Ana içeriğe atla

Asıl sınav...

 2020 yılı dünya çapında “unutulmaz” izler bırakarak tarih oldu. Malum; covid-19 salgını yaşam alışkanlıklarımızı alt üst etti. Ekonomik ve toplumsal yaşamı sarstı. Hayattan kendi koşulları içerisinde farklı beklentileri olan insanları sözcüğün en genel ve geniş manasında bir “hayatta kalma” noktasına sürükledi. Bu küresel krizin yol açtığı sorun ve sarsıntıların etkisi, belli ki, uzun süre daha gündemimizde olmaya devam edecek. 

Neredeyse bir yıldır maske, mesafe, hijyen kurallarıyla yaşamaya davet edilen, mümkünse evlerinden hiç çıkmamaları istenen insanların “umudu” aşının bulunması idi ve nihayet, daha önce yaşanmış benzer salgınlarda görülmemiş türden bir hızla dünyanın farklı ülkelerinde yürütülen çalışmalar sonuç verdi, aşı bulundu. Henüz soru işaretleri tümüyle cevabını bulamamış olsa da ülkemizde de Çin aşısının uygulanması için gün sayılıyor. Bilim insanları soru işaretlerine karşın yine de aşı olmak gereğine vurgu yapıyorlar. 

Covid’e karşı aşı geliştirildi ama bu önemli gelişmeye karşın mevcut fiili küresel karantina hali öyle görünüyor ki 2021 yılının da gündemi olacak. Aşı, mucizevi bir hızla salgına son verecek değil yani. En iyimser tahmin ve öngörüler dahi önümüzdeki yaz aylarında “kısmen” daha normal bir durumda olacağımızı söylüyor bize. 

İlk sokağa çıkma yasağının açıklandığı günü hatırlıyor musunuz? Hani insanlar salgına aldırış etmeksizin market ve fırınlara hücum etmiş. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu istifa etmek durumunda kalmış, istifası Saray’dan geri dönmüştü. İzleyen dönemlerde bu uygulama rayına oturdu neyse ki ve insanlar market ve fırınların çalışmaya devam ettiğini görünce paniğe kapılmanın yersiz olduğunu anladılar.

Ama bu son derece göreceli bir “rahatlama “ tabii. Zira insanlara “evde kal” çağrıları yapılırken yaşamını idame ettirmek için çalışmak zorunda olan insanlarımız vardı. İlk elde göze çarpanlar; kargo çalışanları, satış grafikleri yükselen internetten satış şirketlerinin çalışanları, kuryeler, belediye ve güvenlik görevlileri, paket servisle batmamak çabasındaki lokanta ve restoran çalışanları, market çalışanları ve peşlerine takılan sokak köpeklerine karşı kendilerini savunmaya çalışarak çöplerden kağıt toplayan çocuklar…

Salgın sınıf, ırk, cinsiyet farkı gözetmiyordu ve gözetmiyor tabii ki. Ama bu süreçte sınıf ve toplumsal statü farklılıklarının ne denli “keskin” olduğuna bir kez daha tanık olduk. Hastalığa karşı kendini koruma imkan ve şartlarına sahip olmada hiç de “eşit” durumda değildik… Tam da bu noktada “sosyal devlet” konusunda ne durumda olduğumuz başlı başına bir değerlendirme ve muhasebe konusu… 

TÜİK aksini iddia etse de işsizlik giderek artan ağırlıkta bir sorunumuz. Enflasyon, hayat pahalılığı, kan ağlayan esnaf, kirasını, faturalarını ödeyemeyen dar gelirli yurttaşların yaşadığı ekonomik ve psikolojik çöküntü de öyle. 

Ama galiba bu süreci en zor şartlar altında yaşamak, göğüslemek zorunda olanlar, çocuklarımız… Malum; okullar çocuklarımız için büyük şehirlerde sokak, mahalle ortamı kalmadığı da düşünülecek olursa sadece eğitim değil aynı zamanda sosyalleşme alanı. Çok sayıda çocuğun uzaktan eğitim konusunda ciddi zorluk ve imkansızlıklar yaşadıkları da biliniyor. Salgının bilincine vardıkları oranda yaşadıkları kaygı ve endişeler de var. “Corona ne zaman bitecek?” şeklindeki sorularına onları rahatlatacak net cevaplar verememek, üzücü…

***

“Takvimlerden silip atalım, keşke hiç yaşanmamış olsa” desek de 2020 yılı acı veren izler bırakarak yaşandı ve yeni yıla da 2020 yılının gündemleriyle girdik. Yıllar sonra tekrar “yok” denilen Kürt sorunuyla, eşit yurttaşlık sorunlarımızla, medya, düşünce ve ifade özgürlüğü sorunlarımızla, 2020 yılının son günlerinde “reform yapacağız” denilen demokrasi ve hukuk alanındaki sorunlarımızla birlikte…

Umutlu olmak iyidir, gereklidir, insanidir. Ve umut, gerçekleşmesi için sarf ettiğimiz çabalar kadar, insanlık değerlerini özümüz, sözümüz, pratiğimizle sahiplendiğimiz ve savunduğumuz kadar vardır, sahicidir ve bizi geleceğe taşıyacak gücümüzdür.

Elbet Covid-19 kuşatmasını aşacağız. Bilime inanalım. Ama bu salgının derslerini ne kadar idrak etmişiz, asıl sınav belki de budur...

CS. 10 Ocak 2021. TKNMZHBR




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...