Korona halleri... "Gidici misin Cafer?"

Telefondaki arkadaşım, “Gidici misin Cafer?” diye sorana dek aklımda “gidici” olmaya dair hiçbir şey yoktu. Belki vardı ve ben farkında değildim; onun şaka olsun diye sorduğu bu soru canlandırdı içimdeki “gidici” olmak endişesini…

 Ya tija mohamed

Hometa xore wayiren bike

Rave cirane more bide

Teyr û tûrre bide

Kose jude ki mare bide... (*)

 

Telefondaki arkadaşım, “Gidici misin Cafer?” diye sorana dek aklımda “gidici” olmaya dair hiçbir şey yoktu. Belki vardı ve ben farkında değildim; onun şaka olsun diye sorduğu bu soru canlandırdı içimdeki “gidici” olmak endişesini…

Tamam, hayli zaman kaçmayı, korunmayı (“Kaçmak” mı “korunmak” mı? İkisi arasında pek bir fark yok sanırım, söz konusu koronavirüs olunca) başardım ama sonuçta ben de yakalandım virüse. Zaten herhalde bir ben kalmıştım koca İstanbul’da. (Tesadüfen öğrendim, bir de Ruşen varmış.) Son zamanlarda yine kime sorsan, hastaydı. Hatta bir arkadaş, “Üçtür kovide yakalandım, bütün yeni varyantlar ilk tecrübelerini bende yaşıyor galiba” diyordu. Yani aşılarını olmasına karşın neredeyse peş peşe denebilecek yakın zaman aralıklarıyla hasta düşenler vardı. E benim de sıram gelmiş demek ki, ne denli yapabildiğimce dikkatli olmaya özen göstersem de…

Pandeminin ilk zamanları koronavirüs ve sonrasında geliştirilen aşılar üzerine çok polemik oldu, felaket senaryoları gırla gidiyordu, hatırlarsınız. Aşı karşıtlığı yapanların iddiaları dilden dile, kulaktan kulağa dolaşırken, “Hepimizi i.ne yapmak istiyorlar” haline geliyordu. Bill Gates’in aşılar üzerinden her birimize “çip” takmak istediği, herhalde en revaçta olan şayia idi. Gates bu iddia için “ahmaklık” dedi ama bu cevap komplo teorisinin kendisi kadar ilgi görmedi.

Algıda seçicilik diye bir şey var tabii. Kovide yakalanınca konu ile ilgili gelişmeler yeniden öncelikli gündemi oluyor insanın. Ne yemeli içmeli, ne yememeli içmemeli, ne yapmalı, ne yapmamalı… Her biri “tecrübeyle sabit” çok sayıda nasihat dinledim bu süreçte. Her birine teşekkür ettim elbette ama sadece aklıma yatanları dikkate aldım ve yapabildiğimce uygulamaya da çalıştım. Burnuna tereyağı sürmek türü şeyler öneren olmadı, ama mesela “Rakı iyi gelir her akşam bir kadeh yuvarla gitsin” diyen oldu. Yine de bir doktor arkadaşıma danıştım izolasyonun beşinci günü çok canım çekince:

“Doktor ne diyorsun bu işe? İyi gelir diyorlar?”

“Senin canın çekmiş galiba, öyle mi?”

“Öyle aslında.”

“İyi gelir filan diye değil de, madem canın çekmiş, abartmadan iç yahu.” 

Bir yandan ama, 12 İmam oruç günleri. İçmemek lazım. Ona bakarsan su da içmemek lazım. Kovid galebe çaldı, ne diyeyim. Bol su içmeyi öneriyor uzmanlar. Bu sene Kerbela yazısı da yazmadım zaten. Oysa bazı Alevi kurumlarına ve şahsiyetlerine düşündürücü saldırılar oldu, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ankara’da bir cemevini ziyaret etti. Alevilerin bir anda “gündem” olmasının nedenleri üzerinde kafa yormak gerekli. Daha çok konuşulacak bu mevzular; kolay kolay gündemden düşmez…

Nerede okumuştum; bir vesileyle hastanelik olmuşsanız, o zamana kadarki bütün dertleriniz önemini kaybeder. Boşuna dememişler her şeyin başı sağlık diye. 

