Ana içeriğe atla

Ay... Cemile...

 2015 Eylül ayında Cizre'deki çatışmalarda hayatını kaybetti... Cesedi kokmasın diye annesi onu buzdolabına koydu. Adı Cemile Çağırga idi ve henüz 10 yaşındaydı...

Annesinin kollarında son sözleri, "Ay... Anne..." olmuştu. 

14 Eylül 2015 tarihinde yayınlanmış yazım aşağıda...

*** 

Ay... Cemile... 

Başbakan Ahmet Davutoğlu 10 Eylül’de katıldığı bir TV programında, 8 gün abluka altında tutulan Cizre için “Tek bir sivil kaybı yok” dedi. “Halkın ihtiyaçları karşılanmaktadır” dedi. “Sokağa çıkma yasağı halkın zarar görmemesi içindir” dedi. Sokağa çıkma yasağı ve abluka durumunun ne zaman biteceği konusunda ise “ne zaman bitmesi gerekiyorsa o zaman biter” dedi. Galiba o da bilmiyordu.

Sayın Başbakan neden kısa sürede ‘yalan’ olduğu ortaya çıkan bu tür açıklamalar yapıyor? Siyasetçilerin çok kolay yalan söyleyebildiklerine dair toplumda bir ön kabul var, tamam, ama yine de bu kadar kolay mıdır yani? Adı ‘yalancı’ya çıkmak siyasetçi de olsa bir insan için bir utanç vesilesi değil midir?

‘Ay… Anne’

Bakanların, milletvekillerinin, insan hakları heyetlerinin sokulmadığı Cizre’de abluka kalkınca, yasakların ve yalanların perdeleyemediği, karartamadığı Cizre gerçekleri de gün ışığına çıktı. Keskin nişancıların kapısının önünde vurduğu çocuklar… Kalp krizi geçirip hastaneye kaldırılamadığı için yakınlarının kollarında can veren yaşlılar… ‘Burası Suriye değil’ türü başlıklarla anons edilen Cizre haberleri, kurşun ve bombaların delik deşik ettiği Cizre sokakları, mahalleleri…

Annesinin kokmasın diye cesedini derin dondurucuda sakladığı minik Cemile’nin annesinin kollarında can verirken son sözleri “Ay… Anne” olmuş. Ay… Cemile… Ay…

Kürtlerin dizginlerinden boşanmış zulümlere karşı feryadıdır: Te goştê canê me xwar, tû ji hestiyê meç i dixwazi? (Canımızın etini yedin, kemiklerimizden ne istiyorsun?)

Mem ile Zin ve Beko

Cizre, Mem û Zin’in yurdudur. Mem ile Zin’in aşkında ‘mutlu son’ yoktur sanılır. Onlar Cizre’deki türbelerinde yüzyıllardır birlikteler oysa ve türbeyi her ziyaret edenin dualarında.

Mem ile Zin, birer iyilik, doğruluk, masumluk ve inanmak timsalidir.

Ve onların hikâyelerinde bir de Beko vardır.

Beko, fitne-fesadın, riyakarlığın, insan suretindeki her türlü kötülüğün timsalidir; lanetlenir.

Cizre, tarihinin en karanlık dönemlerinde bile Kurdi duyarlılığını sahiplenen, koruyan, savunan Botan’ın merkezidir ve ‘fıtratındaki’ direniş ruhu Mem û Zin’den beslenmekte, Beko’lar tanımasından ileri gelmektedir.

‘Teröristleri temizliyoruz’ gerekçesiyle Cizre’ye uygulanan işgal ve abluka ile Cizre halkını ‘kazanmış’ mı oldunuz?

12 Eylül gibi…

Bu ‘abluka’ uygulaması yeni de değil AKP’nin keşfi de. Hayır, ‘İsrail’den öğrenmişler’ demeyeceğim; zira benim aklıma 12 Eylül’ü getirdi.

12 Eylül öncesi sıkıyönetim zamanlarında binlerce polis ve askerin katılımıyla buna benzer harekatlar düzenlenir, köyler, ilçeler, mahalleler ablukaya alınır ve ev ev aramalar yapılır, binlerce insan gözaltına alınırdı.

Karakolların, kışlaların yetmediği yerde stadyumlar gözaltı mekanları haline getirilirdi.

Gazeteler ‘Şafak Operasyonu’ türü manşetlerle çıkardı.

12 Eylül sabahı bütün Türkiye’yi ‘abluka’ altına aldılar.

Türkiye o ‘ablukayı’ yardı. Bu ablukayı da yaracak…

Cafer Solgun 14 Eylül 2015



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...