Ana içeriğe atla

Sayın Özgür Özel naaptınız siz?!

 “… bir de “bölücülük” suçlaması var. Neyi, nerede, nasıl “bölmek” istemiş ya da istiyormuş; meçhul!”

Geçtiğimiz 19 Kasım Pazar günü Kürt soprano Pervin Çakar’ın Kadıköy’deki konseri hemen her mecrada “haber” olurken sosyal medyada da büyük ilgi gördü. (“TT oldu” deniyordu galiba?) Opera ülkemizde çok sevilen bir müzik türü olduğundan veya Pervin Çakar her kesimden Türkiyeli yurttaşların hayranı olduğu dünyaca ünlü bir sanatçımız olduğundan değil maalesef. CHP’nin çiçeği burnunda lideri Özgür Özel bu konsere katıldığı ve üstüne üstlük konserin bitiminde reverans yaparak Çakar’ın elini öptüğü için. Dahası da var; bu sahneyi sosyal medya hesabında “Sn. Chakar’ın performansı kadar verdiği barış kardeşlik mesajları ve deprem acımızı paylaşması da etkileyiciydi” diyerek paylaşmıştı!

Bir danışmanı da adama dememiş ki, “Yahu sayın Özel, hadi Akit gazetesini geçtim ama Yılmaz Özdil bunu duyarsa fena haşlar bizi, naaptınız siz abi ya!” Dememiş demek ki. Dese, hiç değilse o fotoğraflı paylaşımı yapmaz, hadi bir kazadır oldu konsere gitti ama Pervin Hanımın performansını övmez, sorana “Bir Opera Gecesi demişlerdi o bakımdan, hem Kürtçe opera mı olur zaten?” filan der geçerdi. Solcu, sağcı, milliyetçi, ulusalcı, İslamcı görünümlü bilumum ırkçı çevreler belki yine kızarlardı koro halinde ama tutunacak dalları, sığınacak mazeretleri olurdu; “Bir cahilliktir ettik. Abartmayalım yani.” Tepkiler dinmezse, fatura Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı’na kesilirdi. Adam adından dolayı olağan şüpheli zaten, kimse de garipsemezdi. Partinin alî menfaatlerine feda olsun Şerdil Dara Bey denirdi arkasından…

“Kürt” deyince hemen içtimaya geçip alarm ilan edenlerin çeşitliliği dikkatinizi çekiyor olmalıdır sizin de. Reis’in “Baldıran zehiri içtim” diyerek başlattığı Çözüm Süreci zamanlarında, hiç değilse iktidar yanlısı çevrelerde bu karşıtlık minimum seviyelere inmişti. Şimdilerde, misal Akit çevresiyle Aydınlıkçılar, ülkücülerle Yılmaz Özdil’in bayraktarlığına soyunduğu ulusalcılar, ulusolcular, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” goygoycuları, normalde birbirleriyle ne denli didişiyor olurlarsa olsunlar, “Kürt” deyince derhal safları sıklaştırıp hücuma geçiyorlar. Ne de olsa söz konusu olan devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü; siyasi, ideolojik farklılıkların lafı mı olur. Onlar rol gereği.

Sayın Özgür Özel’e yönelik bazısı hezeyan boyutundaki tepkilerin merkezinde, sürpriz yok, Hedep ile yakınlaşma “tehlikesine” dikkat çeken laflar vardı. Misal, Yılmaz Özdil’e göre, AKP’ye “seçim afişi” hediye edilmişti. Yani AKP (ve ortağı MHP) Özel’in bir sanatçı kadının elini öpmesi üzerinden herhalde “işte terörle işbirliğinin fotoğrafı!” propagandası yürüterek CHP’yi seçim sandığına gömecekti. Nitekim bazı yorumcular bu gelişmeyi “CHP ile HEDEP flörtü” olarak değerlendirdiler hemen. Sabah, Takvim, Akit isimli “yandaş” medya mecraları da Google’un altını üstüne getirerek Pervin Çakar üzerinden CHP ve Özel’e hücuma geçtiler. Meğerse Pervin Çakar “Kürt” imiş, “bölücü” imiş, bir röportajında “Kürdistan” demiş, başka bir röportajında “Kürt müziği talan edilmiş” demiş, bir keresinde de “Kürtlerin devleti yok ki sopranoları olsun” demiş…  (Belki başka şeyler de keşfetmişlerdir, bunlar sadece benim kısa bir tarama ile görebildiklerim.)

Bazı okur ve arkadaşlarım bana “ciddi mevzularda bazen mizahi bir dil kullanıyorsun” diyorlar; kimisi eleştirerek kimisi de beğenerek. E söyleyin ben bu kafasızların ciddi ciddi “haber” diye yazdıkları bu laflara nasıl ve ne tür bir ciddiyetle cevap vereyim? Hangi devirde yaşıyoruz?

