Ana içeriğe atla

Elini öptünüz, ama o işaret eksik kaldı!

 Diğer kurumlar bir yana güvenlikle ilgili birimlerin böylesine açık açık bir siyasi parti militanlarının “ocağına” çevrilmiş olması, kanımca, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde geldiğimiz noktanın en çarpıcı özetidir…

Sahada kurtbaşı işareti yapıp “Bir bu eksikti” dedirten bir krize sebep olan futbolcu Merih Demiral vesile oldu ve neredeyse kurtbaşı işareti yapmanın Türklerin milli sporu olduğuna dair TBMM olağanüstü toplanıp kanun çıkaracaktı. (İyi Parti isimli evrim yoluyla mevta siyasi partiler tarihine geçme süreci yaşayan parti, TBMM Başkanlığına bir kanun teklifi de verdi hatta.) Bolu’nun ırkçı çıkışları ve uygulamalarıyla tanınan Belediye Başkanı şehre Demiral’ın heykelini dikeceğini ilan etti, vb…

Ama yani kırk yıl düşünsem, bir ameliyat odasında doktor kılıklı bir takım tiplerin kanlı elleriyle kurtbaşı işareti yapıp bunu da sosyal medyada yayınlayacakları aklıma gelmezdi. O cenahta en revaçta meslek polis olmak, Çatlı veya Çakıcı olmaktır, malum, ama demek ki doktorluğa heves edenler de çıkıyor. 

O ürkütücü fotoğrafı görünce kim bilir kaç kişi, “Bu kişilerin eline düşersek…” diye korku ve kaygıyla ürpermiştir. Bir de benim gibi kafa kağıdında misal “Tunceli, Ovacık” yazan insanlar var. Memleketin başka köşeleri için bu kurt sempatizanı kişiler kuşkulansa bile hemen emin olamazlar; “Ocağımıza düşen bu kişi Alevi, komunist filan olabilir mi acaba? Ona göre muamele etsek…” Emin olmak için birkaç test daha yapmaları gerekebilir; “Sayın hasta sen Kahramanmaraş ilimizin neresindensin?” Veya Malatya’nın, Çorum’un, Sivas’ın… Ama benim böyle bir şansım yok, direkt “makbul” sayılmayan vatandaş sınıfındanım. 4-5 sene önceydi, kontratını imzaladığım, depozitosunu ve bir aylık kirasını ödediğim, anahtarlarını aldığım evin sahibi, fotokopisini istediği kimliğimde yazılı “Tunceli, Ovacık” sözcüklerini görünce kontratı bozmuştu. Ev sahibi olmuş ama adam olamamışlardan. Anlayın işte…

O fotoğrafın aklıma getirdiği memleketin mahpushanelerinden başka birçok doktor hatıralarım canlandı zihnimde. 12 Eylül ve 90’lı yıllardan… Çok şey değişti ülkede belki, ama bazı şeyler kendini yineleyip duruyor, maalesef…

Klişe bir hatırlatma olacak belki ama maksat kayda girsin kabilinden söylemeden geçmeyeceğim. Hekimlik, insan sağlığıyla, hayatıyla doğrudan ilgili sorumlulukları olan bir meslek. Dünyanın her yerinde bu mesleğe başlarken Hipokrat Yemini içiliyor ve o yeminde, hayatını “insanlığın hizmetine” adayacağına söz veren hekimler, işlerini yaparken herhangi bir ayrımcılığa (yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum…) meydan vermeyeceklerine and içiyorlar… 

Sahi, kimdi o doktorlar? Hangi hastanede çekilmişti o fotoğraf? Açıklayın bilelim de vasiyet edelim, beni o hasta doktorlara emanet etmeyiniz diye…

Özel Harekatçı bozkurtlar

Ameliyat odasında, ameliyat ettikleri hastanın başında kurtbaşı işareti yapan cerrahların fotoğraflarını sindiremeden, 15 Temmuz’un yıldönümünde de göreceklerimiz varmış. Görmüşsünüzdür siz de; MHP lideri Devlet Bahçeli Polis Özel Harekat Başkanlığını (PÖH) ziyaret ettiğinde, PÖH Başkanı Süleyman Karadeniz ve diğer rütbeli PÖH’ler Bahçeli’nin elini öpmek için sıraya girmişler…

Mafya gruplarına karşı başarılı operasyonlarıyla kamuoyunun dikkatini çeken, Saray Hükümetinin en başarılı bulunan bakanı İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya da dahil olmak üzere iktidar çevrelerinden ne olumlu (“Ne var ki bunda? Örf ve adetlerimizin gereğidir yani”) ne de olumsuz (“Ne oluyoruz? Devlet içinde yeni bir ‘paralel devlet’ mi türüyor?”) bir tepki geldi…

