Ana içeriğe atla

Vazgeçmeyeceğiz!

 O, Hasan Ocak’ı işkence ile katledip kimsesizler mezarlığında gizleyen katilleri ifşa eden ve varlığını “kayıplar için adalet!” mücadelesiyle özdeşleştiren yılmak, yorulmak bilmez bir adalet ve hakikat direnişçisi, “Bir Hasan kaybettim bin Hasan kazandım” diyendi

“Biz vazgeçersek bu ülke kaybedenlerin cenneti olmaya devam edecek.” –Emine Ocak

Maside Ocak: “Acıdan sabır, sabırdan umut, umuttan direniş ören bir vicdan anıtıdır annemiz. Annem, sen sadece bizim değil, milyonlarca insanın yüreğinde umut oldun. Her zaman dimdik durdun. Sadece kendi acını değil, herkesin acısını kendi yüreğinde yaşadın. Senin gözlerinde kaybedilenlerin acısını hissettik. Onları unutmayacağız. Şimdi seni Hasan’ın yanına uğurluyoruz.”

Hüseyin Ocak: “Emine Ocak 1937’de Dersim’de doğdu. Kırımların başladığı bir coğrafyada dünyaya geldi. O günden itibaren ölüm annemin peşini hiç bırakmadı. Ancak bizim inancımızda, ölürse ten ölür, canlar ölesi değil.”

Aysel Ocak: “Annem… Kartanem, oğluna mı kavuştun? Her birinin ardından ciğerlerimizi parçalayarak yaktığın ağıtlarla uğurladığın sevdiklerine mi kavuştun… Ya biz yaz sıcağında dona kaldık… Annem.”

Ali Ocak: “Zulme ve sömürüye itirazı olan herkes onun için birer Hasan’dı.”

“Vazgeçmedin, vazgeçmeyeceğiz… Hikayeni başlattığın yerden uğurlayacağız seni. Anıların, acıların, evlat hasretin, gülümsemen, cesaretin, kararlılığın, öfken ve direnişini sonsuza kadar taşıyacağız.” (İHD-İstanbul açıklamasından)

***

Yaşlıydı. Hastaydı. Ama işte insan ölümü yakıştıramıyor bazı insanlara; hele ki söz konusu olan Cumartesi İnsanlarının, her birimizin “anne” gibi benimsediği Emine Ocak ise…

Zorda, darda olduğun, umutların karardığı zamanlarda varlığıyla, duruşuyla, “Vazgeçmeyeceğiz!” diyen kararlılığıyla insanı ayağa kaldıran, umut, direnç, mücadele azmi timsali Emine Ocak ise söz konusu olan…

Bilenler bilmeyenlere anlatsın, kuşaktan kuşağa, tarihten tarihe, bütün zamanlarına insanlık var oldukça: O, Cumartesi Annelerinin “kayıplarımızın akıbetini açıklayın!” mücadelesinin bayrak gibi sembollerindendi…

O, herhangi bir kendi halinde yüreğinde Dersim acısı anne iken, oğlu “kaybedilince” işkencecilerin, katillerin, zorbaların kâbusu ve kimselerin, hiçbir gücün sesini kısamadığı bir feryat olarak kendini yeniden yaratandı…

O, Hasan Ocak’ı işkence ile katledip kimsesizler mezarlığında gizleyen katilleri ifşa eden ve varlığını “kayıplar için adalet!” mücadelesiyle özdeşleştiren yılmak, yorulmak bilmez bir adalet ve hakikat direnişçisi, “Bir Hasan kaybettim bin Hasan kazandım” diyendi…

***

12 Eylül faşizm yıllarında itilip kakıldıkları, hakarete uğradıkları, kovuldukları zindan kapılarında son nefeslerini verene değin nöbet tutar gibi bekleyenler…

İşkencehane önlerinde evlatlarını aramaktan asla vazgeçmeyenler…

90’lı yılların, hâlâ bazı ırkçı faşistlerin özlem duydukları “Beyaz Toros” terörüne karşı, korku, yılgınlık, yorgunluk nedir bilmeden “faili meçhul” katillerinin peşine düşenler…