Pervin Çakar, Mardinli bir Kürt; evet. Kürt müziği talan edilmiş; çok doğru. Kürtlerin devleti yok; Irak’taki federe Kürt yönetimini bile bazıları elinden gelse bir kaşık suda boğacak, yani o da doğru. Devlet desteği olmayınca opera gibi aristokratik ve pahalı bir müzik nasıl gelişsin demiş; yüzde yüz doğru… Meseleniz nedir?

Ha, bir de “bölücülük” suçlaması var. Neyi, nerede, nasıl “bölmek” istemiş ya da istiyormuş; meçhul!

Çakar opera gibi zor, Kürt operası gibi daha da zor bir işle kararlı bir şekilde iştigal ederken başından beri hep “siyasetler üstü” bir konumda olmayı önemsemiş biri. En “siyasi” açıklaması, Özgür Özel’in de tanıklık ettiği gibi barış, kardeşlik mesajları vermesi ve linççi güruha cevaben söylediği ana dilinde sanatını icra ederken kimseden icazet almayacağını bu vesileyle bir kez daha ilanen duyurması… (Çakar’ın sanatçılığını siyasetler üstü bir hassasiyetle sürdürmek çabası, bazı Kurdî siyasetlerin öteden beri eleştirdikleri bir şey; onu da ben söylemiş olayım.)

***

Opera, hem de Kürt operası ve dolayısıyla Pervin Çakar adı 2019 yılında dikkatimi çekmiş ve kendisiyle bir röportaj yapmıştım. Röportaja giderken, laf aramızda, “Kürt operası nedir yani? Çok mu lazımdı?” denilebilecek türden ön yargılarım vardı. (Klasik müzik sevmeme ve dinlememe rağmen.) Bilinen ve hemen her yöreye uyarlanan bir fıkra vardır ya hani; misal Cizre’de bir opera gösterisi yapılmış, Cizreliler “Cizre Cizre olalı böyle zulüm görmedi” demişler. Röportajdan önce sohbet ederken bu fıkra üzerinden epey gülmüştük.

Sorularımı sormuş, cevaplarımı almıştım. Söyleşi ve sohbetin sonucunda, röportaja yansıtmadım ama emeği, çabası, inadı ve Kürt kültürüne, müziğine kazandırdığı yeni boyut nedeniyle içten içe gururlanmıştım.

Söyleşinin sonunda, “Siyasetten uzak durduğunuzu biliyorum ama yine de Türkiye’deki Kürt sorunun varlığı size ne hissettirir, ne düşündürür diye soracağım” şeklindeki soruma şöyle yanıt vermişti: “Bütün vatandaşların eşit olması gerektiğine inanıyorum. Hangi etnik kökenden olursa olsun, hangi inançtan olursa olsun. Hepimiz birer ‘kuluz’ sonuçta, hepimize bir yer var bu dünyada, Türkiye’de de her birimizin bir yeri vardır. Birbirimizi ötekileştirerek, ayrıştırarak, hiçbir yere varamayacağımızı düşünüyorum.” (Röportajın tamamı burada )

Sayın Özgür Özel gördün mü yaptığını? Sen o konsere gitmesen, o gün İstanbul’da hava çok soğuk ve yağışlıydı, kimselerin haberi bile olmayacaktı belki, ne operadan ne de Kürt soprano diye bir sanatçının varlığından! Hem söyle bakalım, Pervin Buldan da oralardaymış, ne fısıldaşıyordunuz öyle gizli gizli?

***

Son dakika gelişmesi! Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, 14 Mayıs seçiminin ardından Kemal Kılıçdaroğlu ile imzaladıkları ultra gizli protokolün tamamını açıkladı. Daha önce de kamuoyuna sızdırıldığı gibi Sayın KK cumhurbaşkanı seçilse imiş Özdağ’a biri içişleri olmak üzere üç bakanlık ve MİT’i verecekmiş. Üstüne de Kürt seçmenin iradesini çiğnemekten başka bir anlamı olmayan kayyum uygulamasının sürdürüleceğini taahhüt etmiş! Daha önce duyunca da şaşırmıştık ama belgesini görünce bir kez daha afalladık. CHP Genel Başkanı koltuğunu kaybeden Kılıçdaroğlu Bey ofis açtı haberleri çıkmıştı. Siyasetten ve CHP’den elini ayağını çekmeye niyeti yok yani. Hemşehri tavsiyesi, bence Sayın Kılıçdaroğlu siyaseti derhal bıraksa ve bir daha özellikle kendisine rekor düzeyde oy veren Diyarbakır, Hakkari, Şırnak, Ağrı, Batman ve Dersim gibi şehirlerden uzak dursa, yeridir. Bu utanç verici, yüz kızartıcı tavrın adı “siyaset” ise eğer, “Bila lahnet be li siyaseta bi vî rengî!” (Lanet olsun böyle siyasete).

24 Kasım 2023

https://platform24.org/sayin-ozgur-ozel-naaptiniz-siz/



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...