Ana içeriğe atla

Çoğalıp gitti aradaki yıllar...

 Geçmiş ve gelecek arasındaki sırat köprüsünde yürürken, düşlerimiz olsun beraberimizde, şiirlerimiz olsun, hayallerimiz, umutlarımız, aşklarımız...

Hayattır, sürprizleri var. “Sürpriz” dediğin hep kötü sürpriz olacak değil ya; illegal hayatların tedirgin zamanlarından kalma bir alışkanlığıdır olsa olsa bu. Sürpriz zaten olumlu anlamları olan bir sözcük değil miydi? Aynı zamanlardan kalma önyargılar yüklemişiz demek...

Oysa yoklayın hafızanızı, madem bir yılı geride bıraktık ve bir yeni yıl var önümüzde yaşanacak; iz bırakmış güzel sürprizler olmalıdır hayatınızda. Yeni başlangıçlar biraz iyi, temiz kalpli olmak gerektirir sanki. Hayatınızdaki iyilikleri düşünün, hatırlayın ya da...

Olmadık bir yer ve zamanda, uzak geçmişlerden bir yoldaşın çıkmıştır karşına mesela; gözlerine inanamazsın... Nereden bileceksin? Ne düşündüğündür, aklından geçendir ne de beklediğin. Hayatın bir başka ve belki en uç boyutundasın. Aklını meşgul eden çok şey var ama hepsi de orada bir parçası olduğun çırılçıplak gerçeklere dairdir; önünüz kıştır, katil bir kışı vardır bulunduğunuz yerin, beyaza kesecektir dünya ve haberler kötü, eli kulağındadır ortalığın cehenneme dönmesinin, filan..

Belki bir rüyadır gördüğün, bir düş; artık uyanıkken de hayal görmeye mi başladın yoksa, hayra alamet değil bu. Kendini yoklarsın, gözlerini, yüreğini, aklını, hafızanı; hayır, kollarını iki yana açmış gülümseyerek sana doğru gelen rüya da, hayal de değildir.

***

Yıllar ve yıllar sonra hayatın “normal” boyutlarında bir başka yaşamak çabası içinde, arkadaşlarınla puslu geçmişten hatıralarınızı paylaşırken kah sevinçli, kah hüzünlü, en genç gidenlerinizin anıları... Kim öldü, kim kaldı... “O artık anılarımızda” sandığın bir arkadaşın çıkagelir masanıza; ne diyeceğini bilemezsin bir an, sana açılmış kolları sarmayı bile akıl edemezsin. Gözlerinden süzülen yaşların da farkında değilsin; sevinçten mi, hüzünden mi... O, yaşıyormuş...

Hayattır, sürprizleri var ve bazen gözlerinden akan yaştır, sevinçten...

***

Aradığındır bazen, beklediğindir, özlediğindir, bir ömür dolusu hasretin, bir hayat boyu tutunduğun, bazen yitirdim sandığın şiirin... Nâzım Hikmet’in ayaklanan duygularında dile gelendir...

Hoş geldin!

Kesilmiş bir kol gibi

omuz başımızdaydı boşluğun...

Hoş geldin!

Ayrılık uzun sürdü.

Özledik.

Gözledik...

Hoş geldin!

Biz

bıraktığın gibiyiz.

Ustalaştık biraz daha

taşı kırmakta,

dostu düşmandan ayırmakta...

Hoş geldin.

Yerin hazır.

Hoş geldin.

Dinleyip diyecek çok.

Fakat uzun söze vaktimiz yok.

Yürüyelim.

*** 

2022 bitiyor ve 2023 yeni bir sayfa olarak açılıyor önümüzde. Her ne yaşanacaksa yaşanacak elbet. Zamanı peşinden sürüklenerek yaşamak ile onu anlamlandırarak yaşamak arasındaki farkı unutmadan ama. Değil midir ki insan, Albert Camus’nün dediğince, bir parçası olduğumuz doğada varlığına anlam arayan yegane canlıdır...

İyilikten, güzellikten her ne anlıyorsak anlamı da onlar olsun yaşamak uğraşımızın. Bir aşk heyecanı ile kalplerimiz titreyerek yaşamak duygu, istek ve çabamızı yitirmeyelim hiç; çoğu zaman üzerimize üzerimize gelen, boğucu “memleket meselelerine” inat diyerek...

“Ne alakası var?” demeyecekseniz eğer, koca Marks’ın kapitalist topluma dair analizlerinin gölgesinde kalan bir romantik yönü de vardır. O, 18. Brumaire’de, “Geçmişin şiirselliği olmadan geleceğin düşü de olmaz,” diyendir mesela.

Geçmiş ve gelecek arasındaki sırat köprüsünde yürürken, düşlerimiz olsun beraberimizde, şiirlerimiz olsun, hayallerimiz, umutlarımız, aşklarımız...

Yaşanmış yıllarla beraber büyüyen hasretlerimize elbet bir gün kavuşmaya dair kavl-i kararlarımız eşlik etsin...

Çoğalıp gitti aradaki yıllar, diyelim sevdiğimize, öyle çok özledim ki seni...

Güzel sürprizlerle dolu bir yıl olsun. Güzel sürprizler eksik olmasın hayatlarımızdan. 

İyi yıllar. Umutla...

30 Aralık 2022

P24 - Çoğalıp gitti aradaki yıllar... (platform24.org)



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...