O annelerden, o babalardan sebeptir bu hayatta ne kadar adilik, alçaklık, rezillik, zorbalık, zulüm ve faşizm varsa o kadar da onur var, şeref var, haysiyet var, direniş ve mücadele, iyilik ve güzellik, adalet ve hakikat adına umut var, o umutlar için yaşayanlar, mücadele edenler var…

Emine Anneye sözümüzdür: Vazgeçmeyeceğiz…

25 Temmuz 2025

https://platform24.org/vazgecmeyecegiz/




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Murat öldü Cafer"

“Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... Önce “Murat çok hasta, hastanede” haberini aldım. Nesi var ki? Kanser... “Ne kanseri?” bile diyemedim. Alacağım cevaptan korktum. En kötüsü olmasından.  En kötüsüymüş... Hangi hastanede? Geleyim, göreyim, moral olur, iyi gelir belki, ne bileyim. “Gelsen de göremezsin ki. Yoğun bakımda. Entübe edildi. Belki bir mucize olur diye bekliyoruz işte.” Bir mucize olur belki. Bir mucize olsa. Bir mucize olsun... Daha çok genç yahu! Ölecek değil ya!  Öldü... “Murat çok hasta” diye haber vermişti Fatma. İki gün geçmeden, olsun, yine de gideyim hastaneye, belki bir mucize olur diye düşünürken, “Murat öldü Cafer” haberi geldi bu kez... İnsan evladı tuhaf bir varlık. Telefon ekranındaki “Murat öldü Cafer” mesajına bir süre bakakaldım öylece. Nasıl olduysa, bir üzüntü emojisi ile yanıt vermeyi akıl edebildim. Bir şey...

İlla da İzmir...

 Hep siyasi gündemin iç karartıcı sorunlarına dair yazacak, konuşacak değiliz ya... Dedim ve İzmir’deki imza buluşmasını paylaşayım sizinle istedim. Buyurun: Geçtiğimiz 16 Aralık cumartesi günü İzmir’de imza günüm vardı, Yakın Kitabevinde. Ne zamandır İzmir’e gitmek için “bahane” lazımdı; bundan âlâ bahane mi olur :) Fakat bir şanssızlıktır tuttu yakamdan ve bir türlü bırakmadı. Bakın nasıl... İzmir’de aile çevremden insanların yanı sıra birçok da arkadaşım var. Bir arkadaşım da yeni eve taşındı ve bizim “Kaptan” Mithat ayda birkaç kez gidiyor İzmir’e ve dönüşte Erhan’ın yeni evinin manzarasını öve öve bitiremiyor. Kaptan zevk sahibi adamdır, beğeni ölçüleri vardır, estetik duygusu gelişkindir; Siirtlidir ama bizim gibi (“bizim” derken kendimi kastediyorum, yanlış anlaşılmasın) köylü de değildir yani. O övüyorsa demek ki harbiden güzel manzarası var evin. Velhasıl bu da bizim arkadaş grubu için imza etkinliğinin yanında bir başka “bahane” idi. (Belki de asıl “bahane.”) Yakın Kitabe...

'Kontrol'lü mü? 'Tiyatro' mu? 'Darbe' mi?

Belki biraz uzun bir yazı olacak, ama mevzu önemli ve doğru anlaşılması gerek... 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümünde bu alçakça girişimi kınayan birkaç tivit attım ve çok "ilginç" ve düşündürücü tepkiler aldım. Darbe girişiminin ilk saatlerinde ve izleyen günlerde de darbeye karşı demokrasiyi savunmanın "ilkesel" bir anlamı, değeri olduğuna dair görüşlerimi yazmış, paylaşmıştım. Darbeye karşı demokrasiyi savunmak, ideolojik, siyasi görüşlerimiz, tercihlerimiz ne olursa olsun, hepimiz için bir "ortak payda" anlamı taşır; en azından, naçizane, yıllardır nefesim, kalemim yettiğince böyle olması gerektiğini savunuyorum. "İyi darbe-kötü darbe"? Bunu önemsemem boşuna değil. Zira biliyorum ve biliyoruz ki, toplumda öteden beri "iyi darbe, kötü darbe" şeklinde bir kötü yaklaşım tarzı var. "Düşman" bellediğine "karşı" ise o "iyi" darbedir ve kendisine karşı ise, "kötü." Bu, sadece kötü değ...