Ana içeriğe atla

Bu kez ROK devrede: Kürt seçmene promosyonlu çağrı

 ROK, apaçık Kürt seçmeni İstanbul’da Dem Parti adayları etrafında yumruk gibi kenetlenmeye davet ediyor. Sadece davet de değil görüldüğü gibi, promosyon kabilinden özendirme ödülleri de var

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 8 Mart günü Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) tarafından düzenlenen toplantıda konuşurken 31 Mart yerel seçimlerini kastederek, “Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim, çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak” dedi.

Sayın Erdoğan’ın kurduğu cümle içerisinde “son seçimim”, “final” sözcüklerinin geçmesi, farklı nedenlerle herkesi heyecanlandırdı.

İyi Parti hızlı adımlarla eriyerek dümeni Cumhur İttifakına kırma çabasında olsa da hala çeşitli “Tayyip gitsin de…” çevreleri, bir an “Acaba?” diyerek sosyal medyayı hareketlendirdiler. Daha önce de, hatırlarsınız, Sayın Erdoğan “Milletimiz tamam derse…” demiş ve bunun üzerine X’de #Tamam hashtagi günlerce trend topic olmuştu (2018).

Belli ki bu konuşmanın hedef kitlesi, seçime günler kala hala arzu edilen “coşku” seviyesinin gerilerinde seyreden AKP camiasıydı. Alakası var mı bilmiyorum ama gece gündüz (evet gece de!) yollarda “dombra” yayını yapan seçim araçlarından yükselen ses daha da artırıldı sanki.

“Heyecan” çok da uzun sürmedi: AKP sözcüsü Ömer Çelik ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un, “Sayın Reis’in bir işaretine bakar, hemen TBMM’yi toplayıp gereğini yaparız” mealindeki açıklamaları, heyecanı yatıştırdı. Öyle ya, Reis “Bir dönem daha” dediğinde hangi yasa, kanun, anayasa, mevzuat ve dahi parlamento bunun önünde durabilirdi ki?

Erdoğan’ın sözlerinden “Artık cumhurbaşkanlığına aday olmayacağım” anlamı çıkaranların canları sıkılacak belki ama, kağıt üzerinde mümkün gibi görünen bu ihtimal, oldukça zorlama ve bir parça da hayal.

Yorumcuların işine karışmak gibi olmasın ama Sayın Erdoğan aynı konuşmasında, “Malum 31 Mart Türkiye’de bir dönüm noktası” da demişti ve aslında mevzunun bam teli de buydu: 31 Mart bir “dönüm noktası” ve “Bu seçim benim için final” yan yana okunduğunda Reis’in biraz atalet halinde olan taraftarlarını canlandırmak niyetinde olduğu gayet net anlaşılıyor. Mevzu cumhurbaşkanlığına tekrar aday olmak istememesiyle ilgili değil yani.

İstanbul’da Murat Kurum’un yürüttüğü kampanyanın pek de başarılı gitmiyor görünmesi, Erdoğan’ı, aslında İstanbul’u kastederek söylediği “dönüm noktası” hassasiyetiyle “sahaya” ağırlığını koymaya zorluyor.

Fakat tam da bu durum beraberinde ciddi bir riski göze almayı gerektiriyor. 2019 Mart ve Haziran seçimlerinin ardından, adını bile anmadan “O zat” diye hitap ettiği Ekrem İmamoğlu bir kez daha İBB Başkanlığına seçilirse, Murat Kurum’dan ziyade Recep Tayyip Erdoğan’a karşı “zafer” kazanmış olacak. Böyle anlaşılacak, böyle yorumlanacak ve İmamoğlu, siyasi tarihimize “Son 22 yılda Recep Tayyip Erdoğan’ı seçimlerde yenilgiye uğratan tek adam” olarak geçecek. Taraflar bunun farkında tabii ki.

***

Gördüğüm kadarıyla bir de Rasim Ozan Kütahyalı farkında.

