Ana içeriğe atla

Her taşın altından çıkıyor: Emperyalizm!

 İnsanları sokağa döken nedenleri anlamak yerine her eleştiri ve toplumsal protestoyu “emperyalizme bağlamak” insanların aklıyla, fikriyle, zekâsıyla düpedüz alay etmekten başka bir şey değil ve aslında bir çaresizlik ve sıkışmışlık, söyleyecek sözü olmamak halinin itirafı…

Olay ve olguları olduğu gibi görmekten, anlamaktan ve anlamlandırmaktan yana “sıkıntısı” olanların birtakım hazır slogansı kalıpları vardır ve sıkıştıklarında çareyi onlara sığınmakta bulurlar. Bunlardan en eski ve bazı çevreler nezdinde hâlâ en revaçta olanı, her taşın altında emperyalizm aramak şeklinde kendisini gösteriyor.

Bu, aslında “sol” cenahta hayli yaygın bir düşünme ya da düşün(e)meme biçimiydi bir zamanlar. Hemen her konuyu, sorunu veya gündemi emperyalizmle, emperyalizmin oyunu olmakla izah etmek çabasındaydık, yalan yok.

“Bir zamanlar” derken kastettiğim esas olarak sosyalist blokun çökmesinden önceki zamanlar. Bu gelişmenin kendisi de dahil olmak üzere o günlerden günümüze çok şey değişti dünyada ama hala o dogmatik, donmuş düşünce kalıplarıyla idare etmek çabasında olanlar var. Giderek marjinalleşmiş olmalarına karşın.

(Yıllar önce oradan oraya sürüldüğüm Kürdistan mahpuslarından bu tarafa, Bursa’ya geldiğimde sol cenahın hâlâ bıraktığım zamanlardaki yerde saydığını görünce şaşırmıştım. Misal, ismi lazım değil, her kongre, konferans topladığında en az iki parçaya bölünen bir grup vardı ve her iki taraf da birbirini örgütün kurucu liderinin görüşlerini tahrif etmekle suçluyor, “Biz önderimizin görüşlerini hiç değiştirmeden aynen savunuyoruz” diyordu… Kuşkusuz çoktan hayatını yitirmiş olan “önder”in bu konuda hiçbir kabahati yoktu elbette. Düşündürücü olan, özünde hayatın durmaksızın değişim halinde olduğunu düstur bellemiş bir öğreti adına, “Biz hiç değişmedik, önderimizin düşüncelerini aynen savunuyoruz” şeklinde bir politik tutumu benimsemiş olmaktı… Neyse, bu kendi başına ve başka bir konu.)

Bazı “eski” solcu arkadaşlarımda aynı düşünce kalıbının hemen her meselede hâlâ tercih edildiğini görüyorum. Gayet anlaşılır bir şey aslında. İnsanların işleri güçleri var, çoluk çocukları var, maişet sorunları var; ne, niye, nasıl kafa yorasın? Okumaya, düşünmeye de zaman yok. Haliyle gündem olan bir memleket meselesini “emperyalizmin oyununa” bağlarsın, olur biter…

“Kürtler yine bizi satacak!”

Bu “bağlama” işi daha çok Kürt sorunuyla ilgili konularda kendisini gösteriyor. Misal, Rojava’da Kürtler iyi kötü bir mevzi edinmiş; ama bu aslında emperyalistlerin oyunudur! Ateşkes olur, emperyalist oyun, barış dersin, emperyalist tuzak…

2015’ten beri her seçim öncesinde “Kürtler AKP ile anlaştı, bizi satacaklar” diyen de bu hem “solcu” hem Kemalist kişi ve çevreler. “Nereden çıkarıyorsun?” diye sormak nafile; “emperyalistlerin oyununa gelmeyin arkadaşım!”

Bu mesnetsiz şayia bu ara yine dolaşıma girmiş durumda. Geçenlerde sordu birisi; “Kürtler satacak yine, görüyorsun değil mi?” Öyle mi? Ne oldu? Yine mi? Hep mi yapıyorlar bunu? Tartışmak faydasız… Ezberlenmiş kalıbın dışına çıkarsa hayatın gerçekleri çarpar; ne gerek var kendini, beynini yormaya?

