kötülük yapan kişiler için. Neden "çiğ süt" emmek ile anlatılır insan evladının bu "soysuzluk" yapma potansiyeli? Her hayvan yavrusu gibi insan yavrusu da doğduğunda anasının "çiğ" sütü ile beslenir ilkin. Bu atasözü de bunu hatırlatıyor işte; insanda vahşi, duygusuz bir hayvan potansiyeli de olduğunu...

Homo sapiens, kendi serüveninde, avcılıktan günümüze, çok değişti kuşkusuz, kendisini ve yaşamını çok çeşitlendirdi, ilgi alanlarını çok büyüttü, genişletti. Oysa doğadaki canlıların beslenme, barınma ve üremeden ibaret yaşamsal etkinlikleri hala "canlı" olmanın en temel özellikleri ve gerekleri. Ve insan "iyilik" ile "kötülük" potansiyelini birlikte, beraberinde taşıyor. "İyilik" ve "kötülük", kendi başına hiçbir insanı tarif etmez; bu kavramlarla ifade ettiğimiz özellikler her daim bir büyük mücadelenin konusudur. Ve bazı insanlar, bazen, "üç günlük dünya"nın olmayası çıkarları için yalancı da olabiliyorlar, riyakar da olabiliyorlar, asla hak etmediğiniz, aklınızın ucundan dahi geçirmediğiniz kötülükler yapabiliyorlar size.

Geçen ay Neşet Ertaş'ın terk-i diyar edişinin yıldönümüydü. "Cahildim dünyanın rengine kandım" diyordu üstad ve devam ediyordu, "ölürüm sevdiğim, zehirim sen oldun..."

Birbirimize zehir olmayalım, zehir etmeyelim hayatı temennisiyle yaşıyoruz ya, bir büyük "ama"nın esiri olmaktan da kurtulamıyoruz...


2 Ekim 2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...