Ana içeriğe atla

'Seçime doğru' endişeleri...

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı açıklamalarına gönderme yaparak “siyasi cinayetler olabilir” şeklindeki açıklaması tartışmalara konu oldu. İktidar çevrelerinden “ortalığı karıştırmak, gerginlik yaratmak istiyor” türü tepkiler gelirken İçişleri Bakanı Soylu kendilerinde bu yönde bir “istihbarat” olmadığını söyledi. 

Kılıçdaroğlu ile aynı kaygıyı paylaşan başka açıklamalar da oldu. Mesela Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu da bu yönde bazı “dost” uyarıları aldığını söyledi. Mesela Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, Kılıçdaroğlu’na hak veren bir açıklama yaptı ve siyasi suikastlar konusunda “somut şüpheler” bulunduğunu ve seçim sürecinde provokasyonlar olabileceğini dile getirdi. 

Ve şaşırtıcı bir şey oldu; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Kılıçdaroğlu’nun sözleri üzerine araştırma-soruşturma başlattı. Şaşırtıcı derken ortalıkta lafı edilen envai çeşit suç iddiası (Sedat Peker’in ortaya attığı iddialar mesela) varken harekete geçmeyen savcıların Kılıçdaroğlu’nu dikkate almasını kastediyorum elbette. Ancak muhtemelen bir süre sonra bu soruşturma sonucunda “somut” herhangi bir netice elde edilemediği açıklanacaktır. Soruşturmanın Kılıçdaroğlu’nun aleyhine dönmesi olasılığı da var tabii; “Asılsız bir söylemle kamuoyunda gerginlik ve tedirginlik yaratarak…” gibi bir gerekçe ile…

“Siyasi cinayetler olabilir” sözlerini destekleyecek veya boşa çıkartacak açıklıkta bir şey söyleyecek durumda değilim doğal olarak. 

Ancak siyasi atmosferde giderek tırmanma eğiliminde bir “gerginlik” olduğunu ve bu durumun “bazılarını” motive eden, harekete geçiren bir etkisi olabileceğini söylemek için “güvenlik” veya “istihbarat” konularında uzman olmak gerekmiyor.

Kuşkusuz ki bu gerginlik durduk yere ortaya çıkmıyor ve tırmanmıyor. 

Hafızalarımızı çok da zorlamadan birkaç “örnek” olayı hatırlayalım…

- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyete 21 Nisan 2019'da Piyade Er Yener Kırıkçı’nın Ankara Çubuk'taki cenaze töreninde “linç” girişiminde bulunuldu. Osman Sarıgün adında biri Kılıçdaroğlu’na yumruk attı. Linç girişiminde bulunanlar, Kılıçdaroğlu ve beraberindekilerin sığındığı evi yakmak istedi. Olayın ardından gözaltına alınıp tutuklanan Osman Sarıgün adli kontrolle serbest bırakıldı. Sosyal medyada yandaş çevreler tarafından “Osman Amca Yalnız Değildir” kampanyası yapıldı.

- İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, 20 Mayıs 2021 günü Rize’nin İkizdere ilçesindeki İşkencedere’de Cengiz İnşaat tarafından işletilmek istenen taş ocağına karşı direnen köylüleri ziyaretinde partisini “PKK ile işbirliği yapmakla” itham eden protestolarla karşılaştı, tehditlere maruz kaldı. 

26 Mayıs günü partisinin grup toplantısında konuşan Erdoğan’ın bu olayı ele alırken yaptığı açıklama, “Yine dua et ki gelin hanıma çok ileri gitmeden bir ders verdiler. Bu da Rizelinin edebini, adabını gösterir.  Bu daha bir. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım bunlar iyi günleriniz” şeklinde oldu.

- 17 Haziran 2021 günü HDP’nin İzmir’deki binasını basan Onur Gencer isimli ırkçı saldırgan, parti çalışanı Deniz Poyraz’ı kurşunlayarak öldürdü, binayı ateşe verdi. 

- Hakkında kapatılma davası açılan HDP ile ilgili “örnek” hatırlatmak herhalde yersiz bir çaba olur. Zira bu parti ve yöneticileri, üyeleri iktidar ortakları ve medyadaki yorumcuları tarafından günde ortalama üç öğün “terörist” ithamları altında faaliyet yürütmeye çalışıyorlar. 

Ve zaten CHP ve İyi Parti’ye karşı AKP-MHP koalisyonunun yürüttüğü kampanya da esas olarak HDP üzerinden yapılıyor, bu partiler “terör işbirlikçisi” olarak itham ediliyor. Bu partiler de HDP ile yan yana gelmemek çabası içerisinde savunma yapıyor.

- Son olarak, 7 Ekim 2021 günü Partisinin Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'nda konuşan  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, belediyeler üzerinden hedef aldığı CHP’yi eleştirirken, “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” dedi.

Bu siyasi gerginlik ortamına esas olarak AKP-MHP koalisyonunun politika ve söylemleri nedeniyle maruz kaldığımız çok açık olmalı.

“Siyasi suikastlar olabilir” kaygısının yanı sıra insanlarda ülke seçime doğru giderken bu gerginlik ve kutuplaşma siyasetinin bir şantaj siyaseti boyutlarına tırmandırılabileceği endişesi de var. Bu endişeyi paylaşanların haklı nedenleri de var.

Çünkü 7 Haziran 2015 ve peşi sıra yapılan 1 Kasım seçimleri arasındaki beş aylık süre zarfında olup bitenler hafızalarımızda halen canlılığını koruyor. 

Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun 24 Ağustos 2019’da Sakarya’da yaptığı konuşmayı da hatırlıyoruz: “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler, insan yüzüne çıkamaz.”

Sahi, sayın Davutoğlu o defterleri artık açsa ya…

7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki 5 aylık süreçte neler olduğunu biliyoruz da kapalı kapılar arkasında seçim atmosferini “dizayn” etmek, seçmen tercihlerini manipüle etmek için ne tür senaryolar hazırlanıp devreye sokulduğunu bilmek de hakkımız. Bedelini ülke olarak çok ağır ödedik çünkü.

Kutuplaşma ve gerginlik siyaseti bugüne değin iş görmüş olabilir; ama artık sadece, hala bu politikadan medet umanların acizliğini ve ülkeyi yönetmek adına dillendirecekleri bir umutları olmadığını ifade ediyor.

15 Ekim 2021 P24 Blog - ‘Seçime doğru’ endişeleri…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...