Ana içeriğe atla

Istakoz ve züğürdün çenesi

 Hakkaniyet gereği Şebnem Bursalı’nın “Monako’da ıstakoz yemek” temalı fotoğraflı paylaşımı nedeniyle dilinin ucuyla özür diledikten sonra “En iyi savunma saldırıdır” hissiyatıyla “Gündemi değiştirmek istiyorlar” açıklaması yaptığını da hatırlatmış olayım

Atalarımız boşuna dememişler, “Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” diye. Kaç gündür bir sayın AKP milletvekilinin Monaco’da bir iş insanı arkadaşıyla yediği ıstakoz konuşuluyor.

AKP İzmir Milletvekili ve Dijital Mecralar Komisyonu Üyesi Şebnem Bursalı hanımefendinin instagram hesabında paylaştığı fotoğrafta, “ıstakoz” olduğu söylenen bir “şey” görünüyor. Ama sofrada sadece ıstakoz mu var? Zenginler zevk sahibi insanlardır yani, ıstakozun yanında başkaca ne yenilir içilir, fakirler bilmez ama onlar tabii ki de (“tabii ki de”) bilirler.

İşleri, varlıklı şahsiyetlerin “Neyin yanında ne yenilir içilir acaba?” türü yemekle ilgili meraklarını gidermek olan gurmeler ıstakozu Sauvignon Blanc (“O ne la?”) ile tüketmeyi tavsiye ediyorlar mesela. Yengeç, istiridye, karides, deniz tarağı gibi yumuşakçalar ve kabuklular da ıstakozun yanına yakışan diğer deniz ürünleriymiş. İçecek olarak da genellikle beyaz şarap tercih ediliyormuş. (Fatih Altaylı da bu “detaya” takılmış ve “Benim hâlâ merak ettiğim bunun yanında hangi şarabı içtikleridir. Öyle ya, bu ıstakoz öyle kuru kuru yenmez” demişti.) Istakoz ve şarap eşleşmesinde “en iyi tercih” Chardonnay’dir deniyor. (Bana ne bilmiyorsanız abi, ben de bilmiyorum zaten!) Keza Riesling’in asiditesi, meyvemsi ve tatlı çiçeksi notları da ıstakoz etinin doğal tatlılığı için “ideal” imiş. Istakozla iyi eşleşen asitli köpüklülere ek olarak Pinot Gris, Sauvignon Blanc ve roze de alternatifler arasında yer alıyormuş. Öğrenmenin sonu yok sayın fakirler…

Bu zengin ıstakoz menüsünün nerede yenildiği de önemli bir “detay” kanımca. “Benim neyim eksik? Terk-i diyar etmeden ıstakoz nedir, nasıl bir şeydir, bir bakayım tadına” diyerek bir balık restoranında bir aylık maaşınızı ezebilirsiniz, keyfiniz bilir. Ama kendinizi Şebnem Hanım’la kıyaslarsanız, üzülürsünüz. Zira o ıstakozlu sofra fotoğrafının çekildiği yer, Yacht Club de Monaco. Monako Yat Kulübü yani. Monako, zaten zengin insan türünün özel ve lüks yatlarıyla, tekneleriyle boş vakitlerini geçirmek üzere (siz “kumar oynamak üzere” diye de anlayabilirsiniz) ziyaret ettikleri fakiri olmayan bir ülke. Adı geçen Yat Kulübü ise, süper sosyetik, sınırlı sayıdaki üyelerine özel ve tabii ki doğal olarak pahalı bir yer. Fiyatlar konusuna ise hiç girmeyeyim en iyisi…

“Zenginin malı züğürdün çenesini yorar” diye başladım söze. Başka benzer özlü sözler de var mıdır acaba diye Türk Dil Kurumunun (TDK) hazırlayıp yayınladığı Türk Atasözleri Sözlüğü’ne (Ankara, 2022) de baktım. Meğer bu coğrafyanın ataları da fakirleri sevmiyormuş! Sözlükte “zenginin malı…” ile benzer içerikte çok sayıda atasözü var. Birkaç örnek vereyim de utanalım fakirliğimizden:

“Zengin ateş dökecek olsa fukara götünü saksı eder.”

“Zengin dağlar aşar, olmayan yolda şaşar.”

“Zengin deveye binmiş ‘kadem ola’ demişler, fukara eşeğe binmiş ‘nereden buldun’ demişler.”

“Zengin helvasını baldan pişirir, züğürt derman için pekmez bulamaz.”

“Zengine dokun da geç, züğürtten sakın da geç.”

“Zenginin ayıbı, fukaranın hastalığı meydana çıkmaz.”

