Ana içeriğe atla

Kızılay... Amedspor... Aslı Baykal kafası...

 Adı, “hayır”, “iyilik”, “sağlık”, “yardım” kavramlarıyla birlikte anılan, dolayısıyla “siyasetler üstü” olduğunu sandığımız, varsaydığımız, son yıllardaki hemen her depremde zor durumdaki yurttaşların imdadına yetişmesiyle değil skandallarla gündeme gelen yine ve yeniden eleştirilerin odağındaki Kızılay’da “tık” yok.

Önceleri eleştirilere ve birbirinden ciddi iddialara âdet yerini bulsun kabilinden yuvarlak laflarla cevap yetiştiren Kızılay Başkanı Kerem Kınık, muhtemelen, “Biraz zaman geçsin unutulur gider nasıl olsa” diye düşünüyordur. Çok da haksız sayılmaz. Elazığ depremi günlerinde vergi kaçakçılığına aracılık ettiği ortaya çıkmış, istifaya davet edilmiş ve neticede hayat “olağan” seyrinde devam etmeye başlayınca, olanlar unutulmuştu...

Fakat bu kez unutulmayacak. Unutulmasın. Unutturmayalım. Ülkedeki sözcüğün en gerçek manasında yaşanan çürümenin simge kurumlarından biri haline gelen Kızılay’ı da, yaklaşık 50 bin insanımızı kaybettiğimiz deprem felaketinde sorumluluklarının gereği olarak yargılanmak şöyle dursun en azından istifa etmesi gereken  ilgili bakan ve bakanlıkları da...

Kızılay’ın son “ticari” faaliyeti, bazılarının adı “dış mihraklar” olarak anılan yurtdışından yapılan bağışlarla ilgili. Güvenilir bir kurum olduğu varsayıldığı için Kızılay üzerinden yapılan bu yardımlar, kuşkusuz ki Kızılay ve ballı maaşlı yöneticilerinin “kalkınmasına” katkı koymak için değil, depremzede yurttaşlara ulaştırılması amacıyla yapılmış ve yapılıyor. Peki bu yardımlar olması gerektiği gibi depremzede yurttaşlara ulaştırılmış mıdır? Örneğin çadır ve battaniyeler?

Geçerken vurgulamış olayım. Sormak ve cevabını istemek hakkımız, görevimiz, sorumluluğumuz. Faaliyetlerini yardım ve bağışlarla sürdüren bir kurumun da, bu konuda şu veya bu ölçüde değil, tamamen şeffaf ve her an hesap vermeye hazır olması gerekir. Varlık gerekçeleri ve misyonu bunu gerektirir. Bunun yerine lafı dolandırmak veya cevap vermekten kaçınmak, olsa olsa yasal ve ahlaki bir soruna delalettir. 

Deprem günlerinde elindeki çadırları depremzedelere ulaştırmak yerine satmak çabasındaki Kızılay’ın, yurtdışından yollanan çadır ve battaniyeleri ne yaptığı da bir soru işareti. Kızılay’ın nasıl krizden rant devşiren bir kurum haline geldiğini yazı ve haberleriyle açığa çıkartan Murat Ağırel, Çin’den depremzedeler için yollanan 20 bin çadırın depremzedelere dağıtılıp dağıtılmadığını soruyor. Bir de 3,5 milyon Avroluk battaniye parasının akıbetini. Kızılay yöneticileri ne diyor peki? Hiç. (Murat Ağırel’in yazısı burada.)

Sorularımıza cevap vermekten imtina eden Kızılay’ın bu pişkin tutumuna hukuk literatüründe “tevil yollu ikrar” deniyor. Yani suçunu kaçamak bir tavırla/üslupla kabul etmek...

Amedspor’a ırkçı saldırı

Geçtiğimiz 5 Mart günü Bursa’da Bursaspor ile Amedspor takımları karşı karşıya geldi. Maçtan önce, maç esnasında ve maç bittikten sonra Amedsporlu oyuncular ve teknik heyet, ırkçı saldırılara maruz kaldı. Bu tür gelişmelerde “Aman sayın devletimizi kızdırmayalım” haberciliği yapan medya kuruluşları haberi “Olaylı maç”, “Bursaspor maçında gerginlik” gibi olayın aslı ile alakasız başlıklarla duyurdular. Bilmeyen, maçta oyuncular ve taraftarlar arasında münakaşa olmuş, kavga çıkmış filan sanır.