İnternet medyasında bu fotoğrafın mesajlarla yüklü olduğuna dair yorumlar yapıldı: Bahçeli kamuoyuna ve Saray’a “gücünü” göstermek istemişti, vb. Bu yorumların doğruluk payı var tabii. Hele ki Bahçeli’nin semboller ve dolambaçlı sözcükler üzerinden mesaj vermeye hayli meraklı biri olduğu da gözönüne getirilecek olursa…

Ne var ki iktidar cenahı, MHP’nin emniyet içindeki gücünü bu fotoğrafı görünce idrak etmiş değil herhalde! 

Kendimi bildim bileli MHP için hükümet bileşimlerinde bakanlıklar almaktan daha fazla önemli olan, devlet bünyesinde, özellikle de emniyet, yargı ve eğitim bürokrasisinde kadrolaşmasının önünün açık tutulmasıdır. Bu, günümüzde de böyle. MHP, Erdoğan ve AKP’ye açık ve doğrudan destek veriyor yıllardır ama hükümet içerisinde görev almıyor, mevcut koalisyonu resmileştirmekten imtina ediyor. Buna karşılık devlet bünyesinde büyük bir hızla kadrolaşıyor. Bu “imkan” MHP için hükümette birkaç bakanlık sahibi olmaktan daha önemli.

Ama PÖH amir ve polisleri Devlet Bahçeli’yi kurt işaretleri yaparak karşılamamışlar nedense; o eksik kalmış.

Oysa 90’lı yıllar boyunca PÖH’ler memleketin “o tarafında” gelene geçene o işareti yapmalarıyla ünlenmişlerdi. Parmaklarında üç hilalli yüzükler takılıydı. Sarkık ülkücü bıyıkları bırakmak ise adeta özel harekatçı olmanın kriterlerinden biriydi…

O yıllardan bir de Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin ismi tanıdık gelebilir. 1996’da Susurluk’ta ortalığa saçılan “derin devlet” elemanlarından biriydi Şahin ve sözüm ona “katliam faili” olmaktan aranan Abdullah Çatlı ile karşılıklı göbek attıkları fotoğrafları ifşa olmuştu. Mevzu “terörle mücadele” idi görüntüde; ama bu görüntünün altında faili meçhul cinayetler, uyuşturucu kaçakçılığı ve bilumum birbirinden adi ve adli suçlar bulunuyordu…

PÖH’ün yakın zamanda yeniden “ünlenmesi” 2015’deki Hendek operasyonlarıyla oldu. Sur’da, Cizre’de, Nusaybin’de, Şırnak’ta, Silopi’de, Yüksekova’da basıp tarumar ettikleri evlerin duvarlarına PÖH imzası atmayı da ihmal etmeden, “Aşk Bodrum’da yaşanır güzelim”, “Kurdun dişine kan değdi, korkun!”, Geldik yoktunuz kızlar”, “Ne mutlu Türküm diyene” gibi yazılar yazdılar…

Sinan Ateş davasındaki gelişmeler, meselenin vahametini olanca açıklığıyla ortaya koyan bir başka düşündürücü durum… Tetikçi katiller PÖH mensubu polislerin araçlarıyla oradan oraya taşınıyor… Ülkü Ocağı yöneticileri ile emniyet yetkilileri arasındaki muhabbet, al takke ver külah havasında… Dosya müktebasıtandaki delillere bakacak olursanız, emniyet teşkilatı resmen Ülkü Ocaklarının “tarlası” haline gelmiş: Eğer “lazım” ise, kişisel bilgilerimiz isteyen “ocak” reisine anında iletiliyor! Yuh!

***

Sokaktaki insan için devlet deyince ilk akla gelen polistir, jandarmadır, askerdir; yani devletin resmi silahlı birimleri, güvenlik güçleridir. Bu gidişle bu meslek erbabından kişiler selamlaşmak için kafa tokuşturmak yerine daha “milli” bir sembol olduğu için (!) birbirlerine kurt işaretleri yaparak dolanacaklar ortalıkta…

Diğer kurumlar bir yana güvenlikle ilgili birimlerin böylesine açık açık bir siyasi parti militanlarının “ocağına” çevrilmiş olması, kanımca, 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde geldiğimiz noktanın en çarpıcı özetidir ve ülkenin geleceğinin sorumluluğunu düşünen herkes için son derece kaygı verici olmalıdır…

19 Temmuz 2024

https://platform24.org/elini-optunuz-ama-o-isaret-eksik-kaldi/ 




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...