Dem Parti İBB Başkan adayı Meral Danış Beştaş’ın X’teki paylaşımını alıntılayarak şöyle yazmış ve profiline de sabitlemiş geçen gün (12 Mart):

“Eğer 31 Mart’ta Meral Danış Beştaş, % 9 oy oranını yakalayabilirse;

1-  İmralı’ya tecrit kaldırılacaktır.

2-  Selahattin Demirtaş, Osman Kavala ve hapisteki Kürt siyasetçiler serbest kalacaktır.

3-  Kürt belediyelerine kayyum atanmayacaktır.

Mühür İstanbul Kürtleri’nin elindedir…”

ROK, apaçık Kürt seçmeni İstanbul’da Dem Parti adayları etrafında yumruk gibi kenetlenmeye davet ediyor. Sadece davet de değil görüldüğü gibi, promosyon kabilinden özendirme ödülleri de var. Ama açık seçik şartlarını da belirtmiş: Söze “Meral Danış Beştaş en az yüzde 9 oy alacak” diye başlamış zaten. Neden 6, 7 veya 8 değil de 9? Hesap kitap meselesi tabii.

Bir de davetin kapsama alanını İstanbul olarak vurgulamış; diğer seçim bölgelerinde herkes kafasına göre takılabiliyor, sıkıntı yok…

2019 seçimlerinde “İmralı’dan mektup geldi” hamlesi ile Osman Öcalan’la TRT röportajı iş görmeyince, belli de olmaz ama bu seçimde herhalde bu tür ters teptiği anlaşılan yollara başvurmayacaklar.

Kürt seçmenin İmamoğlu’ndan uzak durması nasıl sağlanacak peki?

CHP Grup Başkanvekili ve Afyon Belediye Başkanı Adayı Burcu Köksal’ın “Bizim belediyeye Kürtler giremez!” dercesine yaptığı ırkçı çıkış biraz “umut” yaratmadı değil AKP cenahında. Ne var ki Ekrem İmamoğlu da öğrenmiş görünüyor bu işi; açık seçik bir ifadeyle Köksal’ı kınadı, istifaya davet etti.

Şu “para sayma” görüntüleri de fos çıktı galiba. Görüntüler 2019 yılına ve CHP il binasının satın alınmasına ilişkin imiş. Yaratılmak istenen “İmamoğlu’nun adamları para istifliyor, yolsuzluk var” algısı pek etkili ve inandırıcı olmadı yani.

ROK’un çıkışı “imdada” yetişmiş oluyor bu durumda: İmamoğlu’na değil kendi partinizin adayına oy verin ey Kürtler! Selahattin’i bırakacağız, yanında Kavala’yı da. İmralı’da tecrit son bulacak, Öcalan’a yeni bir TV, aile ve avukat açık görüşü imkanları getirilecek, Türk Tarih Kurumu ve Atatürkçü Düşünce Derneği’nin  yeni yayınları verilecek. “Fiziki özgürlük” için söz veremiyoruz ama ona da bakacağız. Ha, bir de kayyumları asli görevlerine iade edeceğiz…

Tabii ROK, bu çıkışında inandırıcı olmak adına yarın öbür gün “İstanbul’da oylar Meral Danış Beştaş’a!” kampanyası başlatabilir. Kampanyasının sloganı da muhtemelen bağıran bir fotoğrafı eşliğinde “Benim oyum Dem Parti’ye! Ya senin?” olur.

Gelgelelim Kürtler tarihler boyu başlarına hep olmadık işler geldiği için, özellikle doğrudan veya dolaylı devletten gelen bu tür adımlara karşı, yoğurdu üfleyerek yemeleri gerektiğini bilen bir halk.

Dahası, “Madem öyle” deyip tam tersi bir davranış sergilemeleri olasılığı da var. 2019 seçimlerinde öyle olmuştu…

“E hani yazının özlü sözü?” diye soranlara gelsin: Ji her hesinî şûr çênabin (Her demirden kılıç yapılmaz).

15 Mart 2024

https://platform24.org/bu-kez-rok-devrede-kurt-secmene-promosyonlu-cagri/ 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...