Ana içeriğe atla

Dün dündür, bugün ise…

 O zaman HDP ile yan yana bile görünmemek için olağanüstü bir hassasiyet gösterdiği hatıralarda olan Kılıçdaroğlu Bey, şimdi “sivil siyaset” diyor… 

Her seferinde şaşırmaktan kendimi alamayarak bir kez daha emin oluyorum; Türkiye siyasetinde politikayı “meslek” haline getirmiş antikaların siyaset tarzının merkezinde, Süleyman Demirel’in “Dün dündür…” klişesi var. 

Kamuoyu ve seçmen karşısına her çıktıklarında, günün şartlarına ve kendilerine göre belirledikleri ihtiyaçlarına binaen dünkü tavırlarını, sözlerini herkesin unutmuş olduğunu varsayarak hareket ediyorlar. 

Belki de bu, Türkiye’de siyasetçi olmak ve siyasette ilerlemek için “Birinci Ders” kabilinden bir öneme sahiptir. “İkinci ders” de muhtemelen ilkine bağlı olarak “Her zaman sen haklısın! Haksız da olsan!” gibi bir önermedir: “Ne özrü? Ne özeleştirisi? Daima sen haklısın! Yüzsüzlüğü sakın elden bırakma!”

Memleketin siyasi hal-i pür melaline ilişkin düşündürücü örnek ve pratikler çok; bunlardan sonuncusu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu oldu. 

CHP Genel Başkanı koltuğundan kalktıktan sonra uzun süre sosyal medya hesabından, “Yalnızım” türü paylaşımlar yapmasını saymazsak memleket meselelerine ilişkin derli toplu bir değerlendirme yapmadı. Bu arada yerel seçimler oldu; o süreçte de suskunluğunu sürdürdü. “Partisinin yenilgiye uğramasını bekliyor, pusuda” yorumları üzerine dümdüz, “Yoo, partimi ve belediye başkanı adaylarını destekliyorum” demekle yetindi. Galiba kendisini 31 Mart yerel seçimlerinde partisinin olası yenilgisine hazırlamıştı konuşmak için. Tersi oldu. 

14 Mayıs 2023 genel seçimlerinde listelerinde Gelecek Partisi, Deva ve Saadet Partisi adayları da olmasına karşın yine, yeniden yüzde 25 oy alan CHP, 31 Mart seçimlerinde hem elindeki belediyelerin sayısını artırmış ve hem de kendi başına, kendi adaylarıyla, bazı aday gösterilmeyen Kılıçdaroğlu taraftarlarının aleyhte yürüttükleri kampanyaya rağmen yaklaşık yüzde 38 oy alarak 1977’den bu yana ilk defa birinci parti olmuştu. 

Eğriye eğri doğruya doğru: Kılıçdaroğlu döneminde CHP, görmezden gelinemeyecek derecede değişti. Birçok kesimin önyargılarını kırdı. Günahları sevapları tartıya vurulduğunda bunu da belirtmek gerekir; bana göre “günahları” daha ağır bassa da. Ama konu bu değil.

Kılıçdaroğlu’nun adı bir ara “sakin güç”, “Gandi Kemal” olarak anılıyordu. Ne zaman içinde bu kadar hırs, ihtiras, koltuk aşkı biriktirdi ve yukarıda bahsettiğim siyaset derslerinin (!) canlı timsali oldu, bilmiyorum…

31 Mart seçimlerinin ardından da sürdürdüğü “Yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız” modundan geçenlerde çıktı ve bir TV kanalında gayet “dostane” havada gerçekleşen bir röportaja katıldı (29 Mayıs 2024).

Yaşını başını almış bir siyasetçiden, hele ki bir de “piro” ise, siyasi pratiği üzerine düşünecek hayli zamanı da olmuşsa, daha yapıcı, kapsayıcı, “bilgece” bir tutum sergilemesini bekliyor insan. Oysa “Yalnızım dostlarım, yalnızım yalnız” modundan “Hepimiz kardeşiz, bu kavga niye?” moduna bile geçmemiş… 

Mesela “hançerlenmekten” bahsediyor hala. CHP’nin 38. Olağan Kurultayında (4 Kasım 2023) yaptığı konuşmada da “hançerlendiğini” söylemişti. İç meseleleridir, mümkündür, bilemem. Ama bunu bir seçim rekabetinden başarıyla ya da yenilgiyle çıkmak bağlamında söyleyince, olgun değil “muhteris” bir izlenim vermiş olursunuz. 

