Ana içeriğe atla

Gayet mutabıkız aslında, ama...

Meseleye sığ bakanlarla, şu eksik bu fazla minvalinde bir tartışma yürütmek, hadi imkansız demeyeyim ama çok zor.

6’lı Masa kamuoyuna biraz seçim beyannamesi biraz da olası hükümet programı niteliğinde bir ortak metin deklare etti. Doğal olarak siyasi gündem yorum ve analizleri yapanların gündemi, “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” adlı bu deklarasyon oldu. Nedense söz konusu metni okumadan önce yapabildiğimce konuyla ilgili yapılan yorumları okumaya çalıştım.

Sürpriz yok; yandaş medya cenahının konuyu nasıl ele alacağına dair çerçeveyi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan çizdi ve 1 Şubat günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Açıkladıkları metinde herkese selam veriyorlar. HDP'ye selam veriyorlar. Kamudan uzaklaştırılan FETÖ'cülere ve PKK'lılara selam veriyorlar. Kendilerine rakip istemeyen, ülkemizin güçlenmesini istemeyen Batı'ya selam gönderiyorlar.”

Dolayısıyla o cenahtan konuyla ilgili yapılan haber ve yorumlar, “HDP, PKK ve Fetö’ye selam verdiler” minvalinde. 240 sayfalık metinde ekonomiden iç ve dış siyasete ve devletin yeniden yapılandırılmasına dair 2.000’den fazla somut hedef ve vaat var. Ama Saray kurmayları ve medyasının aklında kalan, “kayyumlar gidecek” deyince HDP ve PKK’ye (aslında biri legal diğeri illegal bu iki yapının adını bitişik yazıyorlar biliyorsunuz) selam, KHK’lar iptal edilecek deyince de Fetö’ye selam verdiler oluyor.

Yani bu metinde ne var ne yok ile gerçek anlamda ilgili değiller. Bir seçim stratejisi haline getirdikleri 6’lı Masayı HDP ile HDP’yi de PKK ile “irtibatlı” göstermek ve tümünü birden de adeta “fetö” tarafından kontrol ediliyormuş gibi lanse etmeye devam ediyorlar. Bunu seçim propagandalarında daha sık duyacağız belli ki...

Gündemi Saray medyası üzerinden takip eden yeminli AKP taraftarlarına 6’lı Masanın mutabakat metninde neler vaat ediliyor diye sorulacak olsa, verecekleri cevap, “Reis”in yukarıda kısaca alıntıladığım sözleri olur sanırım. Böyle bir kitle de var...

Oysa Kürt cenahından koca metinde bir tek kez ve bir yerde dahi Kürt sözcüğü geçmemiş olması eleştiri konusu oldu. Aynı nedenle rahatsızlıklarını dile getiren Aleviler de oldu. Fakat eklemek lazım; her iki kesimden de, “Ancak bu kadar oluyor, bunları yapsalar bizim sorunlarımız büyük ölçüde çözülür, ona da razıyız” görüşünü savunanlar da var.

Metinde Kürt sözcüğünün hiç telaffuz edilmemiş olması bir yana, bence metnin asıl sorununa ilişkin gayet ciddi bir eleştiri Selahattin Demirtaş’tan geldi. Demirtaş, Cüneyt Özdemir’in sorusuna cevaben, “Tümden bir kenara fırlatılacak bir metin değil ama hem eksik hem de benim düşünceme göre metnin pusulası bozuk” dedi. “Pusulası bozuk” ifadesinden kastını ise şöyle açıkladı: “Neden derseniz, çünkü hep devleti gösteriyor, halkı ve bireyi değil.”

Bu, ciddi ve sadece gündelik siyaset diliyle değil, işin felsefesi bağlamında da tartışılması gereken bir eleştiri aynı zamanda.

“Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin meramı, devleti yeniden yapılandırmak. Bir başka ifadeyle Türk Tipi Başkanlık Sistemi şeklinde kurgulanmış “yeni” müesses nizamı dizayn etmek. Bunun “AKP iktidarının tahribatlarını gidermek” olarak da okunabileceğini söylüyor konuştuğum CHP’den arkadaşlar.

İster istemez bir “geçiş dönemi” yaşanacak ve bu dönemin temel politikaları, vaatleri büyük ölçüde devletle ilgili. Bu, bir yere kadar anlaşılabilir bir husus.

Fakat parlamento içinde ve dışında sol iddialı olanlar hariç (“sol” derken tabii ki Perinçek partisini kastetmiyorum) neredeyse bütün siyasi partilerde öteden beri derin bir ideolojik saplantı var. Hikmetinden sual olunmaz bu saplantı, “kutsal devlet, yüce devlet, büyük devlet, güçlü devlet” gibi sınır ve ölçü tanımaz devlet güzellemelerinde ifadesini buluyor.

Toplumun devletin kutsal da yüce de olmadığını, topladığı vergilerle vatandaşlara hizmet etmekle yükümlü bir organizasyon olduğunu idrak etmekten uzaklığı, biraz da bu sağcılık, milliyetçilik, devletçilik yarışındaki partilerin, siyaset kurumunun eseri kuşkusuz ki. Bu, çok da övünülecek bir eser değil; çünkü bu aynı zamanda ne kadar gerçek, sahici, işleyen bir demokrasi olup olamadığımızın ölçüsü.

Bir de metnin eksiklerini dile getirmeye biraz da öfkeyle karşı çıkanlar var. “Unutmamak lazım ki 6 farklı partinin bir araya gelmesiyle...” diyor ve “Hele bir AKP gitsin de...” diye de ekliyorlar vurgulayarak.

Meseleye böylesine sığ bakanlarla, şu eksik bu fazla minvalinde bir tartışma yürütmek, hadi imkansız demeyeyim ama çok zor. Çünkü hemen, “Bunlar kalsın mı yani? Ne diyorsun sen?” oluyor tepkileri.

Gitsinler tabii de, yerine gelmek çaba ve iddiasında olanlara dair isteklerimiz, beklentilerimiz, taleplerimiz olmasın mı? Ortaya koydukları belgeyi sadece beğenmemiz mi gerekiyor? 

Bu arada, “gitsinler de...” beklentisinin gerçekleşmesi için önce seçimleri kazanmak gerekiyor; bazıları seçimleri çoktan kazandık havasında hareket ediyorlar da...

Böyleyken böyle. Ben şu belgeyi bir kez daha okuyayım da. Satır aralarında daha güçlü bir demokrasi, herkes için daha iyi ve güvenli, barış içinde bir arada yaşayan bir toplum ve ülke olabilmek için neler yapmayı vaat ettiklerini anlamaya çalışayım...

3 Şubat 2023



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...