Ana içeriğe atla

Göstere göstere, organize ve devlet gözetiminde...

 Siyasi cinayet ve kitle katliamlarının tamamında açık veya örtülü, doğrudan veya dolaylı devletin eli, kolu, bilgisi, onayı, görgüsü, gözetimi vardır

Hatırlayın; göstere göstere işlenen bir cinayet idi Hrant Dink’in öldürülmesi…

Hakkında peş peşe “Türklüğü aşağılamak” (ünlü 301. Madde) suçlamasıyla davalar açılıyordu. Mahkeme ve Agos önünde bilumum ırkçı, faşist ve “derin”, “karanlık”  çevrelerin namlı simaları gösteriler yapıyor, güvenlik güçleri gözetiminde Hrant’a tehditler yağdırıyorlardı…

Mesela o dönem Ülkü Ocağı yöneticilerinden, sonradan Doğu Perinçek’in başdanışmanı Levent Temiz isimli şahıs şöyle diyordu; “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir!” Egemen medya ve televizyon kanalları bu ırkçı tehdit ve hakaretleri izleyicilerine milli hisleri (!) galeyana getirecek bir edayla sunuyorlardı…

Göstere göstere ve son derece “organize” bir cinayet idi Hrant’ın öldürülmesi…

Savcılar, mahkemeler, medya ve “milli hisleri” köpürtülen çevreler Hrant Dink mesaisi yapıyorlardı. Hani filmlerde, romanlarda denir ya, “Havada ölüm kokusu vardı” diye, öyle günlerdi ve ama yaşanan bir film sahnesi değildi işte…

Devlet de işin içindeydi. Mesela günler sonra öldürüleceğinden habersiz, çağrıldığı İstanbul Valiliğinde bir vali yardımcısı ve iki MİT görevlisi tarafından “uyarılmıştı”Hrant; “Ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçın Hrant Bey!”

Hrant ne yapıyordu da “ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçın” diye uyarılıyordu? Gazetecilik yapıyordu! Mesela 1937 yılında Dersim’e yağdırdığı bombalar için yıllar sonra bile (1987) “50 kiloluk bombaların ne şeysi olur” diyen Mustafa Kemal’in manevi kızı Sabiha Gökçen’in aslında bir Ermeni yetimi olduğu haberini yayınlamıştı (6 Şubat 2004). Sen misin bu neresinden baksan trajedi olan olayı duyuran! Hürriyet başta dönemin istisnalar hariç bütün medyası Hrant’ı linç etmeye girişmişti. Dahası, Genelkurmay Başkanlığı da tabii ki derhal olaya müdahil olmuş ve Hrant ile Agos’u “cürüm” işlemekle itham etmişti: “Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa karşı bir cürümdür.” (21 Şubat 2004)

Göstere göstere, organize ve neredeyse bütün “kritik” birimleriyle devlet gözetiminde işlenen bir cinayet idi Hrant’ın katledilmesi…

Türkiye’de memleket meselelerine ortalama düzeyde aşina olan herkes bilir ki istisnalar bir yana siyasi cinayet ve kitle katliamlarının, provokasyonlarının tamamında açık veya örtülü, doğrudan veya dolaylı devletin eli, kolu, bilgisi, onayı, görgüsü, gözetimi vardır. Bunlar genellikle özel harp operasyonlarıdır. Bazı senaryoların şartlarını hazırlama amacı güdülen eylemlerdir. Her ne kadar “ülkeyi ve ortamı germekle” Hrant gibi ülkenin demokratları suçlansa da aslında kaos, gerginlik, karmaşa bu “derin” ve “karanlık” yapıların asli işidir. Ortalık karışacak ki duruma göre darbe şartları olgunlaşsın, ihtiyaca göre milliyetçilik canlandırılsın, memleket kutuplaşsın vb.

Geçenlerde yazar ve avukat Fethiye Çetin kendisiyle yapılan bir söyleşide, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Dink ailesine, “Bizi aşan şeyler var” dediğini açıkladı. (Söyleşi burada)

Öyledir. Bazen, “Duvardan bir tuğla çekersek” denilir, bazen “bizi aşan şeyler var”…

Hrant’ın katline ferman verenlerin hesabı, senaryosu üzerine çok şey söylenebilir. Kesin olan, Hrant’ın katledilmesi üzerine Türkiye toplumunun ırkçı, faşist, marjinal çevreler dışında bütün kesimlerinin Hrant’ı sahiplenmek için meydanlara çıkmasının onların kirli hesaplarını bozduğudur.

Bu, maalesef demek gerekir, çok geç kaldığımız bir sahiplenmeydi. Ne var ki yine de anlamlıydı, değerliydi ve unutulmayacaktır…

Hrant Dink’e “Bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz” dedirten de buydu sanırım. Kendi sözünü, ölümüyle kanıtladı…

Hrant Dink, adalet arayışımızın bayrağıdır; asla yere düşürmemekle yükümlü olduğumuz…

— Hrant Dink’in öldürülmeden önceki son iki yazısını bir kez daha okumanızı öneririm. İlki, 12 Ocak 2007 günü yayınlanan “Neden hedef seçildim?” başlıklı yazısı.

— 2007 yılından bu yana her 19 Ocak’ta aynı yerde, aynı saatte, Hrant’ın vurulduğu yerde…

19 Ocak 2024

https://platform24.org/gostere-gostere-organize-ve-devlet-gozetiminde/




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...