Ekrem İmamoğlu ve İBB protesto gösterileriyle ilgili olarak da, “Hani nerede Kürtler? Yine sattılar bizi!” mesaisi yapanlar çoktu. Bu, Kürt çocuklarına pamuk şeker değil cop, kurşun, hapis, ölüm reva görmeye şartlanmış Mansur Yavaş kafasındaki vatandaşların bazısı, hissiyatlarını kendileri gibi gösterilere katılmış Kürtlere göstermekten geri durmamıştı. Misal, Konya’da elinde, “Newroza te ji pîroz be İmamoğlu” (Senin de Newrozun kutlu olsun İmamoğlu) yazılı pankartı taşıyan Kürt genç, maruz kaldığı sözlü şiddetten ancak pankartı indirerek kurtulabildi.

Saraçhane önündeki gösterilere katılan Kürtler vardı tabii ki ve ulaşıp izlenimlerini sorduğum tanıdık ve arkadaşlarım, sözleşmiş gibi kalabalığın Kürtler konusunda pek de “dostane” bir hissiyatları olmadığını söylediler.

Ama işte bazılarının ezberi buydu yine de: Hani, Kürtler nerede? Sattılar bizi! AKP-MHP ile kol kola girdiler yine! (“Yine”?)

Mehmet Uçum’un gördüğü

Bu her taşın altından emperyalizm çıkarmak sadece “sol” ve Kemalist ya da hem “sol” hem de Kemalist (nasıl oluyorsa ikisi bir arada) kesimlere mahsus değil tabii. Son zamanlarda Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum da, aynı söylemleri kullanan açıklamalarıyla dikkat çekiyor. Tabii farklı bir anlam yükleyerek.

Sayın Uçum’a göre nasıl ki Gezi bir emperyalist komplo ve darbe girişimi ise, İBB protestoları, gösterileri de emperyalistlerin oyunu idi. Pikaçu, gaz maskeli semazen vb “proje” idi ve amaçlanan, “emperyalizme hizmet edecek bir iktidar değişikliği” idi vb. Uçum’un açıklamalarından öğreniyoruz, bu emperyalistler eylemciler için eğitim broşürleri hazırlamış, dağıtmışlar, gençleri “emperyalizmin ideolojik aygıtlarının ve projelerinin çok kullanışlı aparatları ve aktörleri” haline getirmek istiyorlar vb. (Uçum’un “Bunlar hep emperyalist planlama” konulu açıklamalarının geniş özeti burada: https://bianet.org/haber/ucum-dan-eylemlere-arap-bahari-benzetmesi-emperyalist-bir-planlama-305993 )

Demek oluyor ki protestoların nedeni, ülkenin en büyük şehrinin belediye başkanı ve kurmaylarının gözaltına alınıp tutuklanması değilmiş!

Demek oluyor ki bir süredir PKK’nin kendini feshetmesi konusunda AKP-MHP koalisyonunun yüksek beklentili roller atfettiği DEM Partisinin yerel seçimlerde “kent uzlaşısı” biçiminde adlandırdığı seçim stratejisi aslında “terör örgütüyle ittifak” yapmak imiş ve sayın savcılar bunu ancak şimdi fark edebilmiş!

Demek oluyor ki Ankara ve İstanbul başta olmak üzere ülkenin birçok şehrinde on yıllarca belediyeleri idare eden ve haklarında çok sayıda yolsuzluk suçlaması, ihbarı, dosyası olduğu halde haklarında soruşturma dahi açılmayan AKP’li belediyeler dönemi pir-ü pak imiş ve seçmenler “Milli irade” filan diye fazla havaya girmemeliymiş! (Cem Küçük tespiti: Muhalefet hâlâ seçim kazanacağını zannediyor…)

Demek oluyor ki kalp damarlarına altı adet stent takılı, tutuklanmadan iki hafta önce anjiyo olan, hayati düzeyde yüksek tansiyon, kalp ve damar sorunları olduğu bilinen İBB Genel Sekreter Yardımcısı ve çalışmaları her çevreden takdir gören Mahir Polat, eğer tutuklanmasa kaçabilirmiş!

Liste daha da uzatılabilir…

Öyle mi?

İnsanları sokağa döken nedenleri anlamak yerine her eleştiri ve toplumsal protestoyu “emperyalizme bağlamak” insanların aklıyla, fikriyle, zekâsıyla düpedüz alay etmekten başka bir şey değil ve aslında bir çaresizlik ve sıkışmışlık, söyleyecek sözü olmamak halinin itirafı…

Bu mevzuyu sürdüreceğim. Zira dallı budaklı bir konu ve iktidar blokunun “yerli-milli” olmak hassasiyetiyle de yakından ilgili.

4 Nisan 2025

https://platform24.org/her-tasin-altindan-cikiyor-emperyalizm/ 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...