Baştan söyleyeyim. Kimseye “reçete” olsun diye demiyorum hiçbir şeyi; bu tip durumlarda doktorlara, uzmanlara kulak vermek lazım. Bitap düşüren virüse karşı yemek ve besleyici, boğazı yumuşatan sıcak sıvılar ve vitamin takviyesi (C vitamini) önemli. Bunları muhtemelen herkes biliyor. Benim “farklı” olarak naçizane önerim ise, hareket etmek…

Her tarafımın ağrıdığı, döküldüğü, kendimi yerle bir olmuş hissettiğim ilk birkaç gün de dahil hastalık süresince günlük egzersizlerimi yapmaya devam ettim. Tabii normal zamandan daha düşük bir tempoyla, daha kısa süreli ve vücudumdaki kas ve eklem ağrılarına rağmen… Özellikle nefes egzersizleri yapmayı herkese şiddetle tavsiye ederim. Hareket etmek, kanımca, virüs saldırısı altındaki bedeninizi teyakkuza geçiren, direnmeye çağıran, ayağa kaldıran bir etki yaratıyor.

Maalesef sigara içiyorum (tütün sarıyorum) ve hiç değilse hastalık süresince sigara içmemek gerektiği, çok açık ve bu tartışılır bir şey değil. Kendime telkin etmeye devam ediyorum, birçok arkadaşımın uyarısına da kulak vererek; krizi fırsata çevir ve kökten bırak şu sigarayı artık… Bakalım.

***

Yahu Yaşar, laf mı yani şimdi bu? “Gidici misin” nedir yani? Şaka olsun diye demişti elbette. Nereden bilsin “gidici” olmaya takılıp kalacağımı…

O şaka olsun diye öyle demişti, evet, ama şu pandemi sürecinde terk-i diyar eden arkadaşlarımızı düşündükçe… Erdal’ı, Kani’yi, Selçuk ağabeyi… 

“Gidici” olma durumunu test ettiğim çok şey yaşadım ömr-ü hayatımda. Hastalık nedeniyle “gidici” olmak deyince de aklıma düşen içeriden, dışarıdan zor zamanlar ve çok arkadaşım oldu. “Her şeye hazırdım da, hastalıktan gitmek yoktu hesapta” diyen insanlardı. Genç ömürlerine sığdıramadıkları hayalleri, özgürlük düşleri, iddiaları, idealleri vardı…

Aklımızda olsun. Kaç yıldır kovid ile yatıp kalkıyoruz. En çok çocukların etkilendiklerini dikkate almıyoruz, belki aklımıza dahi gelmiyor, en çok çocukların endişelendiği, korktuğu, hatta bazen psikolojilerinin bozulduğu. Kendileri için değil, ebeveynleri için korkuyor, endişe ediyorlar. Henüz bencillik nedir bilmediklerinden ve sevgiyi en saf, en içten, en sahici haliyle yaşadıklarından…

Kızım, kovid olduğumu öğrendiğinde çok ağlamış, “Babama bir şey olacak mı?” Oysa ki ben de kuzumun gözünde diğer çocuklar gibi bir “süper baba” idim düne kadar; korkmaz, yenilmez, yorulmaz, hasta olmaz, her lazım olduğunda Hızır gibi yanında… Kovid illeti çocuklarımızın “süper baba” imgesini sarsmaya başlayacak kadar ileri gitti velhasıl…

En genç gidenlerimizden miras yaşanacak zamanların sorumluluğu var omuzlarımızda.

Buradayım ben daha, Yaşar. Ne sözüm bitti ne de anlatacak hikâyelerim.

***

Kitap tavsiyesi: İlk çıktığı ve herkesin üzerinde konuştuğu dönemde Selahattin Demirtaş’ın kitaplarını okumaya fırsat bulamamıştım. Seher (Öyküler, 2017) ve Leylan’ı (Roman, 2019) okudum peş peşe. Okumamış olanlara öneririm. Biraz kendimi ve kafamı toparlayabilirsem, üzerine yazarım da.

(*) Dersim'de sabahları güneşe karşı okunan Kirmançki duadır. Mealen Türkçesi: Ey güneşin (kutsal) ışıkları. Ümmetine/insanlığa sahip çık. Önce darda muhtaç olana, kuşa kurda (yabanıl hayat canlılarına) ver... kalırsa bir köşede (en son) bize de ver...

12 Ağustos 2022

http://p24blog.org/yazarlar/5540/korona-halleri---gidici-misin-cafer- 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İlla da İzmir...

#ŞehirNöbeti notları :)

Dersim'de hakim kanaat: Gülistan Doku...