Ana içeriğe atla

Yine bir 12 Eylül...


12 Eylül’ün karanlık gölgesi bugünlerimizin ve geleceğimizin üzerinde öylece duruyor. Hala. 39 yıl olmuş…

12 Eylül işkenceleri, zindanları, yaşadığımız, maruz kaldığımız vahşet, ülkeye, topluma yaşatılan dehşet unutulmuyor. Unutmamalıyız. Çünkü yara hala kanıyor. Tecrübeyle sabit; çaresi yüzleşmektir, hesaplaşmaktır, başka türlü tedavi edilemez türden acı veren bir yara bu…

12 Eylül gaddarlıktı, faşizmdi, vahşetti, dehşetti demek kolay artık. Aradan geçen bu yıllar içerisinde hiç değilse bir arpa boyu yol katetmişiz demek ki. Açık seçik 12 Eylül faşizmini savunan da kalmadı pek. Ama meselemiz 12 Eylül darbesinde en açık ifadesini bulan “devlet” aklı ve zihniyetini 12 Eylül’den arındırmak. 12 Eylül darbecileri, “devlet” diyerek darbe yapmışlardı, “devletin bekası” diyerek, “tehlike” diye en geniş manada “bizleri” işaret ederek ve kendileri gibi düşünmeyen, “biat” etmeyen herkesi “hain” ilan ederek…

40 yerinden delindi, yamalandı, yamalı bohçaya döndü ama anayasası başta olmak üzere 12 Eylül düzeninin getirdiği bütün kurumlar duruyor hala. Anayasanın ve kurumların ruhuna sinmiş 12 Eylül yaşıyor…

Benzer darbe süreçleri yaşamış ülkeler, yaşadıkları darbe deneyimini demokratikleşmenin gerekçesi yaptılar. Darbecilik, sağlıklı ve işleyen bir demokrasi inşa etmenin temeli oldu. Toplumu bir araya getirdi. Darbeciliği bir zihniyet olarak aşmak, tabii ki demokrasiyi içselleştirmiş olmayı gerektirir. Hangi ideolojik, siyasi tercihin sahibi olursanız olun, kendi değerlerinizle, görüşlerinizle var olabilmenize imkan sağlayan demokrasiyi savunacak, anlamını, değerini bileceksiniz…

Bizde ise “iyi darbe, kötü darbe” veyahut “bizim işimize yarayan darbe” türü ayrımlar yapıldı yıllarca. Bugün bile böyle düşünen marjinal kişiler hala var.

Demek oluyor ki 12 Eylül’ü sadece devletten arındırmak da yetmiyor, devletin toplumu 12 Eylül ile sakatlamış olması gerçeği ile de yüzleşmek sorumluluğumuz var. Darbeciliği bir “seçenek”, bir “düşünüş biçimi” ve bir “ihtimal” olmaktan tümüyle çıkaramadığımız müddetçe, bu kadar darbe, müdahale deneyimi yaşamış bir ülke ve toplum olmamıza rağmen darbe ve darbeciliğin her halükarda kötü bir şey olduğunu birbirimize anlatmaya, hatırlatmaya devam etmek zorundayız. Bıkmadan, yorulmadan…

Ama ne yalan demeli, gözler önündeki bir gerçeği sürekli anlatmak, hatırlatmak gayreti bazen yoruyor insanı…

Yine bir eylül ve yine bir 12 Eylül…

Yüzleşmezsek hiçbir şey ‘geçmiş’ olmuyor…

En ‘genç’ gidenlerimizin anısına saygıyla…
12 Eylül 2019
 
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...