Ana içeriğe atla

"Bu da mı kader değil?!"

Hatay Valisi Rahmi Doğan’ın görevinden istifa ettiğini duyuran haberi gördüğümde, “Nihayet yani!” diye söylendim. Saray hükümetinde hâlâ “tık” yok ama nihayet 6 Şubat depreminin yerle bir ettiği Hatay’ın valisi Rahmi Doğan “Bu kadar pişkinlik yeter” deyip istifa etmiş, diye düşündüm. Ondan önce Adıyaman Valisi Mahmut Çuhadar istifa ettiğinde de aynı şeyleri düşünmüştüm. İyi niyetli olmak böyle bir şey.

Oysa pek sayın Adıyaman valisi Mahmut Çuhadar sağlık sorunlarını gerekçe göstererek istifa etmiş. AKP’den vekillik başvurusunda bulunursa kimse şaşırmaz herhalde. Hatırlıyoruz, Çuhadar beyefendi, “Devlet nerede” diye soran depremzedelere gülerek karşılık veren garip tavırlarıyla gündem olmuştu.

Diğer pek sayın Hatay valisi Rahmi Doğan ise, direkt AKP’den milletvekili aday adayı olmak için istifa etmiş. İstifasını duyurduğu Twitter paylaşımında görev yaptığı süre boyunca “güzel işler” yaptığını ve mesleğini “layıkıyla” yürüttüğünü belirtmiş. Sivas’tan aday oluyormuş, vekil olursa Hatay’ın “yeniden inşasında” üzerine düşeni yapacağından kimsenin şüphesi olmamalıymış...

Pişkinlik de böyle bir şey...

Bu arada bir “kulis” haberine göre, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın deprem bölgelerine askerin geç müdahale ettiğine dair eleştirilere, “Suriye sınırını kim koruyacak o zaman” şeklinde cevap veren Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile marifet ve meziyetleri saymakla bitmez İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu deprem bölgelerinde milletvekili adayı yapacakmış.

6 Şubat depreminde çok sayıda can kaybı ve ağır hasar yaşanan illerde (Maraş, Hatay, Adıyaman, Urfa, Malatya, Antep, Osmaniye, Diyarbakır, Adana, Osmaniye ve Kilis ile bu illerin ilçeleri) ilgili bakanlar ve valileri aday olarak seçmen karşısına çıkarmak parlak bir fikir aslında. Akar ve Soylu’nun yanı sıra mesela Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı adında bir bakanlık ve o bakanlık koltuğunda oturan Murat Kurum, Maraş’tan; Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı’nı (AFAD) bünyesinde barındıran İçişleri Bakanı Soylu, Hatay’dan milletvekili adayı olabilirler. Bu şehirlerin belediye başkanları da eminim “hizmetlerine” vekil olarak devam etmek hayalleri kurmaktadırlar. Vekil seçilirlerse dokunulmazlık zırhına bürünürler, seçilemezlerse “kader işte”, her şeyi de Reis düşünecek değil, kendi başarısızlıkları olur...

Pişkinlik deyince, Kızılay Başkanı Kerem Kınık var bir de tabii.

Tüzüğünde, “...tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tâbi, kâr amacı gütmeyen, yardım ve hizmetleri karşılıksız olan ve kamu yararına çalışan bir gönüllü sosyal hizmet kuruluşu” şeklinde tarif edilen Kızılay, malum, Uluslararası Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu (IFRC) üyesi. IFRC, Kızılay’ı ticari faaliyetleri nedeniyle “karşılıksız yardım yapan kuruluş” statüsünden çıkarmaya hazırlanıyormuş.

Kınık Bey, bu “başarısıyla” ne kadar övünse azdır ama ne olur ne olmaz diye olası bir iktidar değişikliğinde bu “başarılarının” yargıya taşınma ihtimalini göz önünde bulundurarak onun da kapağı parlamentoya atmak istemesine şaşırmamak lazım. Zaten bürokraside adaylık istifaları furya halinde devam ediyormuş. Furyaya katılır bence o da. Depremin yerle bir ettiği, “çadır” diye feryat eden illerden birinde birinci sıradan seçime girer mi, girer. Kimse demesin, “o kadar da değil.”

“Yarım asrın afeti”

Deprem acısı henüz canlıyken bir de sel bastı Urfa’yı. Son rakamlara göre (16 Mart 2023) Urfa’da 13, Adıyaman’da da 2 kişi yaşamını yitirdi. Şiddetli sağanak yağışın neden olduğu sel, Malatya’da da etkili oldu. Arama kurtarma çalışmaları devam ediyor...

“Doğal afet işte! Bundan da mı Sayın Saray Hükümeti sorumlu?” diye soracak olanlara peşin cevap: Elbette hükümet sorumlu! İmara açılan ve üzerine binalar kondurulan dereleri mi sorumlu tutalım yani!

Bu olay üzerine Urfa Valisi, Urfa Büyükşehir Belediye Başkanı beyefendiler “başarıları” nedeniyle vekil olmaya terfi etmek isteyebilirler. Mümkündür. Özellikle Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül öne çıkıyor.

Sel felaketinin “65 yıldır görülmemiş bir afet” olduğunu söylemiş bu belediyemiz. Asrın değilse bile yarım asrın felaketi. 65 yıl boyunca görülmemiş.

“Bu da mı kader değil!” demeden önce, gazeteci Murat Ağırel’in paylaşımlarından öğreniyoruz ki, 2021’de AFAD ve Urfa valiliğinin düzenlediği “İl Afet Risk Azaltma Planı”nda (IRAP), “sel taşkını” olacak yerler tam isabetle belirlenmiş: Cavşak, Karakoyun ve Akpınar. Selin yok ettiği yerler de tam olarak bunlar olmuş... Yani tespit yapılmış ama hiçbir önlem alınmamış.

Evet; bu da “kader” değil! En hafif ifadeyle, öldüren bir sorumsuzluk... En ağır ifadeyi ise herkes içinden dillendirebilir.

17 Mart 2023 

P24 Blog - “Bu da mı kader değil?!”



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...