“Zenginin kağnısı dağdan aşar, fakirin eşeği düz yolda şaşar.”

“Zenginin tavuğu iki sarılı yumurtlar.”

“Zenginin azgını, kürk giyer yaz günü.”

(Pardon, sonuncu atasözü diğerleriyle uyumlu olmadı. Muhtemelen fakir bir atamızın sözüdür.)

Hakkaniyet gereği Şebnem Bursalı’nın “Monako’da ıstakoz yemek” temalı fotoğraflı paylaşımı nedeniyle dilinin ucuyla özür diledikten sonra “En iyi savunma saldırıdır” hissiyatıyla “Gündemi değiştirmek istiyorlar” açıklaması yaptığını da hatırlatmış olayım.

Partisinden de gayet sert eleştiriler gelmişti oysa. Devamı da gelecek gibi görünüyor. Yarın öbür gün partisinden kovulabilir, kınama cezası alabilir ve kamuoyuna da “Hep böyleleri yüzünden seçimi kaybettik zaten” mesajı verilebilir. Mümkün.

Şebnem Hanıma partisinden gelen eleştirilerde “seküler” görünümüne dikkat çeken laflar da vardı. Zaten “böyleleri yüzünden” derken kast edilen de başka bir şey değildi. “Yahu yiyorsan ye de ne diye milletin gözüne sokuyorsun!” dedikleri kişi, misal, CHP’li olsa, medyada nasıl linç edilirdi, tahmin etmek zor değil. Sayın vekil istifa edip “CHP’ye geçiyorum” dese, AKP nasıl coşar, düşünün…

Sancaktepe Belediye Sarayı

Şebnem Bursalı vakasının yanı sıra Sancaktepe Belediyesi de fakirlerin diline düşmüş durumda. Önce bir “jakuzi” muhabbeti oldu. Hemen sonra Belediye Sarayının Başkanlık Katında “jakuzi” filan olmadığı ortaya çıktı. Seçimi kaybeden eski başkan Şeyma Döğücü, bu jakuzi iddiasını paylaşan Necati Özkan’a “Hodri meydan! İspatlamazsan…” şeklinde meydan okudu. Bu meydan okumanın kapsamı jakuzi ile sınırlıydı yalnız. Demek oluyor ki bu yoksul İstanbul ilçesinin belediye binası ile ilgili diğer söylenenler doğruydu ve nitekim doğruymuş; yeni seçilen belediye başkanı Alper Yeğin binayı ve “başkanlık katı”nı gazetecilere açınca gördük; Beştepe Sarayı taklidi bir yavru saray…

Bu saraydan farksız belediye binası, Şeyma Döğücü’den önceki AKP’li belediye başkanı İsmail Erdem döneminde inşa edilmiş. İsmail Erdem de tartışmalara katıldı elbette ve X hesabından yaptığı açıklamada, bir belediye binasında bu şatafatın, ihtişamın gereğini sorgulayanlara, “Belediye binasına takılan gecekondu dönemi insanlarına çok şey anlatmaya gerek yok” dedi. Devamla, eleştiri sahiplerini “ufku, vizyonu olmayan zavallılar” olmakla suçladı.

Ufuk dediğin, vizyon dediğin, “itibar” dediğin saraydan farksız belediye binaları yapmakla ölçülüyor demek ki. Fakirlerin aklı almıyor işte. “Gecekondu dönemi insanlarının” (fakirler demek istiyor galiba?) anlayabileceği şeyler değil bunlar.

Ne var ki itibar demagojisi hayat pahalılığının dayanılmaz ağırlığına yenik düştü, miadını doldurdu. Saray erbabı ve İsmail Erdem Bey henüz farkına varmamış olsa da…

***

Şimdi bu yazıyı kazara AKP’nin Çankırı Belediye Başkan adayı Hüseyin Filiz okursa ve sitem ederse yeridir; “Ben de Maldivler’de tatil yaptım ve çektiğim fotoğrafları paylaştım. Kör müsün kardeşim? Bir de yazar olacaksın? Sen Maldivler’de tatil yapmak kaç asgari ücret bedelidir, biliyor musun? Nereden bileceksin? Cahil! Fakir!”

Önceki gün Mamak Belediyesi’nin AKP’li üyesi Salih Kahraman da tatil için gittiği Antalya’da lüks bir otelin restoranında yediği ıstakozla çektirdiği fotoğrafı paylaştı. O da “Monako’ya gidemedik diye mi ismimiz geçmiyor haberlerde, yazılarda yani? Bak, bu da ıstakoz!” diye isyan edebilir pekala.

Hangi birine yetişeceksin…

19 Nisan 2024

https://platform24.org/istakoz-ve-zugurdun-cenesi/ 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...