Ana içeriğe atla

Birisi DERSİM mi dedi?

 Bir coğrafyayı Türkleştirmek için katliamların yanı sıra bu tür zorlama inkar yollarına başvurmanın nesi ve neresi “feodalizmle mücadele”?

Geçen 22 Ocak günü Dersim’de, Kamer Genç’in ölüm yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen anma törenine katılan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, burada yaptığı konuşmada Genç’in hemşehrilerine hitap ederken “Değerli Dersimliler” dedi.

“Dersimliler” mi dedi o?

Tabii hemen “devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü” ideolojisinin bu tür durumlara karşı sürekli aport halindeki aparatları harekete geçti. Bunlardan gazeteci kılıklı (İHA Ankara Haber Müdürü imiş?) biri, görünüşte ve sözde dahi olsa “gazeteci” olduğunu unutup Sayın Özel’i sosyal medya hesabından Sabiha Gökçen’in adını kullanarak tehdit etti: “Dersim değil Tunceli. Israr edersen bir Sabiha Gökçen çıkar, kafanıza vura vura öğretir.”

Bu Onur Öymen özentisi terbiyesiz, edepsiz, provokatör zat için umarım Sayın Özel tehdit ve hakaret davası açar ve kimin kafasına ne şekilde vurmaktan bahsettiği ile ilgili mahkemede nasıl kıvırttığına tanık oluruz.

Bazısı “gazeteci” kılıklı değişik başka tipler ve troller de derhal “Tunceli demeyi öğreneceksiniz!” kampanyası başlattı sosyal medyada. Öğrenmezsek ne olur? Döverler mi acaba?

MHP lideri ulu Türk Devlet Bahçeli mevzu Dersim olur da bu gündeme müdahil olmaktan geri kalır mı? Kalmaz ve kalmadı zaten. 23 Ocak günü partisinin grup toplantısında Özel’i hedef tahtasına oturttu ve “Türkiye’de Dersim diye bir il yoktur! Olan ise tunç yüreklilerin yaşadığı Tunceli’dir” dedi.

Adam Dersimlileri “tunç yürekli” diyerek övdü diye havaya filan girmedim ama bu laf nedense çok tanıdık geldi bana. Çok geçmeden hatırladım. Bu ara “komando Meral” yıllarını “Bizim zamanımızda siyasi cinayetler mertçe işleniyordu” diyerek özlemle yad eden Meral Akşener’in de hayran olduğunu bildiğimiz ünlü Türkçü ırkçılardan Nihal Atsız’ın bir şiirinde geçiyordu bu laf. Şöyleydi:

“… Delinse yer, çökse gök,yansa, kül olsa dört yan,

Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.

Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan,

Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz…”

Bilen zaten biliyor da hala bilmeyen varsa diye kısaca da olsa söylemeden geçmeyeyim: TDK sözlüğüne göre tunç; çinko, bronz ve kalay karışımı bir alaşım. Dersim’in “tunç” ile bir ilgisi, alakası yok. Dolayısıyla “tunç yürekli” olmak diye bir iddiaları da. Tunçeli, bir inkar ve imha operasyonunun adı. Devletin “tunç” elini ifade ediyor. Dersim’e “Tunçeli” adı verilmesinin (1935), Dersimlilere devletin bu özelliğini sürekli hatırlamalarını, unutmamalarını sağlamak için olduğu anlaşılıyor. Dersimliler de unutmuyor zaten…

Peki “Dersim” ne? Dersim yüz yıllardır o coğrafyanın adı. Selçuklu, Bizans, Osmanlı ve İran kayıtlarında bu isimle var. (Daha geriye gitmedim, bilmiyorum.) Milli mücadelenin karargahı olan Büyük Millet Meclisinin tutanaklarında ve 1935’te adı değiştirilene değin Cumhuriyet döneminde de Dersim, “Dersim” olarak kendi adıyla anılıyor…

Asıl ilginçlik ne biliyor musunuz? Dersim’e “Tunceli” ya da yasadaki haliyle “Tunçeli” deyince çağdaş, ilerici filan oluyorsunuz, “Dersim” deyince ise feodal, geri, gerici, cahil…

Misal, “Dersim’e adı iade edilsin” deyince “feodalizme sarılmış” olmakla itham ediliyorsunuz. Dersim’e “Dersim” deyince, nasıl oluyorsa ABD emperyalizminin oyununa gelmiş oluyorsunuz. Kemalistlerin ve bazı sosyalistlerin feodalizmi yıkıp aydınlanma devrimini tamamlamalarına engel olmuş oluyorsunuz…

Bilmeyen abarttığımı zannedecek ama hayır, abarttığım filan yok. Yukarıdaki laflar da benim uydurmam değil; ismi lazım değil, bir kısım sol ve Kemalist çevrelerde çok okunan, izlenen birinin yazısında geçen ifadeler. Bir yerde “bilimsel sosyalizm” de diyordu hatta. Kafasını bu tür düşünsel keşişlere ipotek vermiş olanlar çok. En “derin” düşünceleri, dünyayı Rothschild ailesinin yönettiğine duydukları sarsılmaz inanç. Ne Kürt sorunu, ne Türk sorunu, ne demokrasi ve ne de başka bir sorun, hepsi hikaye. “Kaderimiz” Rothschild ailesi ne yazdıysa o; biz de haybeye boşa kürek çekiyoruz işte!

Memleket meselelerini kendilerine empoze edilmiş ezberleri sorgulamadan kabul ederek “anladığını” düşünen böyleleri bu ve benzer “bölücü” girişimlere karşı sürekli alarm halinde yaşıyorlar. Hayli yorucu bir şey olsa gerek. Ne zaman bu mesele gündeme gelse, hemen Dersim’e “Tunçeli” demenin çağdaşlık, “Dersim” demenin ise cahillik ve feodalizm savunması olduğu şeklinde, çalıştırmadıkları beyinlerine önceden yerleştirilmiş kalıplarla harekete geçiyorlar. Bunların bazısı da “sosyalist”, “komünist” üstelik. “Bilimsel sosyalizme göre…” gibi ifadeler kullanıyorlar bolca.

Demiyorlar ki bir memleketin yüz yıllardır kullanılan adını değiştirmenin nesi ve neresi “çağdaşlık”?

Demiyorlar ki bir coğrafyayı Türkleştirmek için katliamların yanı sıra bu tür zorlama inkar yollarına başvurmanın nesi ve neresi “feodalizmle mücadele” veya “aydınlanma”?

Demiyorlar ki bir halkın tarih boyunca acılar göğüslenerek oluşmuş hafızasıyla oynamak, ancak faşist zorbalardan beklenecek bir olmayacak şeydir ve bu zorbalığı “çağdaşlık”, “ilericilik”, hatta “sosyalizm” diye sayıklayarak desteklemek, sahiplenmek ise, tipik bir beyni iğdiş edilmiş olmak halidir…

Resmi ideoloji zihniyetinin insanların bilincini dumura uğratmasıyla siyasal, toplumsal, düşünsel yaşamlarımızda baş gösteren en çarpıcı sapma ve çarpıklıklardan biridir bu konu.

Öyle bir sapma ki, bazıları köprülerin altından akan onca sulara karşın hala aynı kafada olmanın marifet olduğu saplantısını yaşamlarının yegane kıblesi sanıyorlar. Yazık…

26 Ocak 2024

https://platform24.org/birisi-dersim-mi-dedi/




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...