Ana içeriğe atla

Munzur değerimizdir, dokunmayın!

Munzur Gözeleri ve Munzur Gözeleri’nden itibaren başlayan Munzur Suyu ve vadisi, sadece bir doğa harikası değildir, sadece 1971 yılında “Milli Park” kabul edilen bir yer değildir, sadece 1. Derece SİT Alanı ilan edilmiş bir yer de değildir; bütün bunların hepsidir ve Dersimliler için, Aleviler için “ziyaret”tir, bir inanç ve ibadet mekanıdır. Dersim, Aleviler için “jar û diyar”dır, yani ziyaretler diyarı. Munzur, bunlardan biridir. Efsanesi ile birlikte hafızamıza 38’de kanla kazınmış bir tarihtir, mirastır, değerdir…

Munzur Gözeleri özellikle yaz aylarında yurt içinden ve dışından binlerce kişinin ziyaret ettiği bir yer. Birçoğunun Dersim’e gelme gerekçesi Gözeleri görmektir zaten. Aleviler çerağ yakar, Munzur Baba nezdinde Hak’ka dua eder, dilek ve temennilerde bulunur, “lokma” dağıtırlar. 

Biraz da “özeleştiri” babında belirtmek gerekir: Gözeler ve çevresi uzun süredir ziyaretçiler tarafından bir “piknik alanı” olarak değerlendiriliyor. Yiyip içenler geride çöplerini bırakmaktan da utanç duymuyor. Dahası, deyim yerindeyse serin serin “su gibi” alkol tüketiliyor. 

Bu insanın içini acıtan durum, Gözelerin bulunduğu Ovacık ilçemiz ve çevre köylerdeki insanlarımız açısından büyük bir rahatsızlık konusu. Belli bir yaşın üzerindeki bütün Dersimliler için de öyle. Ne var ki Gözeleri anlam ve değerine yakışır şekilde koruyamamış olmak, öncelikle Dersimliler için en hafif tabirle bir mahcubiyet nedenidir…

Açıkçası Gözeler ve çevresi için bir düzenleme yapılması kesinlikle gerekli idi. Sonuçta devlet bir “peyzaj düzenlemesi” projesi oluşturdu. Ve öğrendiğim kadarıyla iki yıldır gündemde olan bu projeye müdahil olmak, konuyla ilgili kurumlarımızın, sivil inisiyatiflerin “ilgilendiği” bir konu olmadı. Proje hayata geçirilene kadar…

Özeleştiri yapmak erdemli bir iştir. Ancak bu durum devletin pervasız bir yaklaşımla Munzur Gözeleri’ni Dersimlilere, kanaat önderlerine, sivil toplum kuruluşlarına sorma gereği duymadan deyim yerindeyse kafasına göre düzenlemesini haklı çıkarmaz.

Öncelikle Munzur Gözeleri’nin 1. Dereceden Doğal SİT Alanı olması nedeniyle yapamaz. Çünkü doğal SİT alanlarını insan etkileşimleri, aktiviteleri sonucunda doğması muhtemel olumsuzluklara karşı korumak, yasal bir mecburiyet… 

Munzur Gözeleri’nde bitki örtüsü, topografya, silüet etkisi “Munzur Gözeleri Rekreasyon Projesi” ile ister istemez olumsuz etkilere uğramış olacak. Çünkü doğal haliyle korunması gereken doğal SİT alanı içerisinde çeşitli yapı ünitelerinin inşa edilmesi öngörülüyor. Yanı sıra otopark yapılacak, çadır kamp alanı oluşturulacak. Bunun ne demek olduğunu ve olası sonuçlarını tahmin etmek zor olmasa gerek. 

Öte yandan, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. Maddesi ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin gereği olarak ÇED sürecinin işletilmemiş olması, projenin olası çevresel etkilerinin analiz edilmemiş olması da kaydedilmesi gereken diğer olumsuzluklar…

Ve asıl problem de, Gözelerin bir inanç merkezi özelliği taşıması nedeniyle, bu gerçekliği dikkate alan bir anlayışla hareket edilmiyor olması…

Sırf bu nedenle bile olsa Gözeler’de ihtiyaç duyulan düzenlemenin nasıl, nelere dikkat edilerek yapılması gerektiği konusunda duyarlı bir anlayışla hareket edilmesi gerekliydi ve gereklidir. Bunu istemek, beklemek, hakkımızdır. 

Alevi inancına, gelenek ve ritüellerine, Munzur Baba’ya uygun ve saygılı bir düzenleme dışında hiçbir girişimi Dersimliler kabul etmez. Birbirinin değerlerine saygılı olmayı önemseyen hiç kimsenin de kabul etmemesi gerekir. 

Munzur değerimizdir; saygılı olun, dokunmayın…

12 Ağustos 2020/TKNMZ



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...