Oysa Amedspor takımı karşılaşmadan önce şehre adım atar atmaz saldırılar başlamıştı.

Takımın kaldığı otelin önünde mehter marşları çalındı. Irkçı sloganlar atıldı. Polis müdahale etmedi...  Maç günü Amedsporlu oyuncular sahaya çıkarken çok sayıda Bursaspor taraftarı sahaya inip futbolculara saldırdı... Maç öncesinde ve maç esnasında sahaya içlerinde bıçak ve mermilerin de bulunduğu yabancı maddeler fırlatıldı... Amedspor kalecisi Cantuğ Temel kafasına isabet eden “yabancı cisimler” nedeniyle yaralandı... Ve maç esnasında tribünlerde “Yeşil” kod ismiyle tanınan işkenceci katil Mahmut Yıldırım ve 90’lardaki “faili meçhul” cinayetlerin simgesi haline gelen Beyaz Toros posterleri açıldı... Maç bitiminde Amedsporlu oyuncular soyunma odasında da saldırıya uğradı...

Özetleyerek anlattığım bu tabloda bir “karşılıklı gerginlik” veya “karşılıklı kavga” var mı? Neresinden baksan ırkçı bir saldırı söz konusu.

Ama bu maç oynandı. Hakemler maçı iptal etme, erteleme gereği duymadı. TFF olup bitenleri harekete geçmeye değer bulmadı.

O posterlerle ilgili İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, yaşanan “olayın” nitelik ve mahiyetine değinme gereği duymadan “Bu görsellerin stada sokulmasında zafiyet gösteren kamu görevlileri ile ilgili soruşturma başlatıldı, açığa alındılar” açıklaması yaptı. “Hükümet istifa” sloganları atıldığında ayaklanan Saray hükümetinin “olay” karşısındaki tutumu bundan ibaretti.

Bu arada, atlamayalım, o posterleri açan kişiler de tespit edildi, gözaltına alındı ve Devlet Bahçeli’nin ırkçı saldırganları tebrik ettiği konuşmasının ardından serbest bırakıldı. Gözaltında iken ellerine Türk bayrağı  tutuşturulup fotoğrafları çekildi mi, bilmiyorum.

Bu arada, saldırıya uğradıkları maç dönüşü taraftarları takımı Diyarbakır Havaalanı önünde karşılamak istedi. Bunun üzerine havaalanı önünde ve çevresinde geniş güvenlik önlemleri alan polis, takımlarını desteklemek isteyen taraftarları dağıttı. Hükümet yetkilileri, “devletimiz güçlüdür” açıklaması yaptı mı, takip etmedim...

“İyi ki Erdoğan var”

90’lı yıllarda Çiller hükümetinde İçişleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemde adı “Komando Meral”e çıkan, “Asena” lakabıyla da bilinen İyi Parti lideri Meral Akşener’in 6’lı Masayı önce devirip, partisinin barajın altında kalma olasılığı belirince enteresan bir formül icat edilerek masaya dönmesi haftanın en önemli gündemiydi tabii. Deprem gündemiyle canı sıkkın Saray iktidarına da ilaç gibi geldi bu gündem değişikliği. Neyse. Bu konuda söylenecek hem çok şey var hem de bir şey yok. Şimdilik, cümlenin “bir şey yok” kısmında kalayım.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 6’lı Masa tarafından nihayet resmen cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesini de, hayırlı uğurlu olsun temennisiyle kutlamış olayım.

Ancak, geçen sene CHP’den istifa eden ve her an AKP’ye katılması beklenen Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal’ın bu gelişmeyle ilgili hissiyatı hayli farklı. Twitter’da yazmış: “Kılıçdaroğlu’nun çoklu ittifak bloku türlü vaatlerle, kendinden başka aday çıkmasını önlemeye çalışıyor. İyi ki Erdoğan var da demokrasimizi yaşatabileceğiz. O da olmasa oluşan acayip blok tüm sesleri susturacak ve seçime tek aday girmesine izin verecek.” Hayallah yani, Bay Kemal’e kalsa bakın neler olacakmış...

Sözcükleri israf etmenin alemi ve gereği yok. Ama merak işte, sormadan edemedim. Acaba Aslı Baykal ne içiyor da bu lafları edecek kafayı buluyor?

10 Mart 2023 

P24 Blog - Kızılay... Amedspor... Aslı Baykal kafası... 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...