Aynı şekilde “vefasızlık” mağduru olduğunu dile getiriyor. Türkiye’de siyaset ve vefa kavramlarının yan yana durması, “kullanışlı” olma miadı kadardır oysa. 

Bunlar bir yana benim asıl takıldığım konu, 14 Mayıs 2023 seçimini ağır bir yenilgiyle kaybettikten hemen sonra “başkanlık” kampanyasını ağır bir milliyetçi propaganda ve düpedüz mülteci düşmanlığı yaparak sürdürmesiyle ilgili herhangi bir “özeleştirisel” cümle kuramaması. Dahası, Zafer Partisi ve Ümit Özdağ ile imzaladığı “gizli” protokolü hala savunması! 

O protokol açığa çıktıktan sonra Kılıçdaroğlu’na oy veren birçok seçmen, “İyi ki kazanmamış! Yağmurdan kaçarken doluya tutulacakmışız yoksa” dedi. Zira hem “kayyum” uygulamasını sürdüreceklermiş hem de biri İçişleri Bakanlığı olmak üzere bu ırkçı partiye üç bakanlık, üstüne de MİT’i verecekmiş! 

“Kayyum” konusuna “mahkeme kararı” diyerek kılıf buluyor ve alkış bekliyor Sayın Kılıçdaroğlu. Kendisine yüzde 80’ler dolayında oy veren Kürt seçmen de buna “Yuh!” diyor. 

Söz verdiği bakanlıklar ve MİT konusunu ise, “6’lı masa ile alakası yok, o protokolü CHP adına imzaladım” diyor. Oysa sonradan ortaya çıktı, CHP’nin de bundan haberi yokmuş… 

“Bir oya bile ihtiyacımız vardı” diyerek yüzde 48 oy aldığını hatırlatıyor. Daha önce de “Bu sonuç aslında yenilgi değildir” gibi tuhaf bir değerlendirme yapmıştı. Neden “tuhaf” olduğunu geçen sene yazmışım (2 Haziran 2023): “2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan yüzde 51.79 oy alırken, Ekmelettin İhsanoğlu yüzde 38.44, Selahattin Demirtaş yüzde 9.76 oy aldı (Toplam yüzde 48.2). 2018’deki tablo da pek farklı değildi: Recep Tayyip Erdoğan yüzde 52.54 oy alırken Muharrem İnce (yüzde 30.64), Temel Karamollaoğlu (yüzde 7.29), Selahattin Demirtaş (yüzde 8.4) toplam oyları yüzde 47.22 idi. 28 Mayıs 2023 seçiminde bu oran Erdoğan yüzde 52.18, Kılıçdaroğlu yüzde 47. 82 olarak gerçekleşti.” (“Seçim dersleri” başlıklı yazının tamamı burada)

Yani demek oluyor ki, muhalefetin tamamının desteğiyle yüzde 48 oy almak bir “başarı” değil! Irkçı bir partiye verdiğiniz olmadık ödünler de cabası. Acaba “Yanlış yapmışım” deseydi çarpılır mıydı Kemal Bey?

Bir konu daha var ve o da 2016 yılında Selahattin Demirtaş ve 11 HDP’li vekilin tutuklanmasıyla sonuçlanacağı besbelli dokunulmazlıklarla ilgili AKP yasa tasarısına, “Anayasaya aykırı ama yine de evet diyeceğiz” tavrı. CHP bünyesindeki tepkilere göğsünü siper etmişti Sayın Kılıçdaroğlu ve neticede CHP’li vekillerin de oylarıyla tasarı yasalaşmıştı. 

Bugün, geçenlerde ziyaret ettiği Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmasını “doğru” bulmadığını söyleyen Kılıçdaroğlu o zaman “Kimsenin ayrıcalığı yok, gidip savcıda ifadelerini versinler” demiş ve bu “anayasaya aykırı, ama…” tutumunu da “Yoksa AKP seçimlerde istismar eder” diye gerekçelendirmişti… O zaman HDP ile yan yana bile görünmemek için olağanüstü bir hassasiyet gösterdiği hatıralarda olan Kılıçdaroğlu Bey, şimdi “sivil siyaset” diyor… 

Allah aşkına Kemal Bey, bir de demiyor musunuz, “Allah aşkına ben nerede hata yapmışım, söylesinler!” 

Doğru; dün dündür, bugün de bugün. Gerçekte ise dün, bugünü ve yarını hazırlayandır… Anlayabilen, taşıyabilen için. Taşıyamayan, altında kalır…

31 Mayıs 2024

https://platform24.org/dun-dundur-bugun-ise/ 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...